General tarih

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Bana göre Yeni Dünya'nın Yaşlı Kıta üzerindeki ilk gerçek tahakkümü ne zaman ve hangi olayla başlamıştır, biliyor musunuz?

İkinci Savaş'ın son döneminde, General Dwight D. Eisenhower'ın 1943 yılında müttefik kuvvetler başkomutanlığına tayin edilmesiyle...

Çünkü bir nebze askeri tarih karıştırmış olanlar bilirler ki, ‘‘İke'' lakabıyla anılan beş yıldızlı ABD subayı gayet kötü bir stratejist, fakat buna karşılık gayet iyi bir siyasetçiydi. Bu konuda son derece uyanık ve hindi.

Muharebe alanlarına değil Amerikan kamuoyuna oynuyordu.

Muhtemelen, daha sonra yerleşeceği Beyaz Saray için hesaplar yapıyordu.

Dolayısıyla, Nazi tümenlerine karşı Avrupa kıtasında verilen zorlu mücadeleyi askeri bir bakış açısıyla yönetmedi. Arbedenin seyrini kısaltmadı.

Nitekim, kara kuvvetlerine komuta eden İngiliz general Bernard Montgomerry'nin Normandiya çıkartmasından hemen sonra talep ettiği taktiği geri çevirdi.

Oysa, savaş sanatında ‘‘İke''ı fersah fersah aşan Montgomerry çok akılcı bir öneri getiriyor ve hiç oyalanmadan, Hitler ülkesinin karnını oluşturan Ruhr bölgesine kuzeyden dalınmasını istiyordu.

Birleşik Kraliyet ordusunun koca kurdu ilk hedef olarak Berlin'i görüyordu

* * *

Eisenhower teklifi reddetti, zira böyle bir operasyonu gerçekleştirecek birliklerin tümü Britanya İmparatorluğu Camiasına ait askerlerden oluşacaktı.

Bu yüzden, zaferin Amerikan ‘‘boy''lar yerine İngiliz ‘‘aristo''lar tarafından kazanılması durumunda ABD kamuoyunun fena halde ‘‘gocunacağını'' bilen Yankee Başkomutan, Kraliyet rütbeli ‘‘Monty''yi durdurdu.

Onun yerine, güneydeki kendi generalleri Bradley ve Patton'u sürdü.

Aynı şeyi Almanya içlerinde bir defa daha tekrarladı. Hızı yavaşlattı.

Halbuki, Kızıl Ordu'nun langır lungur Reich kalbine daldığını gören Büyük Winston Churchill Londra'da saçını başını yoluyor ve ‘‘İke''ı harekete geçirmesi için Washington'daki Roosevelt'e yalvar yakar şifre yolluyordu.

Oysa ne Roosevelt, ne de onun yerini alan Truman oralı oldu. Çünkü, Dwight Eisenhower'in askeri yaklaşımı ABD yönetiminin siyasi yaklaşımıyla uyuşuyordu.

Çaresiz, ağır yükünü omuzlarında taşımış olduğu savaştan çok kan kaybetmiş olarak çıkan İngiltere ve Churchill ister istemez yeni gerçeği anladı:

Avrupa da dahil Birleşik Amerika artık Batı Dünyası'nın patronuydu ve General Eisenhower'ın komutanlık hegemonyası bir ‘‘ilk''in habercisiydi.

* * *

Neden mi İkinci Dünya Savaşı tarihinden bir sayfa açtım ?

Zira, Madrid'deki son NATO doruk toplantısı aslında Dwight Eisenhower'in Avrupa Başkomutanlığına getirildiği 1943 yılının zaman içindeki uzantısı oldu.

Bill Clinton Kıtalı müttefiklerin taleplerine zerre kadar kulak asmadı.

İttifak'ın genişlemesini Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'la sınırlı tuttu.

Paris, Roma, Ankara başkalarını da istiyormuş, zırnık koklatmadı.

Üstelik, tıpkı Eisenhower'ın yapmış olduğu gibi, Amerikan 6.Filosu'nu da kapsayan Güney Komutanlığının asla Avrupalı bir generale teslim edilmeyeceğini duyurdu. Direten Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'a ‘‘işte kapı, işte sapı'' dedi.

Kuşku yok, İspanya'da gerçekleşen NATO zirvesi Yaşlı Kıta üzerindeki ABD hegemonyasının elli dört yıldır sürdüğünü bir kez daha ortaya koydu.

Madrid'de tarih tekerrür etmedi, ama Kuzey Amerika-Batı Avrupa siyaset tarihin yarım yüzyılı aşkın zamandır süren genel seyri de değişmedi.

Yazarın Tüm Yazıları