General manager

- Olmaz, bu fotoğrafı kullanmayalım...- Neden?- Tepki alır...- Niye?- Ben dağcı filan değilim ki, gazeteciyim. Yani galiba! Gazeteciler ipten sarkarken fotoğraf çektirmezler. Eğlenceli şeyler yapamazlar. Heyecan duyamazlar. Duydukları heyecanı yazamazlar. Yaşadıklarını okuyucularıyla hiç paylaşamazlar. Birinci tekil şahsı kullanarak yazı yazmayı onaylamayan, böyle yapanlara kızan, onları suçlayan insanlardan söz ediyorum. Onlar ciddi. Onlar herşeyi ağır yaşıyorlar. Zaten bu tür gezilere de gitmezler, gördüklerini bir dizi haline hiç getirmezler. Anlıyor musun, böyle düşünen insanlar nezdinde yaptığın hiçbir şey yakışık almaz...- Saçmalama, sen gittin, bir macera yaşadın. Bunu anlatıyorsun. Bu fotoğraf da onu yaşadığının kanıtı. Ne var ki bunda!- Olmaz, kızarlar! Onlar herşeye kızıyor. Mini etek giyip fotoğraf çektirmişsen, bacaklarının görünmesine kızıyorlar. Bacakları uzun diyorlar. Ama iltifat filan etmiyorlar, hakaret ediyorlar. Düşünsene bacakları uzun, o bacaklarla kimbilir neler yapıyordur!- Dağa çıkıyor, dağdan iniyor! Yani, macera yaşıyor...- Aman ‘‘macera’’ kelimesini dikkatli kullan. Benim yaşadığım macera değil, ‘‘macera lights’’. Daha hafif bir şey! Ağırını onlar yaşar, acıları onlar çeker, veremi onlar olur. Demek istiyorum ki, biz Türkiye'de yaşıyoruz...***Ama...Onlar Türkiye'de yaşamıyor.O ‘‘general manager’’ da TC vatandaşı değil!Belki de ondan öyle pozlar verebiliyor. Başka türlüsünü düşünemiyorum, çünkü Türkiye'deki hiçbir genel müdürün ‘‘don’’uyla poz verdiğini hayal edemiyorum!***Benetton'un, o muhteşem dergisi Colors bu ay müthiş bir fırlamalık yapmış. Benetton grubu çalışanlarının fotoğraflarını yayınlamış. Elinizde tuttuğunuz, bizim pazar ekinin moda sayfalarında yer alıyor bazıları...Ama ne fotoğraflar!İnsana, al işte ‘‘Kompleksiz insanların yansımaları’’ dedirtecek fotoğraflar. Anlaşılacağı üzere, en çok ‘‘general manager’’ın fotoğrafına güldüm. Sonra bir de bizimkileri o halde düşündüm...İşin doğrusu, düşünemediğim için üzüldüm!***Her şey ciddi.Her şey kasvetli.Her şey önemli.En önemli onlar.Yaptıkları...Yapacakları...Bu ne kendini ciddiye almaktır, bu ne kasılıp kalmaktır!Şunun şurasında bir hayat yaşıyoruz. Kimsek, ne isek hep aynı noktada birleşiyoruz, hepimiz ölümlüyüz. Hayatımıza anlam veren de bu. En kötüsü ölürüz, ölmeden de ‘‘öldürürüz’’!***Bu Giovanni Cantagalli'nin fotoğrafı beni öldürdü!O anarşist, tavır alan, kendi ‘‘general manager’’lığıyla dalga geçen hali. Peki ya diğerleri? Renkli giysileriyle gülümseyen güvenlik görevlileri, tencere ve tavalar elinde gülerek isyan eden mutfak personeli, nanik yapan personel servisi, sayısız dosya ve kağıt arasında kendinden geçmişçesine poz veren, zıplayan, gülen üretim pazarlama elemanları..Tabii ki Colors farlı bir dergi...Ve bu tavır protest bir tavır...İnsanların kendine atfettiği önemle dalga geçen bir tavır.***Herkes pantolonunu çıkarsın fotoğraf çektirsin demiyorum...Amaç zaten burada, insanlara donla sutyenle fotoğraf çektirmek ya da çektirenlerin cesur, farklı olduğunu söylemek değil, burada anlatılmak istenen (yani bence) hayatta bir takım insanların farklı şeyler yapabilecekleri, kendileriyle dalga geçebilecekleri, kendilerini diğerlerinden farklı ifade edebileceklerini anlatmak.Diğerlerinden farklı demek, herkes onların yaptığını yapsın demek değil.Ama farklı olanların da marjinal olduğunu iddia etmek değil...Hayatta hiç bir zaman normallerle, anormallerini ayıran kesin bir çizgi yoktur. Normaller ve anormaller hep içiçe birarada yaşarlar, birbirlerine tahammül ederler, hoş görülü davranırlar. Çünkü her döneme göre değişir kimin, neyin normal olduğu, anormal olduğu...***Ama bizde bu türü farklılıklara tahammül en az seviyededir.Zaten bir ‘‘genel müdür’’ün giydiği iç çamaşırının rengi kırmızı değildir, ayrıca hangi alanda çalışırsa çalışsın, pantolonunu indirmesi düşünülemez. En azından fotoğraf çektirirken!Bu tür işlerle uğraşmak bile kolay kaldırılamaz...En güzel örnek Cüneyt Ayral'dır.Gazeteciydi, denk düştü, iç çamaşırı üreten ve pazarlayan bir firmanın yöneticisi oldu. Ne yaparsa yapsın, işini ne kadar ciddi ve iyi yaparsa yapsın, adı ‘‘Doncu Cüneyt’’e çıktı. Bir daha da başka bir şey olamadı. Şimdi artık işi bıraktı, herhalde başka bir şeyle uğraşıyor, ama insanlar hala onu bu lakapla anıyor.***Siz hiç nanik yapan bir ‘‘insan kaynakları’’ çalışanı gördünüz mü?Herhalde aksini, iddia edemezsiniz, bir gün içinde tonla insan ve rakamla boğuşan o çalışanlar yüzlerce defa birilerine nanik yapmak istiyorlardır. Ama bunu gösteremezler. Fotoğrafa yansıtamazlar. Yani Türkiye'de. ‘‘Büyük laubalilik’’ olur...Yaşasın laubalilik!Acaba, laubalilik yapabilmek için İtalya'da yaşıyor, Benetton'un yanında mı çalışıyor olmak gerekiyor?
Yazarın Tüm Yazıları