Gençlere bir özür borçluyuz

Hep gençleri suçlayıp duruyoruz, hep gençlere kusur buluyoruz. Bunu ben de yapıyorum zaman zaman.

"Ülkelerine bağlı değiller, bizler gibi vatan aşkıyla yanmıyorlar. Biz bambaşka yetişmiştik. Onlar yüzeysel düşünüyorlar. Bugünün gençliği siyasetle pek ilgilenmiyor. Ülkelerinde olup bitenler umurlarında bile değil. Marka giyinmek, iyi bir cep telefonuna sahip olmak onlar için her şeyden önce geliyor. Hep aşk meşk peşindeler..." gibilerden düşüncelere kapılmıştım ben de. Çoğumuz gibi... Ama bu yazı beni çok düşündürdü. Yüreğim sıkıştı ve boğazıma bir yumru tıkandı. İçimden tüm gençlerden özür dilemek geldi. Bu genç aklımı başıma getirdi. Bu isyankar çığlık, içi arkadaş acısıyla yanan bu gencin başkaldırısı, bu öfke, bu nefret... Okuyunca göreceksiniz haklı mı haksız mı olduğunu, anlattıklarının ne kadar doğru olduğunu. Hemen hepimiz onların ilkokuldan itibaren girdikleri yarışa göz yummuyor muyuz? Bırakın göz yummayı, onları bu yarışa biz itelemiyor muyuz? Çocukluklarının, gençliklerinin o güzelim çağlarını yaşayamadan, robot gibi sadece tek bir amaç uğruna, yok olup gittiklerini görmüyor muyuz? Onlara ot gibi kupkuru bir hayat sunmuyor muyuz? Gerçekten hangi ülkede bir gencin eğitim hakkı böyle elinden alınabilir? Hangi ülkede, bir gencin geleceği sadece birkaç saatlik bir sınava bağlanabilir? Hem de iş bulup bulamayacakları bile kuşkulu olan bir toplumda. Umarım çok geç olmadan, gençlerimizi ülkelerine karşı böylesine isyan ettiren bu sistem değişir.

Rumuz: İsyankar

Merhaba ablacığım, bu okuduklarınız belki de isyanımın satırları olacak. O kadar bunaldım ki bu hayatın bizlere getirdiklerinden; aslında hayattan değil ülkemden şikayetçiyim. Çıkarcılığın, ruhunda canavarlar barındıran insanların yaşadığı bir ülke olduğu için. İstanbul’da yaşıyorum; her gün taciz, hırsızlık, gasp, tecavüz gibi olaylarla karşı karşıyayız. Ben böyle, eğitimi bozuk, yaşam standartları düşük bir ülkede yaşamak istemiyorum. Aslında bu çok acı bir şey, biliyorum. Türkiye de yaşayıp da, bir insanın bu denli ülkesinden uzaklaşmış olması.

19 yaşındayım, üniversite sınavlarına hazırlanıyorum. Bu yıl üçüncü girişimim olacak. İlk yıl iyi bir puan aldım ama istediğim yere giremediğim için tercih yapmadım. Çünkü istediğim üniversitede, istediğim bölüme girerek mutlu olma hayali içindeydim. Ama sanırım en büyük hatam bu oldu. Ben de başkaları gibi yapıp, puanım nereye yeterse oraya gitmeli ve sonrada başarısız bir işte, mutsuz bir yaşam sürmeliymişim.

Sekiz yıllık, "can yoldaşım" dediğim arkadaşımla beraber hazırlanıyorduk sınavlara. Sınavdan sonra da çok stresli günler geçirdik, kendi kendimize cezalar verdik. İkinci yıl çok daha iyi hazırlanarak daha yüksek puanlar alacağız dedik. Gerçekten hakkını vererek çalıştık. Dershanede dereceler yapıyorduk. Sonunda her şeyimizden fedakarlık ederek çalıştığımız ve hayatımızda büyük rol oynayacak olan sınava girdik. Arkadaşım sınav sırasında heyecandan bayıldı. Tabii sadece o değil, o sınıftaki diğer öğrencilerin de bütün konsantrasyonu dağılmış.

Benim sınavım ise ilk yılıma göre berbat geçmişti. Heyecandan ellerim titredi, başıma ağrılar girdi, her soruyu altı defa okudum, süre sorunum olmadığı halde yetiştiremedim. En kötüsü de sınavın sonunda annemi-babamı telaşlı ve heyecanlı gözlerle beni beklerken görmek oldu. Ne diyecektim onlara? Bu kadar çalışmamın sonucu bu mu olacaktı? Onlar da benimle heyecanlanmışlardı, sabaha kadar uyumadılar, ses olmasın, etkilenmeyeyim diye eve misafir kabul etmediler...

Kimsenin beklentisine cevap verememiştim.

Hemen arkadaşımı aradım, morali çok bozuktu; bayıldığından bahsetti. Sınavın sonrasındaki günleri hatırlamak bile istemiyorum. Koca yazı kendimize zehir ettik. Tatile gitmek istemedik, günlerce odalarımızda yalnız kaldık. Sadece sabahtan akşama kadar televizyon izledim, zorunlu olmadıkça evden çıkmadım. Bol bol uyudum, yemek yedim ve kitap okudum...

Ailem en sonunda çareyi beni psikologa götürmekte buldu. Yüzümde sivilceler çıktı, inanılmaz kilo aldım. Ama arkadaşım benden de daha ağır atlatıyordu bu dönemi. Ailelerimize karşı sorumluluklarımız vardı. Onları bu kadar strese sokmaya, milyarlarını her yıl bizim için sokağa atmaya hakkımız yoktu.

Öyle bir hale gelmiştik ki, kitap okurken bile çevremizdekiler, "kitaba ayırdığınız vakti testlere ayırın" diyorlardı. Buna gerçekten bir anlam veremedim. Ben kitap okuyan bir aileden geldim. Su içmek neyse, kitap okumanın da o derece ihtiyaç olduğunu öğrendim. Bazen gülmeye bile hakkımız olmadığını düşünür durumdaydık. Sürekli, "ders çalış" diye kendi kendimizi tetiklemeye çalışıyorduk. Ne kadar yanlış olduğunu bildiğimiz halde.

Söyler misin ablacığım; kimin hakkı var bizleri bu denli yıpratmaya? Üstelik böyle yanlış bir sistemle.

Üniversite sayısı az, üniversite adayı çok. Okumak isteyen çok, ama iş yok. Karar verdik, arkadaşımla beraber üçüncü yılda her ne olursa olsun bu sınava tekrar hazırlanıp kazanacaktık. Bu sefer başarmalıydık ve biliyorduk ki yine bizim için stresli günlerin yolu açılmıştı. Dershanemiz her zamanki gibi eylülde başladı ve bu süreç içerisinde ne gezdik, ne sinemaya gittik. Sadece ve sadece sabahtan akşama kadar, aklımızda sınav; ders çalışıyoruz.

Bu sırada sanki arkadaşımla ilgili bir şeyler hisseder gibi olmuştum. Hep onunla ilgilendim, hatta onlarda kaldığım günler oldu. Onu güldürmeye çalıştım; hayatımızın ÖSS’den ibaret olmadığını (!) ona anlatmaya çalıştım. Ama başarısızlığı kendisine yediremiyordu. Sonunda derse gelmediği bir gün, iki kutu ilaç alarak intihar etti.

Bu benim de sonum oldu. Can yoldaşımı kaybetmiştim. Üstelik ona yardımcı bile olamamıştım. Ölümünün ertesi günü elime bir mektup tutuşturdular. Üzerinde, "Dostum’a" yazıyordu. Bana uzun bir mektup yazmış, sonuna da büyük harflerle "Kazanmalısın dostum, benim için, kendin için ve bu pis dünyaya kendini kanıtlamak için, kazan dostum!" yazıyordu.

Söyler misin, ablacığım; bu adaletsiz dünyada, can yoldaşımı benden alan bu sistemde, ben ne için savaşmalıyım? Hayatımda gülebileceğim, mutlu olabileceğim hiçbir şey kalmadı. Eğer hálá yaşıyorsam ailem için ve intiharı kendime yakıştıramadığım için. Ama inanın ona da yakışmıyordu.

Lütfen Güzin Abla bu mektuba köşende yer ver; belki bir şeyler için geç kalınmamıştır. Belki bu saatten sonra biraz gençlik adına bir şeyler yapılabilir. Bence herkesin oturup düşünmesi gerekiyor, geri kalmışlığımızın nedenini. Bu hatalı sisteme devam edildiği sürece daha çok intiharlara ve mutsuz insanlara rastlayacağız. Kimse çalışma hayatında verimli olamıyor. Çünkü insanlar nereye puanı yetiyorsa orayı yazıyor. Ve mutlu olmadığı bir işte yıllarını tüketiyor. Üzgünüm, ama pek çok genç gibi ben de bu ülkede yaşamak istemiyorum.

Eğer bunları yazdığım için bana isyankar diyorsanız; adım isyankar olsun. Herkesin sessiz kaldığı bir ülkede bir şeyler yapabilmek için başkaldırmak da güzel!
Yazarın Tüm Yazıları