Gemiler selám topu atınca padişah korkudan öldü

Güncelleme Tarihi:

Gemiler selám topu atınca padişah korkudan öldü
Oluşturulma Tarihi: Ekim 24, 2005 00:00

Osmanlı Devleti’nin her bakımdan en güçlü olduğu bir dönemde tahta çıkan Sultan Üçüncü Murad, 21 yıllık saltanatını zevk ve safa içerisinde geçirmiş, hükümdarlığının son yıllarında ağır bir hastalığa yakalanmış ve derdinin dermanını daha fazla eğlenmekte bulmuştu. 1591’in 15 Ocak gecesi Topkapı Sarayı’nın hemen aşağısındaki sahilde bulunan Sinan Paşa Köşkü’nde bir eğlence meclisine katıldı ama Boğaz’dan geçen bir geminin attığı selám topları yüzünden köşkün camlarının kırılması üzerine korkuya kapıldı ve ertesi gün can verdi.

Osmanlı hükümdarı Sultan Üçüncü Murad, 1595 yılında ömrünün son demlerini sürerken çektiği hastalığın acılarını unutmak için Topkapı Sarayı’nın hemen aşağısındaki sahilde bulunan Sinan Paşa Köşkü’nde bir eğlence meclisine katılmış ama Boğaz’dan geçen bir geminin attığı selám topları yüzünden köşkün camlarının kırılması üzerine korkuya kapılmış ve ertesi gün de can vermişti.

Sultan Murad, babası İkinci Selim’in ölümü üzerine 1574’te Osmanlı tahta çıktı ve 1574’ten 1595’e kadar süren 21 yıllık hükümdarlığında İstanbul’dan hiç ayrılmayarak bir ilke imza attı. Saltanatının ilk senelerinde sadece cuma namazları için saraydan ayrılan Üçüncü Murad daha sonra bundan da vazgeçti. Bütün gününü Topkapı Sarayı’nda geçirmeye başladı ve sadece kadınlarla ve eğlence meclisleriyle meşgul oldu.

Sultan Murad’ın hükümdarlık yılları oldukça hareketliydi. 1578 ile 1590 yılları arasında İran’la hiç durmadan tam 12 yıl boyunca savaşıldı, Avusturya ile 1593’te başlayan savaş da yıllarca devam etti. Üçüncü Murad, 21 yıllık hükümdarlığının sonlarında hastalanıp yatağa düştü, derdine bir türlü çare bulunamadı ve padişah ıztırabını azaltmak için eğlence meclislerine daha çok katılmaya başladı. En gözde mekánı, 1591’de dönemin sadrazamı Sinan Paşa tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı’nın hemen aşağısındaki sahilde yükselen Sinan Paşa Köşkü idi.

Padişahın hastalığı gün geçtikçe ağırlaştı. Dönemin en meşhur hekimleri sultanı derdine deva aradılar ama verilen iláçlar Üçüncü Murad’ın ağrılarını hafifletemedi. Padişahın ağır hasta olduğu dedikodusu bütün İstanbul’a yayılırken, sultanın öldüğü söylentileri bile çıktı.

Üçüncü Murad, 1595’in 15 Ocak akşamı, ıstırabını biraz olsun unutabilmek için yine Sinan Paşa Köşkü’ne gitti. Çektiği acı, yüzüne de yansıyordu. Müzisyenler padişahın katıldığı eğlence meclislerini daha önceleri gönül açıcı nağmelerle başlatırlardı ama padişah o gece neşeli parçalar istemedi ve müziyyenlere ‘Bimárım (hastayım) ey ecel, bu gece gel canım al’ diye başlayan hüzünlü bir şarkıyı çalmalarını emretti. Şarkının, hüzünlü nağmeleri mecliste bulunanları derin bir hüzne sürükledi ama herkesin kendinden geçtiği bir sırada, İskenderiye’den gelip Boğaz’dan geçmekte olan iki geminin topla yaptıkları selám atışları bir anda ortalığı karıştırdı.

Topkapı Sarayı’nın önünden geçen gemiler, sarayı üç top atışıyla selámlamak zorındaydılar. Ama o gece hada ilk atışla Sinan Paşa Köşkü’nün bütün camları parça parça oldu ve kırıklar Üçüncü Murad ile beraberindekilerin üzerine yağmur gibi döküldü. Ardından ikinci ve üçüncü atışlar da yapılınca, köşk depreme uğramış gibi sallanmaya başladı. Padişah korkuya kapıldı ve ‘Bu káfir yoksa yıkılıyor mu?’ diye bağırıp sonra kendini zorla dışarıya attı. Yaşadıkları, hükümdarın sinirlerini iyice bozmuştu.

Sultan, çektiği ağrıların üzerine yaşadığı şaşkınlık karşısında ağlamaya başladı ve ‘Bu hadise bizim bu köşke son defa gelişimizi gösteriyor’ deyip Topkapı Sarayı’na döndü. O gece gitikçe fenalaştı, ertesi gün, 1595’in 16 Ocak’ında can verdi ve yerini oğlu Üçüncü Mehmed aldı.

Sorular ve cevaplar (Mehmet Nuri Yılmaz)

Camiden hoparlörlerle Kuran sesi dışarı veriliyor. Kimi tuvalette, kimi kahvede, kimi işiyle meşgul haldeyken, yani dinleyen yok, bu yapılan doğru mudur?

Enis ARPACI /İSTANBUL

Ayette şöyle denilmektedir: ‘Kuran okunduğu zaman onu dinleyin ve susun.’ Dolayısıyla Kuran-ı Kerim, onu dinleyebilecek olan kimselerin yanında okunur. Çarşıda, pazarda kendi işiyle meşgul olup dinlemeyenlerin yanında Kuran-ı Kerim’i okumak uygun değildir. Çünkü bunda Kuran’ı duyanları manevi sorumluluk altına sokmak vardır. Buna sebebiyet verilmesi doğru değildir.

Ben iffetli bir kadınım. İftiraya maruz kaldım, yuvam dağıldı. Bundan büyük yaralar aldım. İnsanlara iftira atılması konusunda dinimiz ne söylüyor?

A.K./DİYARBAKIR

İftira etmek, dinimizde büyük günahlardan sayılmıştır. Hele iffetli bir kadına iftira etmek daha büyük bir günahtır. Kuran’da şöyle deniliyor: ‘İffetli kadınlara iftira edip de dört tanık getiremeyenlere gelince, onlara 80 değnek vurun (Bu ceza bugün başka bir şekilde de uygulanabilir) ve onların tanıklıklarını ebediyen kabul etmeyin.’ (Nur, 4. ayet). Yine bir başka ayette ‘Namuslu, iman sahibi kadınlara zina iftirasında bulunanlar dünyada da ahirette de lanete uğramışlardır’ (Nur, 23) denmektedir. Kuran bu tür iftiralardan sakınılmasını emretmekte ve böylece kadını koruma altına almaktadır. Üzülmeyiniz, ilahi adalet dünya ölçüsünde de tecelli eder ve iftira edenler mutlaka cezasını bulur.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!