Gelişmekte olan ülkelerin görünümü hoş değil

KÜRESEL kriz kendini gelişmekte olan ülkelerde eskiye göre daha fazla hissettirmeye başladı. Çin’i bir tarafa bırakırsak, tüm gelişmekte olan ülkeler az ya da çok döviz likiditesi kaygıları yaşıyor. Dünyanın en fazla döviz rezervine sahip üçüncü ülkesi olan Rusya dahi sıkıntıda. Ruble’nin devalüe edilebileceği konuşuluyor.

Türkiye’nin dışında olduğu birçok gelişmekte olan ülke ekonomilerinin ya kredi değerliliği düşürüldü ya da kredi değerliliği olumsuz görünüme değiştirildi. Kredi derecelendirme kuruluşları bu hareketiyle yabancı yatırımcılara "gelişmekte olan ülkelere artık daha dikkatli yaklaşın" diyor. İster istemez, biz de bu gemideyiz.

Bu ülkelerin paraları değer kaybetti. Faizler yükseldi. Büyümeleri düştü. Son IMF tahminlerine göre, ekonomik büyümelerinin daha da düşeceği düşünülüyor. Bazılarının yüksek sayılabilecek cari işlemler açığı var.

ANLAŞILAMIYORUZ

Türkiye’nin notu değişmedi. Görünümü aynı kaldı. Bir görüşe göre, iyi günlerde zaten notumuz düşüktü. Şimdi, notumuzla oynanmayarak göreli olarak olmamız gereken yere geldik. Bu yaklaşımın doğru bir tarafı var. Ama, gelişmekte olan ülkelere yönelik şimdiki kaygılardan Türkiye ekonomisinin muaf olacağını düşünmek de fazla iyimserlik olur.

Küresel piyasalar olumsuz haberlere çok daha fazla ağarlık veriyorlar. Eylül ayında imalat sanayi üretiminin Türkiye’de yüzde 6’nın üzerinde düşmesi herkesin dikkatini çeken bir haberdi. Bizler kriz ortamını farklı tanımlasak da, yabancı yatırımcılar açısından ekonominin küçüldüğüne yönelik veriler krizin de tescili anlamına geliyor. Finansal kesim büyüyen şirket ya da ülkeyi sever. Büyümeyeni kimse sevmez.

Yurtdışında Türkiye’nin IMF ile bir standby düzenlemesinden kaçınması da bir haber. Olumsuz bir haber. Ek olarak Türkiye ekonomisinin 50 milyar dolar civarında bir cari işlemler açığı verilen bir dönemden geliyor olması da hiç kimsenin dikkatinden kaçmıyor. Hazine faizlerinin yüzde 23’e dayandığı, dolar kurunun da 1.60 YTL civarında olmasının alışılmış piyasa şartlarını yansıtmadığı biliniyor.

Bütün bunların üzerine, bizim dışımızdaki gelişmekte olan ülkelere yönelik çıkan olumsuz haberler bir ölçüde bizim de görümümüzü olumsuza döndürüyor. Bu şartlarda, yurtdışı piyasalar Türkiye’nin neden IMF ile bir uzlaşmaya gitmediğine fazla bir anlam veremiyor. Yerel seçimlerin yaklaşmakta olduğu gerçeği IMF’den kaçınmanın bir nedeni ise, görüntü daha da kararıyor. Çünkü, bu kez, yerel seçimlerin ekonomik maliyetinin nerelere varabileceği merak konusu oluyor.

Bir anlamda, Türkiye’nin duruşu bizim dış kaynak sağlamayı umduğumuz çevrelerce pek anlaşılamıyor.

DAVETİYE ÇIKARMAK

Nazik bir dönemden geçiyoruz. Yurtdışında açıklanan ekonomik büyüme paketlerinin birkaç haftada küresel dengeleri değiştirmemesi beklenmemeli. Bugünkü olumsuz piyasa şartlarının en az üç-beş ay devam edebileceği beklentisiyle gelişmeler değerlendirildiğinde, Türkiye "pasif" bir tutum almış görünüyor.

Bizden ve diğer gelişmekte olan ülkelerden gelecek birkaç olumsuz haber bizim de kredi değerliliğimizi kredi derecelendirme kurumları gözünde farklılaştırabilir. O takdirde, daha zor günlere davetiye çıkarmış olacağız. O aşamada, temel eğilimleri geri çevirmek zaman alacak. Önleyici değil, tedavi odaklı önlemleri uygulamaya koymak zorunda kalacağız.
Yazarın Tüm Yazıları