Gelibolu’da kendin pişir, kendin ye

BİR zamanlar çok ünlü, hatta, gırgıra alınsa bile, örneğin Güneydoğu’da ‘sen sana pişir, sen sana ye’ açık hava lokantaları var.

Gelibolu’da bu lokantalar Türkiye’nin başına şimdi uluslararası dert açıyor. Başka yerdekiler değil, sadece Gelibolu’dakiler. Çünkü, ‘Türkiye Lozan Antlaşması’nı çiğniyor’ iddiaları var.

Bu iddialarla ayağa kalkanlar ise, bu konudaki taraf ülkeler, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, İngiltere, Fransa.

Perde arkasında bir süredir bu konuda kıyamet kopuyor. Nedeni çok basit, çevreyi koruma.

LOZAN MADDE 126

Düşünün ki, bundan seksen yıl önce Lozan Antlaşması’na çevre korumasıyla ilgili bir madde konuluyor.

Çanakkale Savaşları’na sahne olan Gelibolu, Arıburnu ve Conkbayırı’nın özel statüsü vardır, bundan dolayı çevre korunmasına alınacaktır.

Şehitliğin korunması, tarihin korunması gibi.

126. madde koruma açısından, anlaşmada taraf olan ülkelerin birbirleriyle işbirliğini öngörüyor. Bu işbirliği seksen yıldır sürüyor. Koruma seksen yıldır yerinde. Sorun yok.

Korumayı sağlamak üzere, Gelibolu’nun ayrıca özel bir yasası var.

ANZAK KOYU

Seksen yıldır sorunsuz yürüyen anlaşma geçenlerde deliniyor.

Bizimkiler, Anzak Koyu’na buldozerle giriyor. Koya inen yol hallaç pamuğu gibi atılmak üzere iken... Tarih elden gitmek üzere iken... Denizin kenarına istinat duvarı yapılmak istenirken...

Oraya hafiften gazinoyla karışık, kendin pişir, kendin ye, lokantası projeleriyle...

Anlaşmanın taraf ülkeleri ayaklanıyor:

‘Siz Lozan’ı çiğniyorsunuz!..’

MİLLİ PARK

Buldozer harekatıyla, özel koruma altındaki Gelibolu Milli Parkı da, tehlikeye giriyor.

Milli Park elden giderken, savaştan kalan tarihsel anlamda ne varsa, onların üstüne de bir bardak soğuk su.

Buldozerin tatsızlığı ayrıca bir başka noktada. Adım attığınız her yerde insan kemikleri var.

Oysa, orada ne turistik işletmeye izin var, ne de öyle kendi adetlerini uygulamak alışkanlığı. Bazı aklı evveller, sözüm ona, orayı halka açmak niyetinde. Çanakkale’de halk plajı. Tipik Doğulu, popülist bir yaklaşım.

Gelibolu’daki buldozer harekatıyla birlikte, taraf ülkeler de, Ankara’da diplomatik buldozer harekatına başlıyor.

Neyse ki, Türkiye özür diliyor. Şu anda buldozerler duruyor.

Tarih bilinci, çevre bilinci ne de olsa, farklı bir zihniyet. ‘Ben AB’li olmak istiyorum’ demekle, hemen öyle pat diye yerleşen ve gelişen bir zihniyet değil.

Sonra, adamı işte böyle Lozan’dan çeviriyorlar.

Yargıtay’da 30 üye

YARGITAY
’ın toplam 250 üyesi var. Şu anda 220 var. 30 üyelik boş. Ancak, 30 üyelik bir türlü doldurulamıyor. Çünkü, işin içine siyaset karışıyor.

Yargıtay üyeliğine seçimi Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurulu yapıyor. Yargıçların iki sicili var. Biri açık ve herkesin bildiği normal sicil, öteki gizli sicil. Bir yargıcın asıl kimliğini gösteren sicil bu.

Seçimi görünüşte, anılan kurul yapıyor. Ama, yalnız bugün değil, geçmişte de, Adalet Bakanlığı bu seçimde önemli rol oynuyor. Çünkü, yargıçlardan sorumlu Adalet Bakanlığı Personel Müdürü, bakana bağlı. Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun tercihi böyle, bakanlığın öyle. Seçim tıkanıyor.

Oysa, tıkanmanın önüne geçmek kolay. Önce, sistem olarak, bu kurulda avukatların da temsil edilmesi gerek. Bunu sağlamak şart. İkincisi de, Personel Müdürü’nü bakanlığın denetiminden çıkarmak gerek.

Bugün AKP, yarın bir başka iktidar. Siyasal bağlantıyı kesmek gerek. Şimdi 30 üye seçilemiyor. AKP kendine göre bir Yargıtay mı oluşturmak hevesinde?..

Toplumu her alanda kuşatma çabasına giren AKP, gözünü şimdi Yargıtay’a mı dikiyor?..
Yazarın Tüm Yazıları