Gelecek konuşmaları

Herhalde ofiste, evde, orada burada hep aynı muhabbet dönüyordur.

Kriz geldi mi, geldiyse beni nasıl etkiler, Pelin Batu ruh çağırayım derken krizi mi tetikledi, yoksa yoksa kapitalizmin sonu mu geldi?

Gibi gibi, sonu gelmeyen, dallanıp budaklanan, çoğu zaman da sonuçsuz kalan konuşmalar.

Biz de yaptık geçenlerde. Bir arkadaşımız, "Hayatım borç ödemekle mi geçecek, merak ediyorum" deyip ekledi:

"Kredi kartıydı, banka kredisiydi derken aldığım maaştan geriye bir şey kalmıyor. Hep böyle gitmez umarım."

Sonra da eskiden daha az maaş almasına rağmen daha çok para biriktirdiğinden bahsetti.

Bir başkası da erkek kardeşinin "duruşunu" anlattı.

9-6 çalışmayı daha genç yaşta reddetmiş.

Çeviri yapıp ayda 600 lira kazanarak geçinip gidiyormuş.

Tabii ki anne-babasıyla beraber yaşayarak...

"Neden böyle yapıyorsun, çalışsana adamakıllı" diyene de, "2012’yi bekliyorum" diyormuş hınzırca.

Malum , 2012’ye dair beklentileri olanlar var.

Teoriler de çeşitli. Kimine göre insanlık başka bir boyuta geçecek, kimine göre de her şey ya çok iyi ya da daha berbat olacak, filan.

Biz böyle konuşurken biri müjdeledi: "Euro 2 lirayı geçmiş, dolar da 1.5’u..." Bunu duyunca "acaba bir tane daha içmesek mi?" olduk tabii.

Ama içmeden de "gelecek konuşması" yapılmıyor.

O yüzden geleceğin şerefine diyorum.

Ne yapalım artık, şarkıdaki gibi "Gelsin, hayat bildiği gibi gelsin"...

’Şekerim benim roman var ya...’

Üç-dört aydır evden dışarı çıkmıyormuş. Çünkü roman yazmış. Güzel, iyi-hoş, şahane. Herkes böyle çalışkan olsa keşke... Ama gerisi felaket: Hemen kendisine bir avukat bir tane de badigart tutulması lazımmış. Çünkü Nişantaşı müdavimi bir kadının yazdığı kitap, dindar kesimin seks hayatını açık bir dille anlatacakmış.

Kesin tehdit alacakmış. Salman Rüşdi hesabı yani.

Ve bu kitap Amerika’da daha çok ses getirecekmiş.

"Turistik" içeriği itibariyle.

Ama Orhan Pamuk Amerika’daki tüm "agent"lara şöyle demiş şekerim: "Benden başka Türk yazarı kabul etmeyin."

Ne olursa olsun Amerika’da çıkacakmış ama bu kitap.

Ah işte, uzun lafın kısası, olay olacakmış bu roman olay.

Bir de tehdit alınırsa zaten, olay tastamam.

Of dedim yani of, insan tehdit edileceğim diye böyle heyecan yapar mı hiç? Nasıl bir hazdır bu?

Rafet El Roman klipleri çoğu zaman uzun metraj tadındadır, iyi kareler vardır içinde. Hatta kliplerini bir ara kendisi çekiyordu Bay Roman. Ama bu son klibi kendisi mi çekti, emin değilim.

Klibe gece yarısı rastgeldiğim için şimdi açıp soracak kimse de yok. Neyse, diğer Rafet klipleri gibi bunu da sevdim.

Rafet ve düet arkadaşı Yusuf Güney bir teknenin ucunda mikrofonlarını almışlar, şakıyorlar karşılıklı klipte.

Bir ara Rafet, Yusuf Güney’in omzuna "Ben de geçtim bu aşk meşk yollarından, boşver len üzülme" der gibi dokunuyor ki, işte burası klibin g noktası, hassas vuruşu, dayanışmanın dayanılmaz hafifliği...

Klipte mana veremediğim tek şey, o güzel kızcağızın bir ara teknenin ucunda salak salak dans etmesi.

Neyse ki şarkı çok güzel de önemsemiyorsunuz bu ritim dışı dansı.

Bu arada şarkı Yusuf Güney’inmiş. Son zamanlarda dinlediğim en güzel pop şarkısı. Güney’in sesi de maşaallah, püfür kütür.

Niye bu Güney’i tanıtan bir röpleme yok etrafta?

Diyor ve klibe de on üzerinden sekiz veriyoruz efenim...
Yazarın Tüm Yazıları