Gece, melek ve farklı cemaatler (1)

Atıf Yılmaz’ın 1993 tarihli "Gece Melek ve Bizim Çocuklar" adlı filmi Beyoğlu’nu, o zamanki gece hayatını, arka sokak insanlarını anlatır.

Şimdi hayatta olmayan iki oyuncusu vardır bu filmin: Derya Arbaş ve Uzay Heparı. Çok da güzel bir şarkısı hatta, Gökhan Kırdar’ın söylediği (Bir dize: Gece üşür, meleklerine seslenir.)

Hafta sonu gecenin dipsiz kuyularında gezip tozarken bu film aklıma geldi durup dururken. Artık gece hayatı, o zamanki gibi değil tabii. Işık hızıyla değişti her şey. Şimdi herkesin eğlence cemaati ayrı ve o cemaatler de çeşit çeşit...

Hazırsanız eğer (ışınlanmaya), bir tür Gece Melek ve Bizim Çocuklar’ın 2006 versiyonu hikayelemelerine başlıyoruz (reklam spotu gibi oldu galiba). Bugün parti kuşları, çarşambaya ise rock dünyası ve başka başka cemaatler (geliyor, gelecek).

NIKE’IN PARTİSİNDE TANIDIKLAR

n Nike’ın Sport Culture partisi, korku filmlerindeki ıssız ve büyük Amerikan evlerini anımsatan Santral İstanbul’daydı cuma gecesi. "Orası neresi" diye soranlar haklı. Bilindik bir yer değil Santral İstanbul. Aslında şehrin göbeğinde. Ama pek gidilmeyen koordinatlarda olduğundan (Alibeyköy, Eyüp civarları) Tekirdağ kadar uzak geliyor insana.

Neyse içeri girdik arkadaşlarla. Ki içlerinden bir tanesi, "İçki midemi kötü yapmasın" diye bolca zeytinyağı içmiş gecenin başında. "Delirdin galiba" şeklindeki telkinlerimizi zeytinyağı gibi üste çıkarak geri püskürttü. Ama sonradan öğrendim ki, gecenin sonunda kusmak suretiyle kendini özgürleştirmiş zeytinyağı.

Gelelim partiye. O kadar çok tanıdık vardı ki, ilk etapta gözüme çarpanları alfabetik sıra olmaksızın sıralıyorum darmadağın: Şu sıralar sosyallikleri zirve yapmış Haşmet Babaoğlu-Ayşe Özyılmazel çifti, bir gün önce boynunda gördüğüm altın zincirine bayıldığım Ece Sükan, stil abidesi Ferhan İstanbullu, "ruhum" Funda Düşgör, Lobby’den Harun Velioğlu, Hillside’ın (bence) Angelina Jolie’si Özlem Gökbel, "uçurtma geceleri"ni kareleyen Günfer Günaydın, Redbull Serpil ve tabii Teoman!

Görür görmez Teoman’ı zaten, "Hadi buradan Godet’ye gidiliyor. Ama dikkat, iki Godet birden açılmış galiba. Biri Sürmeli’de, diğeri Nişantaşı Shu’da’ymış. Sürmeli’deki sahteymiş. Öz Godet’de buluşalım" diyorum.

GODET’LERE GELESİN...

Sözümüzü tutup Nişantaşı Shu’ya varıyoruz. Bu arada tuhaftır, polisler belli noktalarda taksileri durduruyor. "Galiba kaçak birini arıyorlar" diyor zeytinyağı içmiş (midesiz) arkadaşımız. Manasız bakıyorum; "Kaçak?" yandan saat henüz erken, 01.30 filan. Bu saatte Godet’ye gelinmez. Ama yok, herkes gelmiş erkenden, içerisi tıklım tıkanık.

Batuhan Piatti’yi görüyorum hemen. Meğer Shu’da her zaman olmayacakmış Godet partisi, öyle söylüyor Piatti. "Sürmeli’deki yerden herkese mesaj gelmiş, Godet gibi burası diye" anlatıyorum, o da şaşırıyor.

Fotoğrafçı Emre Doğru ve arkadaşları az ilerde. Onlar da Cacharel çekimlerini bitirmişler, onu kutlamak üzere buradalarmış. Ve işte Teoman çıkageliyor. Takım tamamlanıyor.

Shu’daki parti gerçekten iyiydi hoştu, ama o yerden bitme sarı dev lambalar epey yıprandı, onu söylemeli. Çünkü bazı sarhoş arkadaşlar bu lambalara sarılıp dans etmek istedi...
Yazarın Tüm Yazıları