Gece çoğalmaları

O gece yola çıktığımızda üç kişiydik.

Deniz, Evrim ve ben. Hedefimiz Alibeyköy’deki Santral ıstanbul.
Bu kez Otto’da değil, Elektrik Müzesi’nde bir parti veriliyor, ben de kapsülden (yani evimden) günler sonra ilk kez çıkmışım ve işte yollardayız.
Evrim elbisesinin altına çorap giymek istemiş. Deniz ablası onu uyarmış: “Yavrucum Eda Taşpınar’ı örnek al, ne kadar soğuk olursa olsun o giyiyor mu?” Evrim taksiden iner inmez dondu doğal olarak. Neyse, koşaradım müzenin içine giriyoruz.
Dev makinelerin arasındaki yürüyen merdivenlerden yukarıya doğru çıkıyoruz. Ortam fena halde endüstriyel, fena halde “Alacakaranlık”.
Bir yerlerden Edward filan çıkıp bizim kızları ısırabilir.
Derken parti alanına varıyoruz. Yine makinelerin arasında pek geniş bir salon. Hatta içkimizi koyduğumuz şey de kontrol paneli gibi bir şey. Mekan süper ama herkes çok sıkıcı, kokteyl havasındalar...
Meğer asıl parti aşağıda olacakmış. Söylemeyi unuttum, partinin DJ’i Los Angeles’tan Samantha Ronson. Yani Lindsay Lohan’ın eski sevgilisi Samantha.
Eski “takıldığı” diyelim, belki de daha doğru. Sevgili lafı biraz ağır kaçıyor günümüzde. “Takılmak” daha iyi. Ne demek takılmak?
Bir yemek yersin, sonra gider eve sevişirsin.
Ertesi gün birbirini aramazsın. ıki hafta sonra tekrar aklına gelir, tekrar ararsın. Aynı şeyleri yine yaparsın. Karşılıklı böyle, bir alışveriş bir fiş hesabı geçinir gidersin. Olay budur yani...

OFF PERA VE SONRA OTTO’DAYIZ...

Samantha ablayı izlemek üzere aşağıya indiğimizde ortam keyiflendi birden. Yeni insanlar akın etti mekana.
Bu arada kınadığımız şeyler de oldu tabii. Doğru dürüst bar yapmamışlar. Kokteyl hesabı dizi dizi dizmişler bardakları uzun bir masaya. Oradan içki veriyorlardı. ..
Balkabağına dönüşmeden Zen Diamond’ın yeni koleksiyonunu tanıtmak için yaptığı bu partiden ışık hızıyla ayrıldık aniden.
Ekibe iki arkadaşı (kime bakmıştın, tanıyamadım?) daha katarak ve ayrı ayrı taksilere binerek...
Off Pera’da aldık soluğu. Salı partileriyle ünlü burası.
Gazeteci Asu Maro eski 45’likler çalıyor DJ kabininde. Eski yayın yönetmeni Sedat Ergin de orada. Bu arada Sedat Ergin’in iPhone’unda şahane bir fotoğraf koleksiyonu var, yok yok. Hayır iPhone’u ele geçirmedik, kendisi gösterdi.
Bundan sonrası? Otto tabii ki... Bu arada yanımıza üç kişi daha eklendi Off Pera’dan. Grup birden oldu mu sekiz kişi. Çoğaldıkça çoğalıyoruz yani. Gidişat nereye bilmiyorum.

TUBA’NIN YANINDAKİ KİM?

Otto’da bir sürpriz. Tuba Ünsal’ı görüyorum içeride. Yanında iki yakışıklı adam. Birini tanıyorum, arkadaşı. Ama diğeri, emin değilim. O “diğeri” de, Zero ıstanbul Dergisi’nin sahibi Barış Bilenser (hani şu cep boyutundaki gece rehberi dergisi). Hayli yakınlar, dip dibe konuşuyorlar. Yanlış anlasam mı?
Otto’daki danslardan sonra sekiz kişilik dev grubum diyor ki: Türkçe pop istiyoruz! Kudurmuş bunlar... Valla diyorum, ben kapsülüme dönmek istiyorum.
Ama onları da mutlu etmek istiyorum, çünkü bu gece kalabalık bir aile olduk neticede.
Ve onları Harbiye’deki Deep’e götürüyorum. Burası Scotch ayarında bir yer. Eskiden geceyarısı üç gibi hareketlenir, sabah yediye kadar son bir kez tepinmek isteyen her türden, her cinsten gece kuşuna ev sahipliği yapardı.
şimdi daha erken doluyor ve beşte kapatıyorlarmış.
ıçeri girer girmez Türkçe popun nazik melodileri duyulmaya başlandı. Sonrası? Bir ara Babutsa’nın şarkısında halay çektiğimizi hatırlıyorum. Ama gece orada son buldu.
Sonuç olarak kapsülden bir çıktım, pir çıktım...
Dönüş yok artık geri. Bu maskeli balo ve onun sahte (tatlı) yüzleri...

Anlamıyorum...

Beş dil biliyorum diye abartılı bir şekilde bununla övüneni de, “bak gördün mü, o dilleri bilmiyormuş işte” diye aşağılamaktan zevk alanı da...

Belli başlı yerleri bile bilmeyen taksicileri (mesela Akmerkez diyorsun ya da Mayadrom; bilmiyorlar)...

Daha düne kadar hayli gergin bir ilişki içindeyken şimdi sevgilileriyle beraber gezip tozabilen popçuları (bkz: Demet Akalın-Hande Yener)...

Melis Birkan’ın aslında her dizide, filmde aynı rolü oynuyormuş hissini vermesine rağmen, kendisindeki Meg Ryan sempatisinin bu hissi eritip yok etmesini...

“Ezel”de oynayan Kenan ımirzalıoğlu’nun neden dizi boyunca sürekli aynı buz mavisi gömlekten başka bir şey giymediğini...
Yazarın Tüm Yazıları