Garaudy ve Nazlı Ilıcak

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Epeyce bir zaman önceydi. Cumhuriyet Gazetesi'nde Ahmet Taner Kışlalı'nın bir yazısı beni çok düşündürmüştü.

Kışlalı, ünlü Fransız düşünür Roger Garaudy ile İstanbul'da yaptığı uzun görüşmeden bazı kesitler aktarıyordu yazısında.

Biliyorsunuz, ünlü düşünür Protestan olarak doğmuş ve yaşamış, hatta Protestan gençlik örgütüne üye olmuş, Fransız Komünist Partisi'nin ideologluğunu yapmıştı.

Sonra da Müslüman olmuştu.

Olay bütün dünyada yankılar uyandırmıştı. Özellikle bizim dinci çevreler, Garaudy'yi yere göğe koyamıyorlardı.

Gerisini Ahmet Taner Kışlalı'nın kaleminden okuyalım:

‘‘Bir çelişki yok muydu bunda?

Masadaki Yakut şarabını büyük bir keyifle yudumlarken verdiği yanıt çok net olmuştu:

- Hayır... İslam'ın özü ile o özden yola çıkarak, o günün koşullarına göre üretilmiş çözümleri birbirine karıştırmamak gerekir. Ben 1400 yıl öncesinin koşulları içinde konulmuş kurallara uymak için dinimi değiştirmedim. O özü beğendiğim için Müslüman oldum.

Ve eklemişti:

- 1400 yıl öncesinin koşullarına getirilmiş olan çözümleri dahiyane buluyorum. Ama onların bugün de uygulanmasını savunmayı aptalca buluyorum.’’

* * *

Ünlü bilgenin akıl dolu bu sözleri, kafalarını 1400 yıl gerilere bağlamış olan bizim çağdışı insanlarımızı etkiledi mi?

Ne gezer... Etkilemediği gibi tersine bizim dinciler hoşlarına gitmeyen akıl dolu sözler ettiği için bir süre sonra Garaudy'yi dışladılar.

Çünkü fanatiklerin akılla uzaktan yakından bir ilgileri yoktur.

Ahmet Taner Kışlalı'nın bu yazısını bana Nazlı Ilıcak olayı anımsattı.

Daha doğrusu Ilıcak'ın, Fazilet Lideri Recai Kutan onuruna Boğaz sırtlarındaki villasında verdiği yemekte yapılan içki servisi...

Olay aslında duyulmamıştı.

Ama yemeğe katılan yabancı bir gazeteci günler sonra bu yemeği yazıp, o gece su gibi şarap içildiğini anlatınca kıyamet kopmuştu.

Fazilet Partisi yöneticileri, takıyyeyi alışkanlık haline getirdikleri için olayı büyütmeme eğilimindeydiler.

Hatta onuruna yemek verilen Kutan, önemsemez bir havada ‘‘İçmişlerse gizli içmişlerdir, ben fark etmedim’’ demişti.

Anlaşılan Recai Bey, o gece gözlerini kendi tabağından hiç kaldırmamış, çevresine hiç bakmamıştı.

Zira insanın, onuruna verilen bir yemekte içki içilip içilmediğini fark etmemesi olanaksızdı.

Ama unutmamak gerekir ki, amaca ulaşmak için yalan söylemenin mübah olduğu yöntemini o kesim hep kullanır.

* * *

Ancak taban, Recai Bey gibi düşünmüyordu.

Partinin en önemli organına seçilmiş, ilk seçimlerde de milletvekili olması hemen hemen garanti haline gelmiş bir hanım, nasıl olur da genel başkan onuruna verdiği yemekte şarap ikram edebilirdi?

Bu rahatsızlık, çeşitli kanallar aracılığıyla Nazlı Hanım'a kadar iletildi.

Tabandan gelen bu ısrarcı sorulara muhatap olan Nazlı Ilıcak, belki de yaşamında ilk kez tutarlı davranıyordu.

Bu açıdan kendisini kutluyoruz. Ancak bu tutarlılığın süreceği konusunda da ciddi kuşkularımız olduğunu belirtmek zorundayız.

Neyse... Nazlı Hanım diyor ki:

‘‘Ben yaşamımı değiştiremem. Evimde içki içilir. Zaman zaman ben de içerim. Ben değişemem. Fazilet tabanı değişsin. Çünkü FP bir partidir, tarikat değil.’’

Yalnız Nazlı Hanım tutumunda ısrar ederse, 1400 yıl eskilere takılıp kalan o kafa onu da tıpkı Garaudy gibi dışlar.

Bizden söylemesi.













Yazarın Tüm Yazıları