Gamze Özçelik ve Ali Kırca

ALİ Kırca hakkında Vatan Gazetesi’nin haberinin ardından, dün söz konusu görüntüleri internet ortamında izledim.

Ve olayın gerçek olduğunu bizzat gözlemledim. Anlayamadığım konu, bu olay söz konusu Gamze Özçelik olunca günlerce medyayı meşgul ettiği halde, Ali Kırca olunca neden örtbas edilmeye çalışılıyor? Bu çifte standarda itiraz ediyorum. Evet, özel hayata saygıya ben de katılıyorum. Ama bu ayrımcılığa da şiddetle karşı çıkıyorum. (Yasemin)

- Yasemin, ben de senin gibi düşünüyorum: 1) Kimsenin seks hayatı şu ya da bu nedenle deşifre edilemez. Edilmemeli. 2) "Şöhretin bedeli" lafları filan da palavra. Hiçbir bedel bu kadar ağır olamaz, hiçbir gerekçe de insanın bu kadar aşağılanmasını haklı kılamaz. 3) İkiyüzlülük ruhumuza işlemiş. Gazeteci olduğumuz için Ali Kırca söz konusu olduğunda koruyoruz. Gamze Özçelik’i ise "kadın unsuru" olduğu için, görsel olarak bir kere daha tüketiyoruz, onun o görüntülerini sürekli yayınlayarak insanların hayal güçlerini çalıştırmalarına izin veriyoruz. Öyle yaptık yani. Tabii ki bir çifte standart var. Ama bu hayatın her alanında var, doktorlar da doktorları koruyor. 4) Son olarak bir de şunu eklemek isterim: Sadece gazeteci dayanışması söz konusu değil burada, daha geniş anlamda bir erkek dayanışması da var. Bu olay bir kadın gazetecinin başına gelse, o da Gamze Özçelik muamelesi görür...

EVDE HOMOSEKSÜEL SOKAKTA HETEROSEKSÜEL

Bursa’daki eşcinsel yürüyüşüyle ilgili haberleri internette birçok gazeteden ve haber sitesinden takip ettim. İnanır mısınız, o haberlerin altında yazan okuyucu yorumları, beni haberlerden daha fazla sinir etti. İnanamadım okuduğum yorumlara. Genel olarak yazılan şey şuydu: "Eşcinsellik, dört duvar arasında yaşanmalı!" Orada kimse karışmazmış eşcinsellere. Yani heteroseksüeller, eşcinsellere karşı büyük bir lütufta bulunuyor, "Evinizde özgürsünüz!" diyor. Ne kadar incesiniz, teşekkür ederiz diyesi geliyor insanın! Ama yalnızca evin içinde geçmiyor ki hayat! Ve maalesef, bu zihniyet eşcinsellerini hayatını kábusa çeviriyor. Kaldı ki evinizin içinde oturdukça, hiçbir hakkı elde edemiyorsunuz. (Can O.)

- Bugünün, ikinci haklısı sizsiniz! "Evde homoseksüel, sokakta heteroseksüel", ikiyüzlülüğün daniskasıdır. Ama bir düşünürseniz bizim ülkemizde, hayatımız boyunca bize önerilen budur: "İnsanlar görmediği sürece, yapabilirsin." Bu ikiyüzlülük zinciri kurulmadıkça, hayatımızı yöneten temel değer, sahtekárlık olacak. Ben de bu gidişle çaresiz sosyolog olacağım!

KÜFREDENLERE YANIT VERMEK NEDEN GEREKLİ?

Bir küçük sorum var. Size içini boşaltan, hatta tabiri caizse küfreden insanlara, siz bir şekilde yanıt veriyorsunuz. Sakın yanlış anlamayın, benimki sadece merak: Sizce bu insanlara yanıt vermek neden gerekli? Bana onları kale almamak daha doğru olurmuş gibi geliyor. Sanki siz yanıtladıkça, onlar daha da coşuyormuş gibi.... (Gülbeniz)

- Bana, bize benzemeyen, benim gibi düşünmeyen, beni eleştiren insanlara, bunun, onların en tabii hakkı olduğunu kanıtlamaya çalışıyorum. Nasıl benim birtakım şeyleri eleştirmem, beğenmeme hakkım varsa, onların da karşı hakları söz konusu. Karşı görüşlere yer verdikçe kendi fikirlerimi daha çok seviyorum.

RÖPORTAJ YAPARKEN TERAPİ TEKNİKLERİ KULLANIYORSUNUZ

Ben bir klinik psikoloğum. Röportajlarınızda fark ettim ki, siz bayağı bir "terapatik soru teknikleri" kullanıyorsunuz. Yani söyleşi esnasında soru sorma tekniğiniz, terapi yapar gibi. Hem karşı tarafın açılmasını hem de bu açılmadan rahatsız olmamasını sağlıyorsunuz. Bunun yanı sıra normalleştirme ve karşı tarafın kendi kullandığı bir kelimeden yola çıkarak sorular sorma konusunda epey uzmanlaşmışsınız. Yanınıza staja gelsem hiç fena olmaz yani! (Elif)

- Oooo bir klinik psikologdan bunu duymak şahane! Ama daha çok karşımdaki insanla alakalı, kendisini açabilen insanlarla her şey daha kolay, daha güzel oluyor. Aksi durumlarda da açmak için elimden geldiği kadar uğraşıyorum.

ŞEHVET DÜŞKÜNÜ OLMAK KÖTÜ BİR ŞEY Mİ?

Seni seviyorum. Sevmeyenlere saygım var. Biraz. Yazılarını okuduğumda, ben kendimi bu kadar iyi hissederken, onlar seni nasıl ve nelerle yargılıyorlar şaşıyorum. Şehvet düşkünü diyorlar ya sana. Eee n’olmuş? Kötü bir şey mi şehvet? Aşkı, şehveti, seksi nasıl birbirinden ayırabiliyor bu insanlar anlamıyorum. Sevmenin doğasında yok mudur dokunmak? Böyle devam et ve her gün yaz lütfen. (Funda)

- Olur. Ama insaf et her gün olmasın. Seks değil, yazı yazmak!

ONLARDAN HIYAR BİLE OLMAZ

Siz aranızda 3000 yıl fark olan insanlarla tartışıyorsunuz. Böyle olmaz. Boşuna. Aradaki devir farkı çok büyük. Birbirinizi anlayamazsınız. Sizin savunduğunuz, insan. Size hakaretler yağdıranlar ise "tabiatın erorları". Cevap vermeyin. Ayrılın. Kesin çizgilerle. Adana’dan hıyar tohumu almıştım. Norveç’te ekmek istedim. Zamanını tam ayarlayamadım, mevsim değişikliği yüzünden geç kalmışım. Adana’nın o delikanlı, ince, uzun, koyu yeşil hıyarları oldu mu şişko sarı garip şeyler. Bahçıvanıma sordum, "Bunlara ne oldu?" diye. "Öleceklerini anladılar, bir an evvel tohum bırakıp, nesillerini devam ettirmek istiyorlar" dedi. Hıyarın bile anladığı şeyi, sana o mektupları yazanlar anlamıyor. Zamansız ekilen tohumlar ancak doğururlar ve ölürler. Onlardan hıyar falan olmaz! (Eser A.)

- Çok sevdim yazdıklarınızı, verdiğiniz örneği de. Ama aslına bakarsanız, benim yaptığım da aynı şey, çıkmamış candan umut kesilmez, derler ya, benim sorunum da bu. Kendimi hálá umutlu hissediyorum. Güçlü ve enerjik hissediyorum. Bana benzemeyenlerle de ilişki kurmak, onları da anlamaya çalışmak istiyorum. Biliyorum, ben de çok şey istiyorum! Ama ben de buyum, n’apim?
Yazarın Tüm Yazıları