Futbolcu şımarıklığı

Galatasaray sadece Türk futbolunun değil, Türkiye'nin de onur anıtı olmaya devam ediyor.

Yüz milyonlarca dolar harcasaydık, bu takımın Türkiye açısından yaptığı propagandayı yaptıramazdık.

Hiçbir takımı tutmayan bir vatandaş olarak, Galatasaray'ın yabancı takımlarla yaptığı maçları nefesimi tutarak izliyorum ve onlarla gurur duyuyorum.

Ama gelin görün ki, bu takımda bazı futbolcuların ya son derece şımarık, ya da sorumsuz olduklarını görüyorum. Bunların bir hastalığı var:

Her maçta hakeme el kol işaretleriyle ya da konuşarak itiraz etmeleri... Ve ayrıca oyun kurallarına aykırı, hakemin tepesini attıracak davranışlar sergilemeleri.

Böyle yapınca gereksiz yere kart görüyorlar.

Önceki gece Barcelona maçında yine aynı durumu yaşadık. Capone, Ümit Karan ve Hakan Ünsal isimli futbolcular, mahalle futbolcusunun bile sergilemekten kaçınacağı gereksiz davranışları yüzünden hakemden kart gördüler.

İlkinin kırmızı kartı belki biraz ağırdı. Ama oyundan atılıp takımı l0 kişi bıraktı. Hakan da ikinci sarı kartı görüp atıldı ve takım 9 kişi kaldı. İyi ki maçın son dakikalarıydı.

Her üçü de, o kartları saçma sapan ve gereksiz davranışları yüzünden gördüler.

Hasan Şaş isimli futbolcu bir hafta önce arkadaşlarıyla soyunma odasında tartışıyor, elini cama vurup kesiyor ve bir ay takımda yok!

Takıma sürekli kart çıkıyor, kart cezası geliyor.

Lig maçları için umurumda bile olmaz. Ne yaparlarsa yapsınlar. Ama bu durum, Avrupa kupalarında yabancı takımlarla oynadıkları maçları etkiliyor.

***

Galatasaray'da bu disiplinsizliği yok edecek, futbolcuları bu açıdan eğitecek yöneticiler vesaireler yok mudur? Yöneticilik sadece medyaya çıkıp ahkám kesmek, şov yapmak mıdır?

Bu futbolcular para almaya gelince ‘‘profesyonel’’ oluyor da, saha disiplini söz konusu olduğunda profesyonellik nasıl unutulup mahalle düzeyine iniliyor?

Sahada ‘‘Avrupalı’’ gibi top oynayanlar, iş hakeme itiraza gelince nasıl böyle ‘‘bilinçsiz vahşi’’ oluyorlar?

Galatarasay futbolcuları ve yöneticileri iyi bilsinler:

Bu takım Avrupa'da sadece kendi adına değil, bütün Türkiye adına top koşturuyor ve çok büyük işler başarıyor. Ama lütfen, hakemlere karşı her maçta sergiledikleri şu terbiyesizliği ve şımarıklığı artık bıraksınlar.

Zararını hep birlikte çekiyoruz. Aslında bu davranışlarıyla saygısızlığı hakeme değil, 65 milyon insanımıza, bütün Türkiye'ye yapıyorlar.

SARIŞIN BAYAN FIRSATI KAÇIRDI

ABD
Dışişleri Bakanı Powell ülkemize geldi, görüşmeler yapıp gitti. Fakat bizim medyada bu ziyaretten daha çok ilgi çeken bir konu vardı.

Powell'ın zırhlı makam aracını kullanan ve aynı zamanda şoförlüğünü yapan Amerikalı bayan koruma. Sarışın, güzel bir hatun. Boyu bosu yerinde.

Bizim medyada derhal ilgi odağı oldu. Gazetelerde boy boy resimleri çıktı. Bir ayağını arabadan dışarı atmış, çıkıyor. Fakat gelin görün ki, pantolon giymiş!

Ah üzerinde bir mini etek olsaydı!.. Ah bizim mankenler gibi ayağını arabadan atarken bir de frikik verseydi!.. Külotuna kadar bir görünseydi!..

Ertesi gün manşetlere girer, bir gecede ünlü olurdu. Ardından kendisine mankenlik ve sahne teklifleri yağmaya başlardı. Sahnede pop söyler, defilelerde mayo giyerdi.

Paraya para demezdi.

Hele biraz daha fazla açmaya razı olursa, podyumların ve sahnelerin kraliçesi olurdu. Dolarlar oluk gibi akardı. Sarışın bayan koruma, ayağına gelen fırsatı tepti.

***

Bizim televizyoncular uyanık. Sarışın güzel şoförü görünce hemen söyleşi ve çekim yapmak istemişler. Kadın reddetmiş. Oysa Powell içeride resmi görüşmelerini sürdürürken sen çıkacaksın canlı yayına ve konuşmaya başlayacaksın:

‘‘Ben var mutlu değil. Ben istiyor Törkiş erkek. Törkiş erkek çok harikulade. Ben var benim kocayı hemen boşamak.’’

Bir saat sonra teklifler gelmeye başlayacaktı. Özel kanalların çevirdiği dizilerde başrol bile kapacaktı.

Amerika için ‘‘fırsatlar ve para kazanma ülkesi’’ derler. Fakat bu sarışın bayan ya Amerikalı değil, ya da ülkesinin ilkelerinden haberi yok.

Böyle bir fırsat, hayatta insanın ayağına bir defacık gelir.

Pantolonla bile bu kadar rağbet görmüşsün. Türkiye'ye bir daha yolun düşecek olursa aklında olsun, giy bir mini etek, biraz da aç! Sonrasını bize bırak. Sende bu endam, bizde bu görgüsüzlük varken, Türkiye'de şarkıcı olurdun, manken olurdun, sunucu olurdun. Vallahi paraya para demezdin. Her ay Powell'a bile Türkiye'den para gönderirdin. Ama kafayı çalıştırmadın. Köşeyi dönecektin, treni kaçırdın hanım!

***

(Emin Çölaşan'ın notu: Dün Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli aradı. Yapımcılar, ‘‘Kürdistan’’da geçtiği yanlışlıkla belirtilen film için Tanıtma Fonu'na kasım ayında başvurup 65 bin dolar istemişler. Filmi ‘‘Türkiye'nin tanıtımı’’ için Oscar film yarışmasına göndereceklermiş. Ödeme konusunda henüz karar verilmemiş.)
Yazarın Tüm Yazıları