GeriSeyahat Friends dizisindeki cafe gibi: Salomanje
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Friends dizisindeki cafe gibi: Salomanje

Friends dizisindeki cafe gibi: Salomanje

Teşvikiye'de Taksim dolmuşlarının kalktığı yer.Yağmurlu bir gün. Hava ıslak, ben ıslak. Elimde uçuşan, nasıl baş edeceğimi bilemediğim, beni oradan oraya savuran bir şemsiye.Ve göz hizamda bir yazı:Salomanje.Tam benim istediğim şey işte!Sularımı dışarıda bırakıp, ‘‘Hadi hayırlısı’’ deyip, içeri dalıyorum.O da ne?Hayal edebileceğimden çok daha fazlasını buluyorum:Canlı, sıcak, lokal, samimi bir yer.Hakikaten adı gibi.Bir evin salon-salamanjesi gibi.*Daha yakın bir benzetme gerekirse, Friends'in Cafe Perk'i gibi.Ya da Londra'da sokak aralarında sıkça rastladığımız mahalle publarından biri gibi.Orası sizin, sizin cemaatinizin yeri.İşten ya da herhangi bir yerden kapıyı açıp gelen insanın ilk yaptığı işin ‘‘selam vermek’’ olduğu bir yer.Çünkü öyle biri, selam verilebilecek biri, mutlaka vardır orada.Ön taraftaki cafe bölümüne çöküyorum.Üzerimdeki ıslak şeylerden kurtulduktan sonra, etrafın farkına varmaya başlıyorum.Burası ne değil... Ne değil...Bir kere minimalist değil.Oh be dünya varmış!Nihayet o soğuk mekan modası bitti.Tekrar yaşayan yerler geldi.Sonra, burnu büyük değil, ukalalık yapmıyor.Sonra, iddialı değil.Kendi halinde, sizi de içine alabilecek bir şekilde düzenlenmiş.Ön taraf cafe, ortası bar, arkası salon salamanje.Arkada uzuuun dikdörtgen bir masa, annelerimizin evindekinden, karşısında ev koltukları, istediğin gibi yayıl, mesela dergini oku, kitap da olabilir, gazete de olabilir, ya da gözünü dışarıya dik, orada küçücük bir bahçe var, en arkada yani.Tüm mekanda beyaz, bej ve kemik renkleri hakim.Eski Beyoğlu ve Teşvikiye sentezi sanki.Duvarın ortasından döşemeye kadar inen beyaz lambriler, ortamı sıcaklaştırıyor.Benim burayı sevmem için bir detay daha: Ortaköylü Ermeni usta, arkadaki şirin bahçeye taş döşemiş. Nasıl güzel duruyor. Tuhaf desenleri var, insanı hemen yakalıyor.*Biliyor musunuz beni en çok ne etkiliyor?Bir şeyin kendiliğinden, kendi halinde olması.Bağırmaması.‘‘Ben buradayım’’ diye tepinmemesi.Altının fosforlu kalemlerle çizilmemesi.Baygınlık geldi çünkü, cep telefonlarına gelen bar sms'lerinden: ‘‘Burada şu çıkıyor, orada şu çıkıyor, bu gece bilmem nerede şu parti...’’Bu Salomanjeciler öyle değil.Hatta biraz abartmışlar.Açılış bile yapmamışlar.İstemişler ki, sıcaklığı yoldan geçerken fark edilsin, içine dalınıverilsin! Ama boş bir yer hayal etmeyin boşuna.İçerisi acayip kalabalık.*Sahibi Erol Kaynar ve Ayşegül İlsever... Miş.Ben ikisini de tanımıyordum.Ayşegül'le orada tanıştım.Kadın, barcı/ restorancı/ cafeci/ yani eğlence sektöründen biri değil, ama Allah için eğlenmesini bilen biri. Bu konudaki kültürü sağlam! Aslen dericiymiş. Bu işe girmiş. Sabah 9'da açılıp, ne zaman kapanacağı belli olmayan bu mahalle cafe- barı, daha önce bir sürü insan tarafından bir sürü farklı mekan olarak işletilmiş. Şutte Cafe olmuş, Cafe de Paris olmuş, Zax olmuş.Değişmeyen tek şey uğursuzluğuymuş.Hiç iş yapmamış.Ama işte Ayşegül, hiç takmıyor.İki aydır Salomanje dolup taşıyor.O da haliyle, ‘‘Ne uğursuzluğu?’’ diyor.İnşallah, ben nazar değdirmem.*Bir de şu var tabii...Bu mekandaki dekorasyon başarısı da tesadüfi değil.Mahmut Anlar imzasını taşıyor.Ayşegül'le yakın arkadaşlarmış.İlgisini esirgememiş, iyi de etmiş.Ayşegül'ün bir fotoğraf manyağı olduğunu bildiği için de, ‘‘Al sana bütün mal varlığını sergileyebileceğin bir formül’’ demiş.Fotoğraflar, albümlerden çıkartılmış, kolaj yapılıp, kemik rengi çerçeveli, beyaz paspartulu alana yerleştirilmiş.Bakması, incelemesi pek keyifli.Ben Salomanje'yi size anlatıncaya kadar yağmur da bitti.Ben gidiyorum.Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın.HAMİŞ: Valla, yeri gördüm beğendim, sonra Kutup'la geri geldim, barın üstüne Ayşegül'le tüneyip fotoğraf çektirdim...
False