Fransa’ya kızarken, kendimize de bakalım…

Fransız Meclisi’nden geçen "Soykırımı reddetmeye ceza yasası" hepimizi sinirlendirdi. Bunu fikir özgürlüğüne indirilmiş bir darbe olarak niteledik. Haklıyız. Ancak çuvaldızı Fransızlara batırırken, hiç değilse iğneyi de kendimize batıralım. Fikir özgürlüğü konusunda sınıfın en sonlarındayız. "Soykırım vardır" diyeni cezalandırıyorsak, "Soykırım yoktur" diyeni cezalandıran Fransayı neden eleştiriyoruz?

Haberin Devamı

Ermeni Soykırımı  iddiaları karşısında hiçbir zaman tutarlı bir politika oluşturamadık. Kendimizi doğru dürüst savunamadık.
 
Geçen hafta Paris'te, Türkiye'yi yakından tanıyan Fransız düşünürleri, gazetecileriyle konuşurken, durmadan yüzüme vurdukları bir gerçek vardı ki tüm kimyamı bozdu. Zira haklıydılar.
 
Türkiye'deki insan hakları ve fikir özgürlüğü sorunlarını yakından bilen bir gazeteci dostum şunları söyledi :
 
"Ermeni yasasından dolayı, bizi durmadan eleştiriyor ve fikir özgürlüğüne darbe indirdiğimizi söylüyorsunuz. Biraz da kendinize baksanıza... Fransız kamuoyu, Türkiye'deki durumu biliyor ve insanlar genelde, 'önce kendinize bakın, sonra bizi eleştirin'  diye tepki gösteriyorlar..."
 
Fransa'daki son yasa taslağı ile nasıl "Soykırım yoktur" diyen cezalandırılacaksa, bizde de "Soykırım vardır " diyenin canı fena acıtılıyor.
 
Gayet tabii bir kötü, diğer kötüye bakılıp affedilemez , ancak bizim durumumuz da gerçekten içler acısı. Bu yasayı savunanların en çok kullandıkları çarpıcı birkaç örnek var. Biri Taner Akçam'ın, Soykırım  olduğunu iddia eden bir kitap yazdığı için başına gelenler, diğeri  Hrant Dink'in "Türklüğe hakaretten" mahkemeye verilmesi, bir diğeri de Orhan Pamuk'un  Ermeni ve Kürtleri  öldürdüğümüzü söylemesi üzerine uğradığı büyük tepki.
 
Aslında çok uzağa gitmemek gerekiyor. Fikir özgürlüğü karnemizin felaket durumu, hapishanelerdeki gazetecilerden tutun da Türklüğe hakaret yasasının hala Demokles’in kılıcı gibi başımızın üstünde sallanmasına kadar, nereden bakarsanız bakın, açıkça ortada...
 
Bir türlü, insanların  teröre başvurmadıkça, silah kullanmadıkça, kimseye yayın yoluyla git şurayı bombala demedikleri sürece istedikleri her fikri açıkça savunabileceklerine alışamıyoruz. İşimize gelmeyen veya sevmediğimiz her türlü fikri hemen cezalandırma yoluna gidiyoruz.
Hapishanelerde yatan “PKK sempatizanı” veya “örgütün görüşlerini paylaştığı” iddia edilen, ancak hiçbir şekilde teröre karışmamış gazetecileri, işte bundan dolayı hazmedemiyoruz. "Onlar gazeteci değil" deyip, terörist muamelesi yapıyoruz. Oysa onlar da bizim gibi gazetecilerdir ve hapsedilmemeleri gerekir.
 
Böyle bir uygulama yaptıktan sonra...
 
Fikir özgürlüğünü göz göre göre çiğnedikten sonra ...
 
Kalkıp Fransızları yerden yere vurmak ve fikir özgürlüğü şampiyonluğu yapmak biraz komik olmuyor mu?
 
Boş yere "Camlı köşk'te oturanlar, başkalarının evlerine taş atmamalı" dememişler (!)
 
Gelin önce kendi mutfağımızı temizleyelim, sonra başkalarına taş atalım...

Haberin Devamı

İNKAR YASASI GEÇİNCE NE YAPACAĞIZ ?
    
Henüz kimseler kesin bir şey söyleyemiyor, ancak genelde inkar yasa tasarısının Şubat 'ın ikinci yarısında Fransız Senatosu’ndan da geçeceği kabul ediliyor. Dün de değinmiştim, Türk çevreler hala ümitliler. Onlar, Türk tepkisi karşısında bu yasanın dondurulacağına inanıyorlar.
 
Benim konuştuğum Fransız siyasi gözlemciler daha ümitsizler.
 
Sarkozy'nin ilk bahardaki başkanlık seçimlerindeki rakibi sosyalist Hollande ile anlaşmadığı taktirde, tasarının mutlaka senatoya yollanacağını söylüyorlar. İki rakip  acaba, "Türkiye ile ilişkileri germemek için, bu tasarının rafa kaldırılması " konusunda anlaşabilirler mi?
 
Çok zor görünüyor.
 
Böyle bir anlaşma olmadığı taktirde de, Sarkozy'nin tasarıyı senatoya göndermekten başka hiçbir çaresi kalmıyor. Herhangi bir erteleme veya bir yolunu bulup ileri tarihe atma durumunda,  Hollande'ın eline büyük bir fırsat geçecek.  Sarkozy'i Ermenileri aldatmakla, Türkler’e satmakla suçlayacak . Bundan daha güzel bir seçim darbesi olur mu?
 
İşte bundan dolayı, şimdiden hazırlıklı olmak gerekiyor.
 
Her bakanlıktan farklı seslerin çıktığı bir duruma düşmemek, günün heyecanıyla, Fransa’yı cezalandırmak yerine kendimize zarar verdirecek önlemler almamak için, hesaplarımızı şimdiden yapmalıyız .
 
Bir de unutmayalım ...
 
Fransa’daki bu yasa yolun sonu değil. Olayın yüzüncü yıldönümü sayılan 2015'e kadar daha bir çok ülke parlamentosundan  bu tip yasalar geçecek.
 
Karar vermeliyiz.
Her ülke ile kavga edip, kapılarımızı mı kapatacağız, yoksa giderek siyasileşen soykırım konusunu farklı bir şekilde mi göğüsleyeceğiz?
 
Bir an önce kararımızı verelim ve buna göre de bir strateji oluşturalım. Yoksa her gelişmede sert tepki vererek hiçbir yere varamayız.

Yazarın Tüm Yazıları