GeriSeyahat Fransa’da Orleans-Villandry arasında şato turu LOIRE VADİSİ’NİN İNCİ GERDANLIĞI
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Fransa’da Orleans-Villandry arasında şato turu LOIRE VADİSİ’NİN İNCİ GERDANLIĞI

Fransa’da Orleans-Villandry arasında şato turu LOIRE VADİSİ’NİN İNCİ GERDANLIĞI

Fransa’nın yalnızca Paris ve Cote d’Azur’dan ibaret olduğunu zannedenlere büyük bir yanılgı içinde olduklarını söyleyebilirim. Seyahati yaşam tarzı haline getirenlere, çok hoşlarına gidecek bir önerim var. Bence Fransa’nın gerçek incisi Loire bölgesi. Indre ve Cher gibi kollarla beslenen Loire, Fransa’nın en uzun nehri. 1020 kilometre uzunluğundeki nehrin şöhreti, UNESCO tarafından dünya kültür mirası kategorisine alınan şatolar bölgesinden geliyor. Bugün tüm haşmetiyle ayakta duran 30 şato, 100 Yıl Savaşları olarak bilinen, aslında 116 yıl süren Fransa-İngiltere savaşı sırasında ve sonrasında korunma amacıyla inşa edilmiş. 16. yüzyıldan itibaren tüm vadiyi süsleyen bir inci gerdanlığa dönüşmüş.

Bölgeyi gezmek için seçilebilecek en akıllıca yöntem, bir merkez belirlemek. Benim için bu merkez Orleans oldu. Orleans günümüzde üniversite şehri olarak biliniyor ve çok güzel korunmuş. Rue de Republique ve devamı olan Rue Royalle, Orleans’ın alışveriş merkezi. İstanbul’daki Bağdat Caddesi gibi, geniş ve lüks dükkánlarla bezenmiş. Cadde, Place de Martroi adındaki şehrin en büyük meydanına bağlanıyor. Meydandaki görkemli heykel, kentin gurur kaynağı, tarihi bir kahramana ait: Jeanne d’Arc. İngilizlerin yenilmesine, Fransızlar’ın kurtulmasına öncülük eden, kahraman ilan edilen d’Arc, maalesef iki yıl sonra, 30 Mayıs 1431’de, 19 yaşında Rouen şehri pazaryerinde yakılarak öldürülmüş, külleri Seine Nehri’ne dökülmüş. 24 yıl sonra papa tarafından şehit, yaklaşık 500 yıl sonra Vatikan tarafından azize ilan edilmiş.

Şehrin tarihi ve gösterişli yapıları Rue Jeanne d’Arc civarında toplanmış. Caddenin sonunda ise tüm ihtişamıyla Sainte Crois katedrali karşınıza çıkıyor, hemen ardında ise şehrin tarihi bölümü yer alıyor. 110 bin nüfuslu Orleans’ın tarihi bölümündeki daracık sokaklar, üniversite binaları, farklı ülkelerin mutfaklarını sunan restoranlar hep gençlerle dolu.
/images/100/0x0/55ea6e09f018fbb8f87f61d6


Şehrin tarihi bölümündeki Kardinal Sarayı, Orleans’a gelen tüm devlet adamlarının ağırlandığı bina. Bu bölge, 4. yüzyılda yapımına başlanan surlarla çevrilmiş. Surlar birkaç kez genişletilmiş. Zamana karşı direnmeyi başaran Tour Blanche (Beyaz Kule) günümüzde arkeoloji müzesi olarak hizmet veriyor. Öğrenci bölgesinin tam ortasında kalan St. Pierre Kilisesi, 12. yüzyılda Roman tarzında yapılmış, şehrin günümüze kadar gelen en eski eseri.

Aignan, 451 yılında Atilla’nın başında olduğu Hun istilasında şehri kurtaran kardinal olarak bilinir. Kemiklerini korumak amacıyla yapılan bazilika, ilerleyen zamanlarda genişletilerek 1509’da tamamlandı Saint Aignan adı ile anılmaya başlandı. Kilisenin önünde bulunan küçük meydan ağaçlarla bezeli ve çok dingin bir havası var.

Orleans’da ki son durağımız, Hotel Groslot. Devrimden sonra Belediye Binası olarak kullanılan yapının önündeki merdivenleri süsleyen Orleans bakiresi heykeli 19. yüzyılın ortalarından kalma.

Orleans sokakları ile ilgili aklımda kalan iki şey var: Birincisi, Afrika kökenli göçmenlerin fazlalığı, ikincisi ise genç nüfusa sahip olmasına rağmen geceleri şehrin sessizliğe bürünmesi. Tramvayların hızlı trene benzer gösterişli tasarımları, dikkat çekici.

ŞATO DEDİĞİN, BÖYLE OLUR

Orleans’dan Tours, Angers yönünde uzanan Loire Vadisi ilkbahar ve sonbaharda inanılmaz güzellikte. Buna şatoların çarpıcı silüetleri eklenince masal dünyasına yolculuk başlıyor. Vadide yaklaşık 30 şato bulunuyor. En büyüğü, Chambord. Dünyanın en karakteristik şatolarından biri olarak anılan yapı, 440 odası, 90 salonu, herbiri sanat eseri 400 çini sobası, 365 bacasıyla çok ihtişamlı. Yaklaşık 500 yıllık tarihi boyunca, sadece 12 yıl içinde yaşanmış. 1519’da başlayan inşaatında 18 bin işçi çalışmış. İki bin kadar sanat eseri barındıran yapıda ünlü yazar Molier de bir dönem konuk olmuş. Aslında şato, içinde yaşamaktan çok, ihtişam gösterisi amacıyla inşa edilmiş. Şatoyu yaptıran Kral I. François’in sembolü semender tam 800 farklı yere işlenmiş. Leonardo de Vinci’den esinlenerek yapılan sarmal merdiveni çok ünlü. 1981’de UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınan şatonun inanılmaz boyutlardaki bahçesi 32 kilometrelik duvarla çevrili. Duvar uzunluğunda Fransa rekoruna sahip. Parkındaki geyik, domuz gibi yaban hayvanları çevrede gezen turistlerden, koşu yapanlardan, bisiklete binenlerden hiç etkilenmeden yaşamlarını sürdürüyor. Saldırganlığıyla meşhur yaban domuzu bile burada huzur içinde yaşıyor. (www.chambord.org)

Loire nehrini kıyısı boyunca geçtiğimiz köylerdeki caddelerin kaldırımları farklı çiçeklerden aranjmanlarla süslenmişti. Dev saksılara bin bir çeşit çiçek ekilerek büyüleyici bir güzellik sunuluyordu. Sokak lambalarına asılan çiçekler dev birer top görünümündeydi. Sokak kapılarının önüne dikilen ortancaların güzelliği de görülmeye değerdi.

Meung sur Loire şatosu, aynı isimli kasabanın tam merkezinde. Bu gerçek ortaçağ yapısı, uzun yıllar hapishane olarak kullanılmış. Etrafındaki ağaçlarla bütün oluşturup, çevreye tam bir uyum sağlamış. (www.chateaudemeung.com) Çevresindeki köy ise ortaçağ konulu bir filmin seti gibiydi. Köyün sokak aralarındaki su kanallarının etrafı çiçek ve ağaçlarla süslenmiş, yapılar eski dokuyu koruyor. Ekolojik ürünler satan dükkanların dekorasyonu, satıcıların giyimleri hep eski çağların izini taşıyor. Köy kasabı, çiçekçi dükkanı gibi; etler renkli organze tüller içinde satılıyor.

Bir sonraki durağımız Blois kenti. Şehre, tarihi Jacques Gabriel taş köprüsünden giriliyor. İki yakayı birleştiren bu zarif köprü 18.yy yapısı. Blois, Güney Fransa’nın tatil yöreleri gibi canlı, renkli hareketli bir şehir. Şehir merkezi, şatonun kurulduğu tepeye yayılmış, dar sokaklar merdivenlerle birbirine bağlanmış. En hareketli caddesi Rue de Commerce. Şehir turu yaptıran faytonlar buradan hareket ediyor. Blois Şatosu diğer şatolardan çok farklı, tam şehrin ortasında bir tepeye yapılmış. 1498’de başlanan yapı 100 yılda tamamlanmış. Sonradan eklenen dört bölüm, yapının bütünlüğünü bozmuş. Günümüzde Güzel Sanatlar Müzesi’ne dönüştürülen yapıda 50 Fransız ve Flaman ressamın eserleri, duvar süsleri yer alıyor. Önündeki parktan, karşı tepedeki gösterişli Saint Louis Katedrali çok güzel görülüyordu.
/images/100/0x0/55ea6e09f018fbb8f87f61d8


TENTEN’İN ÇİZERİNE İLHAM VERDİ

Cheverny, çizgi roman meraklılarının yakından tanıdığı Tenten’in şatosu olarak biliniyor. 1620 - 30 yılları arasında yapılmış. Belçikalı ressam Georges Hege, bu şatodan esinlenerek kahramanı Tenten’e Moulinsart Şatosu’nu yaratmış. 50 dile çevrilen, 200 milyon satan Tenten için, tahmin edeceğiniz gibi, şatoda özel bir bölüm yapılmış. Burada Tenten figürünün bulunduğu anahtarlıktan tişörte onlarca farklı hediyelik satılıyor. 1922’de ziyarete açılan şato, mobilyalarının zenginliği ve renkliliği ile göze çarpıyor. 17. yüzyıldan kalan bahçesi çok geniş ve gösterişli. Yaban hayvanlarının yaşadığı özel bölümde ziyaretçiler, görevliler tarafından otomobil ya da kayıkla gezdiriliyor. Kanaldaki ağaçlar Lousiana’dan getirilmiş. Dev nilüferlerin yaprakları ördek yavrularına platform vazifesi yapıyor. Koruda ceylanlar ve yırtıcı kuşlarla karşılaşmak mümkün.

Şatonun 100 özel eğitimli av köpeğinden oluşan bir gösteri ekibi var. 1 Nisan - 15 Eylül arasında hergün saat 17.00’de, beslenme saati sırasında ziyaretçilere özel gösteri yapıyorlar. Fransa’da av yasağı olmasına karşın, bu şatonun sahibi özel izinle yılda 8 geyik avlama hakkına sahip.

Loire kıyısından Tours kentine doğru ilerlemeyi sürdürürseniz karşınıza nehre hakim bir tepeye kurulan Chaumont sur Loire Şatosu çıkacak. 10. yüzyılda savunma amacıyla yapılmış, mimarisinde estetikten ziyade güvenlik ön planda tutulmuş. Sekizgen kulesi 15. yüzyıldan kalma. Şatonun geçmişteki ünlü konukları arasında Voltaire ve Benjamin Franklin yer alıyor. 1938’de kamulaştırılmış.

Nehrin kıyısını aynı yönde takip ettiğinizde, gösterişli bir köprüden geçip Amboise kentine gireceksiniz. Nehirdeki kayıklar, yelkenliler geçmişin havasını yaşatıyor. Ayrıca nehirde bir saatlik gezinti yapan 75 kişilik Ambacia turistik teknesi ile bir tur yapmanızı hararetle öneriyorum.

Amboise minik bir kasaba. Şato ise koruma amaçlı kale olarak yapılmaya başlanmış, sonra Rönesans şatosuna dönüştürülmüş. Şehrin hemen ortasında yer alan bu yapı bir dönem hapishane olarak kullanılmış. Hemen altında tipik Fransız restoranları yer alıyor. Yemek zamanında burada olmak, size damak zevki açısından çok şey kazandıracak.

KÖPRÜDE İKİ KISKANÇ KADIN

Loire bölgesinde 30 önemli şatonun yanında bu niteliklere uygun yüzlerce minik şatocuk var. Bazıları bakımsızlıktan kapalı, bazılarının sahipleri sadece yaz aylarında geliyor. Bir bölümü ise otel olarak hizmet veriyor. Bölgeyi gezerken
/images/100/0x0/55ea6e09f018fbb8f87f61da
konaklamak için bu tür yerler çok uygun. Athee sur Cher’de, karşımıza çıkan tabelaları takip edip orman yolundan ilerlerken birdenbire bir saklı cennete geldik: Domaine du Coteau. Şatonun otoparkında kırmızı Ferrari’yle karşılaşınca çok pahalı olduğunu düşündük. Ancak konaklama fiyatları uygundu, salonu, bahçesi çok güzeldi. Üstelik Chopin bu şatoda kalmıştı. Salonunda hálá duran piyanoda çalışmış, beste yapmıştı. Ev sahibi sadece birkaç odayı kiraya vererek konuklarına tam bir tatil yaşatıyor. Bahçe çok geniş. Yüzme havuzu, jakuzi ve cibinlikli dinlenme yatakları, oturma köşeleri dikkatle hazırlanmış. Bahçenin bir bölümünde yaban keçileri, domuzlar, ceylanlar ve minik atlar geziniyor. Tavsiye üzerine yakınlardaki köy restoranı La Boulaye’ye gittik. Nefis kırmızı şarap eşliğinde sunduğu mantar solu bonfile çok güzeldi.

Şato turunun olmazsa olmazlardan biri Chenonceau. Otoparktan şatoya doğru yürürken ulu ağaçlardan gökyüzünü görmemiz imkansız. Ormanın içinden geçen yol o kadar uzun ki, yorulanlar için çevreye banklar yeştirilmiş. Chenonceau, gezip gördüğümüz şatolar içinde en kalabalık olanıydı. Yapının en büyük özelliği Cher Nehri’nin üzerinde köprü gibi yapılmış olması. Yani şato aynı zamanda nehrin iki yakasını birbirine bağlıyor. Şato, üç Fransız kralına hazine müdürlüğü yapan Bouhier tarafından yaptırılmış. İnşaatı 1521’de tamamlanmış. Kadınlar Şatosu (La Chateau des Dames) adıyla biliniyor. Şato, Fransa Kralı 2. Henri’nin eşi Catherina de Medicis ile kralın sevgilisi Diana de Poitiers arasındaki müthiş kıskançlığa sahne olmuş. Catherina de Medicis şatonun sol tarafındaki, havuz etrafında genişleyen büyüleyici bahçeyi yaptırmış. İngilizlerin aksine, Fransızlar bahçede geometrik düzenlemeleri seviyor. Medicis’in bahçesindeki bu yaklaşımı, şatonun diğer tarafında bahçe yaptıran Diana de Poitiers de kullanmış. Meydana, havuz yerine görkemli bir çeşme yerleştirilmesini istemiş. Şatonun önündeki kule eski bir değirmenin kalıntıları üzerine yapılmış. Binanın en büyük özelliği, nehrin iki yakasını birleştiren iki katlı galerisi. Bu yapı, 1559’da şatoya eklenmiş.

BOTANİK MERAKLILARININ CENNETİ

Şato turumuzun son durağı, bahçesiyle bir ekol olan Villandry. 1536’da eski bir şatonun üzerine yapılmış. 18. yüzyılın en zarif şatolarından biri olarak ün yapmış. 1906’da Dr. Carvallo satın almış. Bugün torunları yaşıyor şatoda. Dr. Carvallo, bahçeyi 16. yüzyıl tarzında yeniden düzenletmiş. Bahçeyle, yapının mimarisi benzersiz bir uyum içinde. Ortaçağ kulesindeki terasa çıktığınızda, büyüleyici bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Bitki çeşitliliği açısından çok zengin bahçe dört bölümden oluşuyor: Süs Bahçesi, Su Bahçesi, Sebze Bahçesi, Şifalı Bitkiler Bahçesi. Süs Bahçesi, şatonun uzantısı gibi. İçindeki ilk 4 şekil, Aşk Bahçesi bölümünü oluşturuyor. Devamında, ortasında Malta haçı bulunan, şimşir ağacıyla yapılan süslemeler yer alıyor. Kanaldan sonra iki ayrı bölümde 9 dikdörtgen şekilden oluşan Sebze Bahçesi bulunuyor. Şifalı Bitkiler Bahçesi, kilisenin hemen yanında, dar uzun bir şerit. Su Bahçesi, geniş bir havuzun çevresine yayılmış. Tüm bahçelerin suyu buradan sağlanıyor. Çevresindeki ağaçların altına yerleştirilen banklara oturduğunuzda huzur duygusu kaplıyor içinizi. Şatodaki gezinizi, bahçedeki güzel restoranda, nefis bir nehir balığı ve ızgara sebzeyle noktalamanızı öneririm. (www.chateauvillandry.com)

AŞKIN DÖRT HALİNİ ANLATAN BAHÇE
/images/100/0x0/55ea6e09f018fbb8f87f61dc

Villandry Şatosu’ndaki Aşk Bahçesi, simgelerle oluşturulmuş. Karmaşık bir düzende dikilmiş dörtlü şimşir grupları ve çiçekli bitkilerle yapılan düzenlemeler aşkın dört türünü anlatıyor. Sevecen ve şevkatli aşkı simgeleyen kırılgan kalp, parçalanmış, köşelere dağılmış. Ortadaki bölümde aşkta yaşanan sahtekarlıklar, maske figürleriyle stilize edilmiş. Tutkulu aşkı anlatan bölümde bölünmüş bir kalp figürü dikkat çekiyor. Bütünü oluşturan tüm figürler iç içe geçerek bir labirent oluşturuyor. Tutkunun hareketliliğini, canlılığını sembolize ediyor.

Dengesiz aşk ve aldatma bölümünde, baskın renk sarı. Köşelerde oluşturulan figürlerle yüzeysel duygular yansıtılmış. Aralardaki bölümler, iki aşk arasındaki geçişleri, aldatmayı ifade ediyor. Ortadaki beyaz bölümde kararsız kadına yazılmış aşk mektupları var.

Trajik aşk bölümünde, kadınlar yüzünden erkekler arasında yaşanan aşk rekabeti, çekilen kılıçlar sembolize edilmiş. Aşk uğruna dökülen kanlar, bahçenin bu bölümünde yoğun olarak kullanılan kırmızı tonlarla yansıtılmış.

LEZZET DURAKLARI

Blois bölgesinin özelliklerinden biri, elmalı kurabiyeleri. Fındıklı ve tereyağlı olanları da var. Özellikle elmalı olanı hediyelik olarak iyi bir seçim. Şehrin yetiştirdiği ünlülerden biri olan Denis Papin (1647 - 1712), icadıyla dünya kadınlarının gönlüne taht kurmuş. Tıp doktoru olmasına karşın, düdüklü tencereyi icat etmiş. Emniyet supabı dahil buluşu hiç değiştirilmeden 300 yıldır kullanılıyor.

Amboise’de girdiğimiz sevimli pastanede bölgenin vazgeçilmez lezzeti Tatre Tatin’i tatma imkanı bulduk. Tatin Kardeşler’in yaptığı bu tatlı karamelize edilmiş elmaları hamurla kaplayıp pişirdikten sonra ters çevrilerek tabağa konuyor. Krema veya kaymaklı dondurmayla servis ediliyor.

Orleans’daki uzun caddelerden Rue de Bourrgagne’de Uzakdoğu, Arap ve Hint restoranları sıralanıyor. Üniversite bölgesi olduğundan, fiyatlar da çok ucuz. Lezzet çeşitliliğine tanık olacağınız bu bölgede tavsiyem: Pizzeria Volpone.
False