Formula 1’i Türkiye’ye getiren adam benim

Dünyada Formula 1’i olan ve olmayan ülkeler diye bir ayrım var. Formula 1’in Türkiye için muazzam bir önemi var. Ben eminim sırf bu yüzden, bu ülkeye pek çok yatırım gelecektir.

Ama toplumun F1’e ilgisinin artması gerekiyor. O yüzden biz Formula 1 öncesi, 25’i akşamı, F1 partisi yapıyoruz. Yurt dışından ve yurt içinden pek çok tanımış sima, o geceye katılıyor. Bu arada Arzu Kaprol da, Formula 1’in bazı kıyafetleri dizyan ediyor. Tasarladığı kıyafetlerde nano teknoloji kullanıyor. Akıllı tekstil diyoruz biz buna. Giysiler leke tutmuyor, yağı ve suyu itiyor, vücuttaki teri 6 kat hızla dışarı atıyor.

Sizi uyarmıştım, dün başlayan Jan Naum röportajı bugün de devam ediyor.

İnsanın sizi ikna edebilmesi için, tavlayabilmesi için nereden konuşmaya girmesi gerekiyor? Sümer tabletleri, eski medeniyetiler, astronomi, arkeoloji, maket gemiler, iskeleler...

- Evet, bunlar beni büyülüyor. Ama dikkatimi çekmek için, yeni bir şey söylemek de yeterli. Ya da bildiğimiz bir şeyi farklı bir şekilde söylemek. Geçen gün de bir yerde bir cümle okudum mesela, çok hoşuma gitti: "When is the last time, you did something for the first time?" Çok hoş değil mi: "En son ne zaman bir ilki gerçekleştirdiniz?" Belki de bu yüzden Formula’ya sponsor oluyoruz, Everest’e adam yolluyoruz. Biz yeni şeyler yapmaya ve öncü olmaya gayret ediyoruz.

Petrol Ofisi eskimiş bir markaydı da, onu gençleştirmek için mi böyle bir şeye kalkıştınız?

- Öyle de denilebilir. Formula 1 deyince aklımıza ne geliyor? Genç, teknolojide ileri, süratli, popüler, etkin, güçlü, hayranlık uyandıran. Biz kendi markamızı da böyle konumlandırmak istiyoruz. Bugün dünyada bir enerji oyunu var ve çok politik oyun. Biz bu enerji oyununun adını koyan şirket olmak istiyoruz. Evet, çok iddialıyız. Ve esas olanın, hayatta sınırları zorlamak olduğuna inanıyoruz. O yüzden gittim Formula 1’i getirdim. Çünkü Formula 1 bunu yapıyor.

Siz getirdiniz yani?

- Tabii. Formula 1’i Türkiye’ye getiren adam benim.

Bir de takım kurdunuz. Peki buna niye ihtiyaç duydunuz?

- Bizzat yaşamak istedik. Sadece sponsor olmak kesmedi. Formula 1 artık bizim parçamız. Yağ üretimimizi de başka türlü şekillendiriyoruz. Yakında bu yarış pistlerine, Petrol Ofisi’nin yağları girmeye başlayacak. Bu sıkı bir teknolojik aşamadır. Bu yağları yaparken gaza geldik, Ortadoğu’nun en büyük yağ araştırma merkezini kurmaya da karar verdik.

Müthiş bir ticari faaliyet olması bir tarafa, sizin şahsi Formula 1 manyaklığınızın da, bütün bunlarda etkisi var değil mi?

- Vardır. Gelmiş geçmiş bütün pilotları say desen, sayamam belki ama çok severim. Eski yarışçılardanım. Pek çok erkek gibi ben de Schumaher olmayı hayal ederdim.

OTOMOBİLLER GAY’LEŞMİYOR

Otomobil dizayn eğitimi almış biri olarak, bir otomobilin ilk neresine bakarsınız?

- Ön üç çeyrek, arka üç çeyrek, yan, tam ön ve tam arka. Ama otomobil alan herkes farkında olmadan aynı şeyi yapar.

Sonra mı teknolojisi, gücü, motoru, filan gelir?

- Tabii, tabii...

Sizce otomobil, maskülen mi feminen midir?

- Dünyanın en maskülen oyuncağıdır. Ama içi feminen tasarlanmış araçlar, tüketicinin daha fazla beğenisi kazanıyor. Daha rahat ve soft çünkü. Mesela Renault’ların içleri Fiat’a göre çok daha sıcak.

Dünyanın maskülen oyuncağı, neden son zamanlarda feminenleşmeye başladı? Otomobiller gay’leşiyor mi?

- Hayır. Bir dönem organik şekiller vardı, sanki öyle bir hava yaratıldı ama otomobiller gay’leşmiyor. Tam tersine, maço olmaya doğru ilerliyorlar.

O zaman neden popoları öyle Jennifer Lopez gibi kalkıyor? Gözler Audrey Hepburn gibi bakıyor?

- Valla, güzel gözlü erkekler de var yeryüzünde. Sonra siyah adamların popoları da yukarıda. Aksine büyük jantlar, kalın geniş lastikler, güçlü motor, geniş aks ve yere yakın araçlar... Otomobil her zaman maskülin...

Peki sizin favori oyuncağınız? Bütün zamanların en bayıldığınız otomobili?

- Ferrari! Ferrari, bana sorsan şudur: İnsanın özel jetine, jean ve lastik ayakkabıyla girmesi. Kendi arabasını bir başkasına kullandırtan Ferrari almaz. Ferrari’n varsa, o arabayı bir şoförün kullanması salakça...

Başka favori otomobil...

- Aston Martin. O işte kedi görünümlü bir araba.

Peki Mercedes, BMV gibi dünyalı araçlar?

- Mercedes tam bir statü sembolü, benim için araba tutkusu olmayan insanların otomobili. Mercedes’e binmek, "Benim param var, bak Rolex takıyorum" demek gibi bir şey. Ama BMW başka, beğeniyorum.

Jip?

- 4x4 Land Rover. Bence of road’daki an sıkı araç.

Hummer?

- Oooo. Güç ve iktidarı temsil ediyor. Müthiş estetik buluyorum. Ve vahşi. Bence sıkı bir araç. Özellikle ormanda kullanmak harika. Ama onunla gece kulübüne gitmek... Hava atmaktan başka bir anlama gelmiyor... Gülünç!

HERHALDE BİR BİLDİĞİ VARDIR

Dünyanın 6. büyük otomotiv şirketinin, Fiat’ın başkanlarından biriydiniz. İnsan böyle bir başarıya nasıl imza atılıyor: Sadece çok çalışmak ve yaratıcı olmak yetiyor mu?

- Ben Tofaş’ta çalışırken, Fiat’ı feci "chalange" ettim. Hani bazıları,"Suyundan gideyim de, beni terfi ettirsinler" diye düşünür ya. Ben öyle bir adam değilim, tam tersine, iyi olmayan her şeyi yüzlerine vurdum. O kadar bela oldum ki, "Ya herhalde bir bildiği var" diye beni o göreve getirdiler.

Türk olduğumuz için komplekse kapılmamız mı gerekiyor?

- Ne münasebet. Benim eğitimim, birlikte çalıştığım yabancıların yüzde 99’unun eğitiminden daha iyiydi. Ve ben bunu eğitimi burada, Türkiye’de aldım.

Peki yabancılarla çalışmak daha mı kolaydır?

- Hayır. Yabancılar daha katıdır. Ve onların zihinsel bloklarını aşmak zordur. Kafalarının bir yerinde senin üçüncü dünya ülkesinden geldiğin fikri her zaman vardır. Türk olduğun için entelektüel olarak onlarla aynı seviyede olmanı beklemiyorlar. Dolayısıyla, senin kendini hep kanıtlaman gerekiyor. Fakat şurası da gerçek: Genel olarak bizden daha eğitimliler. Fiat’taki yönetimin kurulunun bilgi seviyesi, kusura bakmasınlar ama burada karşılaştığım yönetim kurulu seviyelerinden kat kat yüksekti.
Yazarın Tüm Yazıları