Formadaki Birand imzası

OLAYLARI net tarihleriyle hatırlamak gibi iyi bir tarafım yoktur.

Ama o gün, o formayı imzalayanlardan biri tarafından tarih de düşüldüğü için biliyorum: 17 Mart 2012.
Büyükada’da, bir otel odasında, sabahın erken saatlerinde çalan telefonla başlamıştı gün. “Memedaliabi” arıyor:
- Uyandın mı bakalım?
- Evet abi.
- N’apıcaz akşam?
- N’apıcaz bilmiyorum ama sağ ol abi, şu saat itibariyle soruyu kafamda dolaştırmaya başladın.
- Nerede seyrediyorsun maçı?
- Adadayım, ama eve dönerim herhalde maç için.
- O zaman bak ne diyeceğim. Başkan bizi Les Ottomans’a davet ediyor. Maçı beraber seyredeceğiz, atla gel.
- Kim kim?..
- Başkan, Hasan Cemal, Volkan Vural, Ali Kırca, sen, ben, Umur... Küçük bir grup maç seyredeceğiz işte.
- Vay, derin Galatasaray çağırıyor yani.
Klasik şahane kahkahalarından birini atıp “Gel işte ulan” diyerek kapatmıştı telefonu.
Kadıköy’de 2-2 bitecek olan Fenerbahçe-Galatasaray maçının sabahıydı...
*
Maçlarda sol üst tarafımızda otururdu Hasan Cemal, Volkan Vural ve oğlu Umur ile.
Müthiş bir Galatasaray sevgisi vardı.
İyi bir Galatasaray taraftarı kabul ederim kendimi ama bu konuda Mehmet Ali Abi ve Hasan Cemal’in karşısında “ezik” kaldığım çok olmuştur.
Mesela...
Mehmet Ali Abi’nin hastalığının ilk etabını henüz savuşturduğu günlerdi.
İnsanın üstüne yapışan, hayattan bezdiren pis bir soğuk.
Akşam Galatasaray’ın maçı var ama hiç gidesim yok; bütün planlarımı evde “çay, çorba, maç” üstüne kurgulamışım.
Hasan Cemal’den “sevgi dolu” telefon geliyor bir maç günü klasiği olarak: “Maçtan önce buluşuyoruz daltaban!”
“Ben gelmeyeceğim abi bu akşam maça, tesislerde seyredeceğim...”
“Puuuu! Senin gibi Cimbomlu olmaz olsun!”
İçimde Hasan Cemal’in yerleştirdiği suçluluk duygusu eşliğinde maç saatini beklemeye başlıyorum.
Lig TV kameraları maç öncesi tribün taraması yapıyor.
Yönetmen sevgili Musa Çözen pek sevdiği işi yapıyor ve Mehmet Ali Birand, Hasan Cemal, Volkan Vural üçlüsünü getiriyor ekrana.
Nekahet döneminde, o soğukta maça giden Mehmet Ali Abi’yi görünce önce Hasan Cemal’in sözlerini tekrarlıyorum kendi kendime “Benim gibi Cimbomlu olmaz olsun!”, sonra evden fırlıyorum; istikamet stadyum!
Yerime vardığımda maç başlamış, zıplayarak filan Mehmet Ali Abi’nin dikkatini çekiyorum bulunduğum yerden ve bağırıyorum “Senin yüzünden geldim!”
O şamatada duymasına imkân yok, gülerek el sallıyor...
Maçı kazanıyoruz, “Senin sayende kazandık bence abi” diyemiyorum, fırsat olmuyor...
*
17 Mart 2012’ye dönelim...
Maçtan önce muhabbet koyulaşmışken kalemi uzatıp formayı işaret ediyorum: “Bir imza alabilir miyim abi? Bak, daha Hasan Cemal’e bile imzalatmadım...”
Gülüyor ve “Ooo daha Başkan bile imzalamamış” diyerek çakıyor imzasını.
İmzalı forma ısrarım yoktur ama o ekibi yakalamışken ileride “Derin Galatasaray” olarak anacağım bir forma olsun istiyorum.
Önceki gece, Galatasaray’ın Kasımpaşa
spor maçını ilk kez o formayı giyerek seyrediyorum evde Mehmet Ali Abi’nin anısına.
2-1 yenilince gülüyorum, “Bizim suçumuz değil abi, takım kötüydü” diyorum imzasına bakarak.
Evde, küçük bir çerçevede o gün çekilen fotoğrafımız duruyor.
Derbiler, zaferler, hezimetler, elemanlar, çilekler, kupalar, manşetler, sıcak gelişmeler, günler gelip geçiyor.
O formadaki imza ve insanın içini ısıtan bir gülümseme kalıyor geriye:
“Başarılar gelir geçer, senin asaletin yeter”.
Onu çok özleyeceğim...
Yazarın Tüm Yazıları