Fon yöneticileri kapıyı kaç kez çalar

EKONOMİ gazetesi yöneticiliğimden kalma olsa gerek Türkiye’ye gelen uluslararası fon yöneticileri sık sık kapımı çalıyor.

Haberin Devamı

Onlar Türk ekonomisini anlamaya çalışıyor, bense onların Türkiye algısını...

Geçen hafta arka arkaya soru-cevap formatlı bu tip iki görüşmem oldu.

Ve yıllar sonra ilk defa her iki toplantıda da ekonominin e’sinin bile konuşulmadığını fark ettim.

Ne enflasyon, ne faiz, ne büyüme, ne istihdam, ne IMF, ne bütçe açığı...

Varsa yoksa siyaset.

* * *

Ergenekon davasından DTP’nin kapatılmasına, sokağa yansıyan gerilimden kurumlar arası çatışmaya, erken seçim ihtimalinden muhtemel koalisyon senaryolarına alabildiğine detaylı sorular.

Anlamaya çalıştıkları şey gayet açık.

“Acaba Türkiye geçmiş dönemlerde olduğu gibi siyasi istikrarsızlığa mı gidiyor?”

Baktım olacak gibi değil sonunda ben de onlara sordum.

“Madem gündelik siyasete ve siyasi istikrarsızlığa dair bunca endişeli sorunuz var, neden hâlâ Türkiye’ye yüklü miktarda yatırım yapmaya devam ediyorsunuz?”

Cevap enteresan.

* * *

“Her ne kadar kısa vadede Türkiye’de neler olup bittiğini anlamaya çalışsak da biz uzun vadeli yatırım için Türkiye’deyiz.” 

Peki ne görüyorsunuz uzun vadede?

“Büyük harflerle FIRSAT.”

Baktım içlerinden en heyecanlı olanı çantasından özel bir rapor çıkardı.

Raporun başlığı aynen şöyle: “Demografi, yatırım ve büyüme: Fırsatlar nerede?”

Cevap: Uzun vadede kazanmak istiyorsanız ne Çin, ne Rusya, ne Güney Afrika, ne de Meksika.

Uzun vadede çok iyi kazandıracak dört ülke Hindistan, Brezilya, Türkiye ve Endonezya.

* * *

Strateji şu; büyümenin anahtarı nüfus yapısı, tasarruf, yatırım ve verimlilik arasındaki ilişki. Çalışan nüfus yapısının tek başına pozitif olması yeterli değil, bunun yüksek tasarrufla desteklenmesi gerekiyor ki ortaya sağlam bir iç yatırım ve güçlü bir üretim verimliliği çıksın.

İşte bu bakış açısıyla henüz yatırım potansiyelini yeterince gerçekleştirememiş Türkiye gibi ülkeler uzun vadeli yatırımcılar için bulunmaz fırsat.

Çin’i unutun çünkü hormonlu bir yatırıma maruz kaldı.

Güney Afrika, Rusya ve Meksika iç yatırımı beceremiyor.

Gelişmekte olan ülkeler arasında en parlak ülke Türkiye.

* * *

Aslına bakarsanız son günlerde bu minvalde onlarca rapor gördüm.

Dünya Bankası önceki gün istihdam sorunlarına rağmen Türkiye’yi krizden ilk çıkacak ülke ilan etti. 29 ülke arasında kredibilitesi en yüksek şirketler Türkiye’den çıktı.

Gerçi kriz döneminde bölgede en çok şirket Türkiye’de kapanmış ama yabancılar açısından Türk şirketlerine güven tam.

Anlayacağınız fotoğrafın birden fazla yüzü var.

Bir yanda yarınını göremeyen reel sektör yani esnaf, tüccar, sanayici...

Diğer yanda siyasi belirsizliklere rağmen Türkiye’nin parlak geleceğine yatırım yapan yerli-yabancı fon yöneticileri.

* * *

Ekonominin altın kuralıdır, ‘birine kriz diğerine fırsat’.

Fon yöneticilerinin gözünde uzun vadede Türkiye’nin çok cazip bir ülke olmasını küçümseyenlerden değilim hatta bunu bir fırsat olarak görüyorum fakat bir şartla, eğer Türkiye önümüzdeki yıllarda yaşanacak hızlı fon akışının sarhoşluğuna kapılmadan önce ‘yeni bir büyüme stratejisi’ yapabilirse.

Türkiye’yi ve ekonomisini çok iyi bilen dünyanın önde gelen ekonomi profesörü Dani Rodrik Harvard’dan uyarıyor: “Türkiye hiç değilse kriz sonrası ortamda fon akımlarına bağımlılığını azaltıp yeni bir büyüme stratejisi geliştirmeli.”

Geliştirmezse ne olur?

Fon yöneticileri kapımızı daha sık çalar!

Yazarın Tüm Yazıları