Filipinler'e niye gelindi dersiniz?

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Manila

Dünyanın öbür ucundayız. İnsanın her gün normal ülkelerde deprem yaratacak büyük olayları, art arda yaşamaktan yorulduğu Türkiye'den binlerce kilometre uzakta, Asya'nın Güneydoğu ucunda bir ada devlet olan Filipinler'deyiz.

Filipinler'i İkinci Dünya Savaşı üzerine bol bol film yapan Hollywood'un sayesinde tanıdık.

Bu yoksul ülke, Pasifik savaşlarının merkeziydi.

Daha sonra da Marcos'lar nedeniyle her gün dünya gündemini işgal etti.

Hálá yoksulluğun pençesinden kurtulamamış olan Filipinler, tam yedi bin yüz adadan oluşuyor. Toprağı Türkiye'nin yarısı kadar.

Türkiye'den dört kez daha fakir. Kişi başına milli gelir en iyimser tahminle bin dolar civarında.

Nüfusu bizim İstanbul kadar olan en büyük kenti Manila'da bile sefaletin ne kadar yaygın ve koyu olduğunu hemen fark ediyor insan.

Evet, Filipin halkı İkinci Dünya Savaşı'nda çok acı çekmiş ama 1946'da bağımsızlığına kavuşmuş.

İki kademeli (Meclis ve Senato) parlamentoya dayalı başkanlık sistemi ile yönetilen Filipinler Ferdinand Marcos'un 1965'te başkanlığa seçilmesiyle dikta rejimine geçmiş.

Diktatör Marcos, 1986'ya kadar Filipinler'i babasının çiftliği gibi yönetmiş.

Çalmış, çırpmış, yurtdışına servet kaçırmış.

* * *

Beningo Aquino adlı politikacı Marcos'a isyan etmiş ve sürgünü boylamış. 1983'te sürgün dönüşü havaalanında Marcos'un tetikçileri tarafından katledilmiş.

Aquino cinayeti Marcos'un da sonu olmuş. Halkın tepkisi o kadar büyük olmuş ki, sokak olayları önlenemez hale gelmiş.

1986 yılında Marcos eşi İmelda ile ülkeden kaçmak zorunda kalmış. Marcos'un öldürttüğü Beningo'nun eşi Corazan Aquino başkan seçilmiş. Ancak 1992'de yapılan seçimleri Bayan Aquino kaybetmiş ve koltuğunu Fidel Ramos'a terk etmiş.

Fidel Ramos, 1995 yılında Türkiye'yi resmen ziyaret etmiş. Demirel'in bu ziyareti ona karşılık oluyor.

Ama Ramos şimdi başkan değil. Çünkü 1998'deki seçimleri kaybetmiş ve koltuğunu şimdiki başka Joseph Ejeicito Estrada'ya bırakmış.

Demirel'i Başkan Estrada ağırlıyor.

* * *

Demirel uçakta, ‘‘Uğurlar olsun’’ turuna çıkınca, bütün gazeteciler sözleşmiş gibi Teröristbaşı'nı sorduk.

‘‘Bu konuda söylenecek ne kaldı ki, bana soruyorsunuz’’ dedi.

Ama ısrar ettik.

Demirel, konuşmamaya kararlıydı.

‘‘İyi oldu yakalandığı’’ dedi ve konuyu kapattı.

Bir arkadaş da ‘‘Filipinler'e niye gidiyorsunuz?’’ diye sordu.

Demirel, bu gezinin ‘‘iade’’ mahiyetini taşıdığını söyledi.

Bir iki kez ertelendiğini, Dışişleri'nin bu defa yapılmasında ısrar ettiğini anlattı.

Cumhurbaşkanı, Uzakdoğu'ya her zaman ayrı bir önem verir.

Önümüzdeki yüzyılda dünyanın merkezinin Uzakdoğu olacağına Türkiye'de ilk işaret edenlerden biri de Demirel olmuştur.

Cumhurbaşkanı'nın şu sözleri Filipinler'e neden gidildiğini merak edenleri tatmin eder mi bilmem. Şöyle diyor Demirel:

‘‘Gelişen Türk sanayiine yeni pazarlar bulmak. Bunun için Güneydoğu Asya ve Pasifik ülkeleri ile ilişkilerimizi güçlendirmek. Dünya ticaretinde ve üretiminde giderek artan bir önem ve ağırlık kazanmaya başlayan ASEAN pazarına açılmamız açısından ilk adımı atmak...’’

Bu bölge gerçekten çok önemli. ‘‘Bize uzak’’ diye sırtımızı Uzakdoğu'ya dönersek, yeni pazarlar bulmadaki sıkıntımız giderek büyür.

Türkiye böyle bir mantıkla yürürse, ihracatını 30 milyar dolar çizgisinin altında kalmaya mahkûm eder.

Hepimiz biliyoruz ki, bizim politikacıların bunlarla uğraşacak zamanı yok.

Böyle bir dertleri de yok.

Bu yüzden iş yine işadamlarına düşüyor.



Yazarın Tüm Yazıları