GeriSeyahat Fez’de iki gün
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Fez’de iki gün

Fez’de iki gün

İzmir’in Kuzey Afrika’daki kardeş şehri Fez, nehir kıyısına kurulmuş. Fas’ın üç imparatorluk şehrinden biri. Surlarla çevrili tarihi bölgesi Fes el Bali, 1981’den bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Şehir daracık sokakları, geleneksel yöntemle derilerin boyandığı atölyeleri, tarihi yapılarıyla turistleri ağırlıyor. Geçen yıl nisanda Fez’e giden Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi, okurumuz Cihan Yörükoğlu izlenimlerini yazdı.

Bir ilkbahar günü, arkadaşım Elif’le, Fez’e indiğimizde başka bir dünyaya gelmiş gibi hissettik. RyanAir uçuşuyla Madrid üstünden gelmiştik. Saiss Havaalanı’nda gümrük kontrolünden geçtikten sonra bize tanıdık gelen bir dil, uyarıcı levhaları aradı gözlerimiz. Sömürge günlerinden gelen bir alışkanlık olsa gerek, Fransızca hakimdi. İngilizce bilene rastlamak imkansızdı, çevredeki turistler dahi Frankofondu.

DURAK VAR, OTOBÜS YOK
 
Havaalanından çıkar çıkmaz etrafımızı taksiciler sardı. Hepsi ayrı bir fiyat söylüyor, kendi araçlarına çekmeye çalışıyordu bizi. “Taksi istemiyoruz” dedik ve şehre giden otobüslerin kalktığını söyledikleri yere gidip beklemeye başladık. Otobüs Fez’in “yeni” kısmına gidiyor ve eski şehre gitmek için bir de buradan taksiye binmek gerekiyordu. Ne ki otobüs gelmedi, mecburen geri döndük taksilerin olduğu yere. Bizim gibi afallamış görünen iki Fransızla şehre kadar gitmek için vereceğimiz parayı paylaşmak istedik, fakat taksicilerin yanında bu pazarlığı yapmakla hata ettiğimizi anladık, anlaşmamıza izin vermediler. Çaresiz taksicilerle konuşmaya karar verdik, pazarlıkla 120 dirhem olan fiyatı 75 dirheme indirmeyi başararak taksiye binip otelimize gittik. Saat artık 16.00’ya geliyordu ve biz yeterince yorulmuştuk. O günü otelde geçirdik.

SAĞIM, SOLUM REHBER

Otelimiz kentin Batha isimli bölgesindeydi. Ertesi gün otelden çıktığımız anda rehberler yanımızda belirdi. Fez’in görülmeye değer olan Medina’sını, yani eski şehrini gezdirmek için bizden onay bekliyorlardı. Biz ise daha önce duyduklarımızdan dolayı rehber istemiyorduk. “Rehberler anlaşmalı yerlere götürürler”, “sizi alışverişe zorlarlar” gibi önyargılarla doldurulmuş olarak gelmiştik Fas’a. Üstelik özgürce gezmek daha cazip geliyordu, bu yüzden rehberleri savuşturarak en yakınımızdaki kapı olan Bab Boujeloud’a gelmeyi başardık. Bizi orada da rehberler karşıladı! Baktık olacak gibi değil, kendimizi kapıdan içeri attık, artık Medina sokaklarındaydık ve içerideki rehberler müşterili olduklarından bizimle ilgilenmiyordu.

LABİRENT GİBİ MEDİNA

“Medina” bir labirent gibi gözükse de düzenini çözdüğünüzde kaybolmanıza imkan yok. Büyüleyici bir yer. İlk girdiğimizde iştah açıcı yemek kokuları geldi burnumuza. Bir tezgahta ekmek arası köfteler hazırlanıyor, diğerinde deve eti pişiyor, diğerine bakıyoruz çeşit çeşit zeytin dizmişler, hepsini avuçla alıp yiyesi geliyor insanın... Bu bölgede çorbası yapılan salyangozlar da büyük sepetlerin içinde çıktı karşımıza, damak tadımıza uygun olmadığından mı, salyangozu “iğrenç” kabul eden bir ülkeden geldiğimizden midir, pek iştahımızı açmadı. Oysa ki yeni tatlara açık olduğumu söylerdim, sınırlarım olduğunu öğrendim.
Medina’ya girdikten sonra kaybolmamak için notlar alsak da kısa zamanda bunlar birbirine karıştı. Önlem olarak aldığımız harita da Latin harfleriyle yazılmış olsa bile, birçok yerde sokak levhaları öyle değildi. Biz her şeyi bırakıp gönlümüzce dolaşmaya karar verdik, ilk zamanlar biraz temkinli, sonradan sokaklara da girip çıkarak...
Her an karşınızda beliren satıcılar size ısrarla bir şey satmaya çalışıyor Fez’de. Dükkanın önünde durup bir ürünü incelemeyi deneseniz, birkaç dakika sonra torbaya konulmuş halde elinize tutuşturuluyor. Yola çıkmadan önce Fez’deki yoksulluktan bahsedilmişti. Dolayısıyla yaşamlarını sürdürebilmek için para kazanmak, para kazanmak için de ısrar etmek zorundalar.

SOKAKTA EŞEKLERE DİKKAT

Süslenmiş, emek verilmiş dış cepheleriyle de etkiledi bizi Fez’in binaları. Medina’nın çok işlek bir noktasında bulunan, döviz de bozdurabileceğiniz banka binası bile çarpıp geçti bizi, ne ki içeride bankanın fotoğraflarını çekmek yasaktı. Söylemek gerekir ki Medina’nın içinde döviz bozdurmak için pek fazla alternatif yok. Havaalanında ihtiyacınız olan parayı bozdurmanız yararınıza olacaktır.
Medina’nın sokaklarında taşımacılık, araç giremediğinden, eşeklerle yapılıyor. Kulağınızı yol ver anlamındaki “balak” ya da dikkat anlamındaki “attencion” sözcüğüne duyarlı hale getirmenizde fayda var, aksi takdirde eşek tabii ki durmuyor, size çarparak geçiyor.
Öğle vaktini atlatınca Fez’de turist olmak daha kolay. Siz biraz şehre alışmış, satıcılar yorulmuş, rehberler müşterilerini bulup ortadan kaybolmuş, nisanda bile sıcaklığını fark ettiren hava biraz serinlemiş oluyor.

BARLAR HALKA YASAK

Karnımız acıkmaya başlamıştı. Nerede yiyelim, diye etrafımızı incelerken turistlerin bol olduğu, Bab Boujeloud’daki Hamit Restaurant’ta karar kıldık. Fas’ın yöresel yemeklerinden biri olan, kuzu etinden yapılan Tajinn’i tattık, kus-kus yedik. Tajinn güveç içerisinde, üzerinde bezelyelerle servis ediliyor. Kus-kus ise tercihinize göre etli ya da sebzeli... Türkiye’de alışık olduğumuz yemek öncesi “ikram” kültürü Fas’ta da var.
Geceleri ise, yöresel eğlencelerin yanı sıra otellerin barlarına gidebilirsiniz ve burada Fas’a özgü biralardan içebilirsiniz. Bu barlara Fas halkının girmesi yasak, turistlere hizmet veriyorlar.

DERİCİLERİ TERASTAN SEYRETTİRİYORLAR

Ertesi sabah, Tanneries adı verilen deri boyama atölyelerindeydi keşif sırası. Sokaklarda dolaşırken etrafınızdakiler buraya gitmek isteyip istemediğinizi soruyor. Siz de yaklaştığınızı anlıyorsunuz. Geniş bir bölgeye yayılmış atölyeler. Çevresindeki dükkanlar, binanın terasından atölyeleri izlemenizi sağlıyor. Karşılığında biraz alışveriş yapmanızı bekliyorlar. Bu teraslardan baktığınızda hem rengarenk kuyuları, hem de Medina’nın genel bir görünümünü izleyebiliyorsunuz. Elbet orada, hiçbir güvenceleri olmadan ve sağlıksız koşullarda çalıştıklarını tahmin ettiğim insanların, çalıştıkları yerlerin bu derece turistik olmasından memnun olup olmadıklarını kendilerine soramadık.
Fez’de yapılabilecek olan en zevkli şey, sokaklarda amaçsızca kaybolmak... İşte biz de böyle dolaşırken rastladığımız vurmalı bir oyuncak “çalgı” çalan bir grup çocuğa bize çalmayı öğretmelerini söyledik işaret diliyle. Onlar da anlayıp yardımcı oldular, karşılığında avuçlarını “dirhem” diyerek açıp güldürdüler bizi. Teşekkür ederek ayrıldık ve yavaş yavaş karnımız acıkmaya başladığından daha önce bize önerilen Cafe Clock’a gittik.

OKUL GİBİ CADDE

Cafe Clock’ta çalışan Hicham bir hafta önce İstanbul’a gitmişti. Bizi çok sıcak karşıladı, çok ilgilendi. Akşam işten sonra buluşmak üzere sözleştik. Hicham’la buluştuğumuzda saat 19.00 olmuştu. Saat 24.00’te trene yetişmemiz gerekiyordu. Bizi Bab Boujeloud’un yakınlarındaki Lgali’ye götürdü. Türkiye’deki kahvehanelere benzeyen Lgali, şehrin “Nane Çayı Merkezi” olarak biliniyormuş. Halk arasında “Okul Caddesi” diye geçen yerdeydi. Caddeye bu ismin verilmesinin sebebini sorduk Hicham’a. Çevrede hangi okulların olduğunu öğrenmek istedik. Öyle değilmiş... Gündüzleri söz konusu caddeye belli bir yaşa gelen çocukları bırakırlarmış, o çocuklar da orada Fransızca dışında, işlerine yarayacak kadar İngilizce, İspanyolca ve hatta Japonca öğrenirmiş. Bu yüzden de gayrıresmi adı okul caddesi olarak kalmış.

YİNE GİDECEĞİZ

Hicham Türkiye’yi çok beğenmiş, hayranlıkla anlatıyordu bize. Biz de Fez hakkındaki duygularımızı, Fas’tan ne kadar etkilendiğimizi anlattık. Geleceğe yönelik hayallerimizden, olduklarımızdan ve olmak istediklerimizden bahsettik. Bu güzel duygularla ayrıldık. Bir Petit taksiye binerek gara gittik.
Yeri gelmişken hatırlatayım. Fez Havaalanı’ndan şehre gelmek için Grand Taxi’den başka seçenek yok. Fakat şehir içinde petit taksi kullanmanızı öneririm. Mutlaka taksimetreyi açtırın.
Fas’tan ayrılırken aklımızda diğer şehirler vardı. Trenle Tanger, Marakeş, Agadir, Chefchaouen’i gezmek için bir gün yine geri dönecektik.
Her şeye rağmen kendimizi oldukça güvende hissettiğimiz, şaşkın bakışlarla dolaştığımız, çok iyi karşılanıp, çok iyi ağırlandığımız Fez’e de yine gitmek cazip geliyor.
Hem artık orada bir arkadaşımız var...

TURİSTİN MÜSLÜMANLIĞI HER CAMİDE GEÇMİYOR

Fez’de camilere turistleri, daha doğrusu Müslüman olmayanları almıyorlar. Turist sözcüğünü vurgulamamın sebebi, bazılarında Müslüman turistleri de Müslüman saymamalarından. Kapılarını açık tutuyorlar ve dışarıdan içeriyi seyredebiliyorsunuz. Bu camilerin en ünlülerinden biri Quanniries. Endülüs tarzında inşa edilmiş. Duvarları işlemeli yapının bir benzerinin Granada’da yer aldığını söylediler.

False