Ferai Tınç: Tabela adaylık mı?

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

Helsinki Zirvesi'nden sonra toplumu saran heyecan ve sevinç, yerini öfkeye bıraktı.

Daha dün bir, bugün iki. Ortam gerilmeye başladı.

Avrupalı birkaç bakanın ziyareti, ve bu ziyarette Kürt sorunu ile insan haklarına öncelik verdiklerini gösterecek davranışlarda bulunmaları, gurur sorunu haline getirildi.

HADEP'li Belediye Başkanları'nın gözaltına alınmasına karşı yükselen tepkilere verilen yanıt ise, kaderini Avrupa Birliği ülkeleriyle birleştirmek, onların değerlerini paylaşmak, kurumları içinde söz sahibi olmak isteyen bir ülkenin aday olmanın anlamını kavrayış seviyesinden uzaktı.

Helsinki kararı ‘‘tabela adaylık’’ olarak mı algılandı?

Avrupa'ya verilen yanıtlar bu izlenimi bırakıyor.

Cumhurbaşkanının, ‘‘Türkiye kendi kanunlarını uygulamayacak mı yani?’’ yanıtı bu anlayışın izlerini taşıyor.

Üstelik bu yanıt, Demirel'in yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesini önleyen kanunun uygulanmak istenmediği günlere tesadüf ediyor.

* * *

DİYARBAKIRLI bir meslektaşım, HADEP'li Belediye Başkanları için ‘‘Belediye işlerinden çok, en iyi bildikleri konu olan siyasetle uğraşıyorlar’’ demişti.

HADEP, Kürtçü bir parti kimliğini değiştiremedi. Üzerine düşen PKK gölgesinden kurtulamadı. Kendisini demokratik bir kitle partisine dönüştüremedi.

Kürtçüsü de dincisi gibi takiyecilikten medet umuyor. Ne de olsa ortak kültür. Demek Türk kültüründe takiyecilik var. Öyle anlaşılıyor.

Bütün bunlar gerçek, ama Belediye Başkanları'nın jandarma tarafından gözaltına alınmaları, tutuklu yargılanmaları Türkiye'nin hedeflerine ve soyunduğu rollere yakışmıyor.

Sadece bu değil, Türkiye'de bu çevrelere karşı siyasi mücadele olanaklarını da ortadan kaldırıyor.

Tutuklama ve gözaltına alınma eylemlerinin gölgesinde kalan bir iddia var. Belediye gelirlerinin, yani halka dönmesi gereken paranın PKK'ya gittiği iddiası. Bunu, kanıtlarıyla halka anlatmanın vereceği sonuç, tutuklamalardan gözaltına almalardan çok daha etkili sonuç verirdi.

* * *

HELSİNKİ'de Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne adaylığı ilan edildi. Ancak diğer adaylardan farklı bir konumu var. Diğerlerinin tam üyelik görüşmelerine başlamaları kararlaştırılırken, Türkiye dışarıda bırakıldı.

Bu durum, adaylık sürecini Türkiye için daha zorlaştırıyor.

Tam üyelik görüşmelerine başlamak için, Başbakan Ecevit'in Schroeder'e gönderdiği mektupta verdiği sözleri, ulusal seferberlik ruhuyla yerine getirmek gerekiyor.

Avrupa Birliği'nden gelen uyarıları, ‘‘Türkiye'nin kendi kanunları var’’ gerekçesi ile kenara itmek, adaylığın anlamını kavramamak demek.

Diğer adayların hepsi hummalı bir çalışma içinde.

Çünkü adaylık, ulusal yasaları Avrupa ile uyumlu hale getirme kararlılığını simgeliyor.

O halde önce şu konuda iyice karar vermek gerekiyor. Türkiye'nin ulusal çıkarları nerede? AB üyeliğinde mi yoksa dışında mı?

Eğer ikincisiyse, o zaman, Avrupa'dan gelen uyarılara Cumhurbaşkanı Demirel'in önceki gün verdiği ‘‘Türkiye kendi meselelerini kendi halleder’’ yanıtı cuk oturuyor.

Ama eğer Türkiye'nin ulusal çıkarı Avrupa Birliği üyeliğindeyse, ilişkilere ortaklık yaklaşımı üslubunu ve anlayışını hakim kılmak gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları