Feministler kadınların haklarını gaspetti

Güncelleme Tarihi:

Feministler kadınların haklarını gaspetti
Oluşturulma Tarihi: Aralık 18, 2011 00:00

Şenol Bal, MHP’den İzmir Milletvekiliydi. Son seçimlerde Meclis’e giremedi. MHP’de Genel Başkan Başdanışmanı olarak devam ediyor siyasete. Aynı zamanda Türk Dünyası Kadınları Dostluk ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı

Bu iktidar döneminde kadın istihdamı her geçen gün düşüyor. Kadına şiddet ve boşanmalar da artıyor. Bunların nedenleri bu iktidarın politikalarında yatıyor. Çünkü son 10 yılda toplum dejenere oldu. İnsanların takiye yaptığı, yalanların doğru haline geldiği bir süreçte bu kaçınılmaz. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin toplumu bu kadar ayrıştırdığı bir dönemde evine ekmek götüremeyen erkeğin ezikliğini düşünün. Evine ekmek getirmediği için kocasına ister istemez kinayede bulunan kadını değerlendirin. Sadaka kültürünün hakim olduğu, insanların doğruluk, dürüstlük algılarının değiştiği bir toplumda aile değerleri de yıpranır. Aile dejenere olursa toplum daha çabuk dejenere oluyor. Kadına şiddet eskiden de vardı, şimdi açığa çıktı diyorlar. Hayır, evliliklerimiz sağlam kurulmuyor, iyi eğitim verilmiyor.
Son zamanlarda kadın hakları diyen de ortaya çıkıyor, siyasette kadın da olsun diyen de. Ama bir bakıyorsunuz arkasında birileri var, onların sözcülüğünü yapıyorlar. Feminist hareketlerin kadınların hakları ve özgürlükleri açısından engel teşkil ettiğine inananlardanım. Kendini feminist olarak tanımlayan bazı kişiler, Türkiye’nin, milli ve manevi değerlerine uymayan istekleri öne sürerek kadınların haklarını gaspetti. Dikkat edin, artık ‘feministiz’ de demiyorlar.

TÜRKİYE BİR COĞRAFYA TÜRK BİR KİMLİK

2003’te yine derneğimizin öncülüğünde Türk Dayanışma Konseyi’ni oluşturduk. En son da anayasa çalıştayı yaptık. Neticede 80 sayfalık bir rapor ortaya çıktı. Mevcut anayasada kadınlarla ilgili ilkeler zaten yeterli. Meseleye insan hakkı olarak bakıyorum. Önemli olan gizli gündemler, keyfi uygulamalar. TESEV’lerin, TÜSİAD’ların anayasa raporlarının havada uçuştuğu, Türk kimliğinin anayasadan çıkarılmaya çalışıldığı bir süreçten geçiyoruz. Biz, anayasadaki vatandaşlık tanımının değişmesine karşıyız. Türkiye bir coğrafyayı ifade eder, Türk de bir kimliği. Türklük orada antropolojik ve sosyolojik manada alınmamıştır, azınlıkları da reddetmeyen bir anlayıştır. Böyle çok kültürlülük, Türkiyelilik kavramlarıyla gönüllü vatandaşlık yaratamazsınız. Ayrıştırırsınız, insanları birbirine daha çok düşman edersiniz.

ÜLKÜCÜLÜK
Asena denmesinden mutluyum

Bursa doğumluyum. Babam emniyet mensubuydu, Anadolu’da çok gezdik. Ben ortaokula başlamadan önce İzmir’e yerleştik. İzmir benim için ilklerin yaşandığı şehir. Aydın, milli hassasiyete sahip, Hasan Tahsin ruhu taşıyan bir yapı var orada. İki abim de Türk milliyetçisiydi. İlk okuduğumuz kitaplar, İslam ve Türk tarihiyle ilgiliydi. Nihal Atsız’ın ‘Bozkurtların Ölümü’ ve ‘Bozkurtlar Diriliyor’unu, M. Necati Sepetçioğlu’nun ‘Çatı’, ‘Kilit’, ‘Kapı’ romanlarını okumuştum. Büyüklerimiz, Osman Tural’ın ‘Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi Tarihi’ni tavsiye ederlerdi. Ortaokul son sınıftan yani 15 yaşından beri ülkücüyüm. Son nefesime kadar da bu davanın içinde olacağım. Bir daha dünyaya gelsem yine ülkücü olurum. Rahmetli Alparslan Türkeş’in rahle-i tedrisinden geçtik. Ergenekon destanında o demir dağların delinerek çıkılmasında Türk milletine yol gösteren bir dişi bozkurttur, bu yüzden Ülkücü harekette kızlara Asena, erkeklere Börteçene denmiştir. Bana da Asena denmesinden mutlu olurum.

ÜNİVERSİTE
Dayak da yedim

İzmir Kız Lisesi mezunuyum. Lise çağlarında fikir hareketleri yoğunduğu dönemdi. Komünist, ateist, sosyal demokrat arkadaşlar da vardı. Bizler de milliyetçi, ülkücü kesimi temsil ediyorduk. Bir ateiste Allah’ın var olduğunu anlatmak için çok kitap okuduğumu hatırlıyorum. 1973-74’te Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Botanik-Kimya Bölümü’ne girdim. Çok da çalışkandım. O dönemde ülkücüler okula sokulmamaya başlandı. Okulun tatil olduğu dönemlerde telafi etmek üzere asker kordonunda giriyorduk binaya. Erkekler hiç okula gidemezken ben zorluyordum bu imkanı. Zaman zaman dövüldüğüm, okula girdiğimde komünist liderlerin başkanlığında sınıftan çıkarıldığım da oldu. Sonunda hiç üniversiteye giremez hale geldik ve arkadaşlarımızın bir kısmı Erzurum ve Trabzon’daki üniversitelere gitti, ben de Ankara’ya naklettim kaydımı. Ankara’da Gazi Eğitim Fakültesi Biyoloji Bölümü’nü bitirdim. Devlet Bey’i (Bahçeli) Ankara’ya geldikten sonra o dönemde tanıdım.

12 EYLÜL
Eşim dava arkadaşım

Üniversiteyi bitirdikten sonra sağlık meslek lisesine öğretmen atandım. Fizik, kimya, biyoloji derslerini veriyordum. 1978 Temmuz’unda ülkücü liderlerden Sami Bal’la evlendim. Eski Ülkü Ocağı Başkanıydı. O hem dava hem de hayat arkadaşım. Tabii öğretmenlik yıllarımda çok çile çektim. Milli Cephe döneminden sonra Ecevit iktidarında müstafi addedildim. Samsun’a yerleştik. Orada tekrar mesleğime başladım. 1979’da oğlum doğdu. 1980’de de ihtilalin ilk günü evimiz basıldı, eşim içeri alındı. Aylarca haber alamadık ondan. İşkence gördü, sonra Mamak’a getirildi. MHP davasında eğitimci olarak idamla yargılandı. 1981’de beni memur olarak Kars’a sürdüler. Eşim Mamak’ta, ben Kars’ta, oğlum İzmir’de annemin yanındaydı. Ankara’ya döndüm, Çayırhan termik santralini yapan bir inşaat şirketinde muhasebecilik yaptım. Eşim dört yıl hapiste kaldı. Oğlum babasız büyüdü. Adı Kutlu İnanç. Kutlu’sunu babası koydu, İnanç’ını da ben. ‘İnanç yenecektir’ diye bir roman okumuştum, oğlum olursa adını İnanç koyacağım demiştim. 10 yıl sonra doğan kızımın adı da İlay. İlay’ın bir manası kardelen çiçeği.

ÜLKÜHAN
Türk dünyası kadınları kurultayı

1976’da İzmir’de Ülkücü Hanımlar Derneği’ni kurdum. Kısa adı, Ülkühan’dı. Ülkühan kaç kişinin ismi oldu biliyor musunuz? 12 Eylül’de bütün dernekler gibi Ülkühan da kapatıldı. 1997’de Türk Ocakları’ndan kadın kolları heyeti başkanı olma teklifi geldi. İlk Türk dünyası kadın kurultayını Türk Ocakları’nda gerçekleştirdim. 33 ülkeden Türk kadınlarını temsil edebilecek kadınları davet ettim. Gençlik hayalimdi. Sovyet baskısı altındaki Türk coğrafyası bir gün ayağa kalkacak diyordum. 2001’de Türk Ocakları’ndan ayrıldım. 2002’de Türk Dünyası Kadınları Dostluk ve Dayanışma Derneği’ni kurdum arkadaşlarımla. O günden beri de genel başkanlığını sürdürüyorum.

MİLLETVEKİLLİĞİ
Ne millete küserim ne siyasete

2007’de kadınların teşvikiyle milletvekilliğine aday oldum. Maddi durumumuz da iyi değil. Böyle bir dönemde adaylığı hiç düşünmemiştim. Kendime göre sivil toplum kuruluşu olarak Türk dünyasını fethediyordum. Dört yıl boyunca da, bir hafta tatil yapmadan Meclis çalışmalarına katıldım. Orası bir okul: Hislerinizle hareket etmemeniz gerektiğini, her aklınıza geleni söyleyemeyeceğinizi görüyorsunuz. Tekrar seçilemeyince üzüldüm ama belki bunda da bir hayır vardır. Ne millete küserim ne siyasete. O günden beri sivil toplum faaliyetlerime daha yoğun devam ediyorum.

ÖYLE GEÇER ZAMAN Kİ
Ülkücüleri yanlış gösteriyor

‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ dizisini seyrediyorum. Karakterleri çok güzel oturtmuşlar. Kadının mücadelesi var; hem de o zamanı yeniden yaşatıyor bana. Ama oradaki ülkücü, milliyetçi gençlerin imajını sevmiyorum. Gerçeklerden farklı. Yaşadığımızla dizidekiler birbirini tutmuyor. Ülkücüler dizide kaba saba, her olayda birileri tarafından kullanılan bir şekilde gösteriliyor. O dönemin ülkücüsü, solcusu, hepsi gerçekten idealist gençlerdi. O dönem gençler derin devlet tarafından, başka güçler tarafından provoke edilmiş olabilirler. Ama ülkücü hareketin kullanıldığına inanmıyorum.

TELEFONLAR
Dinleyenlere selam olsun

Türkiye’de demokrasi olduğunu iddia edebilir miyiz? Bakkal bile bana diyor ki, “Birisi gelip sorsa hükümetten memnun musunuz diye, memnunum derim, çünkü korkuyorum beni de alırlar diye...” Bu hale geldik. Eminim ki, telefonlarım dinleniyordur, o yüzden siyasi bir konuşma yapacaksam, “Bizi dinleyenlere de selam olsun” diyorum. Dinlenmesem de dinlenebilme ihtimaline karşı böyle yapıyorum. Dinlemeye de gerek yok, geriye dönüp telefonla ne konuşulduğunu öğrenmek de mümkün bu teknolojiyle. İleri demokrasi naralarıyla demokrasinin bu kadar katledildiği başka bir dönem yaşanmamıştır. Cumhuriyet’in değerlerinin bu kadar aşağılandığı, tarihin bu kadar çarpıtılarak anlatıldığı başka dönem olmadı.

BAŞÖRTÜSÜ
Hukuki olmayan bir süreç yaşıyoruz

Ben hiç başörtüsü takmadım ama öğrencilik yıllarımdan beri ülkücü camiada başörtüsü hiç problem olmamıştır. Başörtülü milletvekilinden önce üniversitelerdeki meseleyi çözmek lazım. Hukuki olmayan bir süreç yaşıyoruz, çözüm hukukla sağlanmalı. Üniversiteyi kazanmış kızların okuma hakkını elinden alamazsınız. Başörtülü kadınların milletvekili olabilmesinin önünde de engel yok. Olmuştur, bizim Nesrin Ünal. Genel Kurulda başını açıyordu ama odasında bile kapalıydı. Bunlar suni gündemler. Kadının istihdam, eğitim, sağlık, şiddet problemi var, bunları çözelim. Kadınlar öldürülüyor bu ülkede...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!