Fatih Altaylı: Karaborsacı Galatasaray

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Galatasaray'ın önceki gün oynanan büyük maçında tribünlerde boş koltuklar vardı.

Taraftara kimse tek kelime etmesin, bu rezaletin sorumlusu kulüp yönetimi.

Çünkü kulüp yönetimi bilet satışında büyük bir rezalete imza atıyor.

Birincisi bilet fiyatları fahiş.

İkincisi kulüp kendisi karaborsa yapıyor.

Evet evet yanlış okumadınız, bence karaborsayı yönlendiren ve yaratan kulüp.

Bilet fiyatlarını haddinden fazla yükseltebilmek için karaborsaya bilet veriyorlar. Böylelikle talep oldukça yükselen, maç saati yaklaştıkça düşen bir bilet borsası oluşuyor.

Böyle bir durumu ‘‘ekonominin gereği’’ diyerek kabullensek bile, Galatasaray Kulübü'nün bir üyesi olarak kuşku duyuyorum.

Bu karaborsadan elde edilen ekstra gelir kulübün kasasına mı giriyor, yoksa birilerinin cebine mi?

Kulübümüzün holding yöneticisi maaşlı genel sekreteri Sayın Kalpakçıoğlu ne der acaba?

Maaş ayıbında olumlu gelişme

OXFORD, Cambridge ve Londra Üniversiteleri'ndeki Atatürk kürsülerinde görev yapan Türk öğretim üyelerinin sorunları hal yoluna irdi.

Devlet Bahçeli konuyla ilgilendi ve maaşlar ödeniyor.

İlgilenenlere, Türkiye'yi rezil olmaktan kurtardıkları için teşekkür ederiz.

Ancak Devlet Bahçeli'nin çok önemli bir tespiti var.

Bu tip görevlere yollananlara Türkiye'yi Tanıtma Fonu'ndan maaş verilmesinin fonun mevzuatına uygun olmadığını söylüyor Bahçeli.

Fondan sadaka verir gibi maaş dilenmenin doğru olmayacağını, böyle bir uygulama yerine bu kişilerin kadrolarının Milli Eğitim veya Dışişleri Bakanlığı'na alınmasını ve maaşlarının da bu bakanlıkların bütçesinden sağlanması gerektiğini belirtiyor.

Bunun için de gerekli talimatlar verilmiş. Umarım böyle bir sorunu bur kez daha yazmak zorunda kalmayız.

Erbakan'ı kızdırmayın!

ANLADIĞIM kadarıyla Türkiye'nin istikrarı Süleyman Demirel'in bir kez daha cumhurbaşkanı seçilmesine bağlı.

Bu konuda Meclis'te uzlaşma sağlansa da, Anayasa değişse de, bütün milletvekilleri cumhurbaşkanlığı seçiminde oyunu Demirel'e verse de, anlayacağınız işimiz Allah'a kalmış.

Çünkü Allah gecinden versin emri hak vaki olursa yandı gülüm Türkiye, gitti gülüm istikrar.

Şaka yapmıyorum. Eğer Demirel'in yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi Türkiye açısından bu kadar önemliyse, bir yandan da oturup kalkıp Allah'a dua edelim de, Süleyman Bey'in ömrüne ömür katılsın.

Allah ömür versin, 75 yaşına geldi. Az buz değil. Kimsenin de kazık kakma garantisi olmadığına göre Türkiye'nin durumu riskli.

Ya tık diye gidiverir, yanında bizim ‘‘istikrarı da götürürse’’...

Bu yüzden üç liderin milletvekillerini etkilemenin yanı sıra etkilemeleri gereken başkaları da olacak.

Madem Türkiye'yi bu kadar seviyorlar.

Demirel'in yaşam süresini de Anayasal bir hale getirip garantiye alsınlar.

Çünkü Türkiye'nin geleceği açısından bu şart.

Yok eğer böyle bir güçleri yoksa, o zaman Anayasa 69, Ceza Yasa 312 ne varsa sünnet edip, Erbakan'ı memnun etsinler.

Çünkü Allah katındaki meseleleri çözme iddiasında bulunan bir onu tanıyorum.

Hapishane mi, kıraathane mi?

TUNCAY Özkan önceki gün Radikal'deki köşesinde, Alaattin Çakıcı'nın avukatının bürosuna gelerek, Çakıcı'nın tehdit mesajını kendisine ilettiğini yazdı.

Muhittin Yüzüak'ın Tuncay Özkan'ı ziyaret ettiği günün akşamında gece geç saatte Tuncay beni aramıştı:

‘‘Fatih, Çakıcı'nın avukatı Muhittin Yüzüak az önce yanımdan ayrıldı. Senin ve benim dikkatli olmamızı söyledi. Böyle bir şeyin olacağı haberini bana gelmişti ama bu açık bir tehdit. Aman dikkatli ol.’’

Geceydi. ‘‘Tamam tamam’’ deyip kapattım.

Sonra birden ayıldım. Tekrar Tuncay'ı aradım.

‘‘Gerçekten bunu avukatı mı söyledi?’’

‘‘Evet’’ dedi Tuncay.

Şaşırmıştım. Tehdide alışıktık da, avukat aracılığıyla ilk kez görüyordum.

İçerde elden ele tehdit mektupları, dışarda avukat aracılığıyla tehditler...

Bir yandan gazeteciler tehdit ediliyor, diğer yandan cezaevinden ‘‘racon’’ kesiliyor.

Ama Türk hukuku, Türk adaleti adına çıkıp da racon kesen bir kişi yok.

Hapishane, kıraathaneye dönmüş.

Gazeteler ve televizyonlarda en büyük eğlence bu mektuplar.

Adalet Bakanlığı'ndan bir ‘‘Höst’’ diyen yok.

Kimse ‘‘Ne oluyor?’’ demiyor...

Tam aksine sanki ortada bir kızıştırma operasyonu var.

Birileri, ‘‘Bunlarla başedecek yasa yok. Bari bunları birbirlerine kırdıralım’’ dercesine körüklüyorlar meseleyi.

İyi de burası bir hukuk devleti değil mi?

Buna bir dur diyecek yok mu?

En azından Nuri Ergin veya Çakıcı'dan biri başka bir yere nakledilmeyecek mi?

Hiç değilse, bunlar hücreye atılıp tecrit edilmeyecek mi?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Çağdaş olduğunu iddia eden bir ülkede istikrar bir kişiye bağlı olmadığı zaman...

Yazarın Tüm Yazıları