Fatih Altaylı: Fazilet'in müzik zevki

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Fazilet'in lideri Erbakan, Fazilet'in yöneticileriyle toplantılar yapmaya başladı.

Partinin vitrinini düzeltecekmiş.

Bu arada Erbakan dinlenmeye ve izlenmeye karşı da önlemler alıyormuş.

Bunların kimileri sıradan önmeler ama kimileri çok hoşuma gitti.

Erbakan evinde topladığı Fazilet yöneticileriyle konuşurken, mutlaka caz veya rock müzik çaldırıyormuş.

Bu müziklerdeki armoni zenginliği dinlemeyi imkánsız hale getiriyormuş.

Komik değil mi allahaşkına!

Erbakan, Kutan ve Hatipoğlu'nu Deep Purple, Asia, Yes veya Pink Floyd dinlerken gözünüzün önüne bir getirsenize.

NOT: Erbakan için Fazilet'in lideri demem sizi şaşırtmasın. Fazilet'in lideri Erbakan, genel başkanı ise Recai Kutan'dır. Liderin ille yasal bir kişilik olması gerekmez.

Hayrına dolandırıcılık

HATIRLAR mısınız bilmem. Fenerbahçe'nin Alman bir kalecisi vardı.

Toni Schumacher.

Bu adam futbolu Fenerbahçe'de bırakmış ve o dönemde bir kampanya yapmıştı. Schumacher, Türkiye'de bir çocuk hastanesi yaptırmak istediğini söyleyerek halktan, işadamlarından ve Fenerbahçeli taraftarlardan o zamanın parasıyla yüz milyonlar toplamıştı.

Daha sonra Schumacher Türkiye'den çekip gitmiş, ne hastane yapılmıştı, ne de başka bir şey. Tabii toplanan paralar da Schumacher ile birlikte uçmuştu. Şimdilerde Doktor Oktar Babuna için bir kampanya yapılıyor. O meselenin nasıl ortaya çıktığını hatırlıyor musunuz? Babuna'nın babası gazetelere bir ilan vermiş ve uygun iliği verene 10 milyar ödül verileceğini söylemişti.

Sonra iş değişti, para verecek olan için para toplanmaya başladı.

Şimdi merak ettiğim şu:

Bu paraları kim topluyor?

Bu toplanan paraların denetimi nasıl yapılıyor?

Kaç para toplandığını kim takip ediyor? Toplanan paralarla kurulacağı söylenen ilik bankası için Türkiye'de hangi resmi kuruluş devrede?

Benim konuştuğum bu konuda uzman hiçbir doktorun bu işten haberi yok.

Ne oluyor bu paralar?

Kim ne yapıyor?

Bir şey yapılmazsa sorumlusu kim olacak?

Toplanan milyarların hesabını kimden soracağız?

Var mı bu konuda bir fikri, bir bilgisi olan?

Varsa bana da anlatsın.

Dündar ve Sarıkaya'dan öneriler

BASIN kartı yazıları, her yazdığımda olduğu gibi kimi meslektaşlarımı bana düşman etti.

Mühim değil.

Onların canı sağolsun.

Arayıp sitem edenler de var, faksla hakaret edenler de.

İnce ince laf sokuşturanlar da.

Bu arada sabah Uğur Dündar aradı.

‘‘Fatih’’ dedi, ‘‘Ben basın şeref kartı sahibiyim. Bu kartı onurla taşımaya devam etmek istiyorum. Ancak bir konuda daha hassas davranmam gerektiğini biliyorum. Bu nedenle sekreterime talimat verdim, bundan böyle ne uçak biletlerimde, ne de telefonlarımda basın indiriminden faydalanmayacağım.’’

Sonra da yanlış bulduğu bir olaya değindi:

‘‘Biliyorsun, kimi televizyon programcıları her şeylerini bir sponsora bağlamışlar. Altlarındaki otomobilden, giydikleri giysiye, içtikleri meşrubata kadar her şeyleri sponsorlu. Program sonunda adını yazıp, tekne alanlar bile var.

Bunun da önüne geçmek lazım. Bunlar televizyon habercisi ama sözde. Şimdi bunların sponsoru bir rezalete karışsa, bunlar ne yapacaklar. Olmaz böyle şey. Bunu da engellemek için çalışalım. Bu konuda da ilkeli davranmaya davet edelim meslektaşlarımı.’’

Yüzde yüz doğru.

Ankara'dan arayan Muharrem Sarıkaya ise bir başka şeye değindi:

‘‘Fatih, basın kartı ile ilgili fikirlerinin tamamına katılmıyor olabilirim. Ancak gazeteciliği bir ayrıcalık gibi kullananlar gerçekten var. Özellikle İstanbul'da otomobiline mavi ışıldak ve siren takıp dolaşan gazeteciler var. Havaalanlarında VİP salonunu babasının malı gibi kullanan gazeteciler var.

Bu ayrıcalıklar da olmamalı. Gazeteci vatandaşa üstünlük taslamamalı.’’ Muharrem'ın söylediği de doğru. Gazeteci vatandaşa değil, gazeteci gazeteciye üstünlük taslıyor.

Ben pek çok meslektaşımla havaalanına kadar birlikte gidip, havaalanında onun VİP'e geçişine şahit olmuşumdur. Doğru. Bütün bu yanlışlara doğrularla karşı çıkmaktan başka çaremiz de yok zaten.

Sivilleşme ne getirir?

DGM'ler sivilleşti.

Anayasa değişikliği yapıldı ve artık DGM'lerimiz ‘‘Uluslararası hukuk standartlarında kabul görebilir’’ mahkemeler arasına girdi. Şimdi soru şu:

‘‘Ne olacak? DGM'lerde bundan önce görülmüş davalar, sürmekte olan davalar ne olacak?’’

Merakınızı hızla giderelim.

Kimileri bu değişikliğin DGM'lerin kararlarını geriye dönük olarak tartışılır hale getireceğini söylüyorlar.

Hayır, yanılıyorlar.

Öyle bir şey olmayacak.

Çünkü DGM'lerle ilgili olarak yapılan değişiklik bir usul değişikliğidir. Usul kanunları geriye dönük olarak işlemez. Yürürlüğe girdiği andan itibaren işlemeye başlar.

Yine bir başka itiraz, yasalarda sanık lehine yapılan değişikliklerin geriye dönük işlemesi gerektiği yolunda.

O da burada mümkün değil. Mahkeme heyetinde bir asker hákim bulunmasının sanık aleyhine bir durum teşkil ettiği yolunda bir gerekçe yok ki!

Yani TCK'dan bir suçla ilgili olarak öngörülen ceza miktarı azaltılsa, o cezadan dolayı içerde yatana bu yansır. Ama mahkeme heyetinde değişiklik olması sanık lehine veya aleyhine bir durum olarak değerlendirilemez. Bu nedenle DGM'lerde sonuçlanmış veya sürmekte olan davalarla ilgili bir sorun olmaz. Ancak yine de ortaya bazı sorunlar çıkacak. İlk sorun atama sorunu.

Türkiye genelindeki bütün DGM'lere birer sivil hákim atanması gerekecek. Zaten açık varken, bu kadar hákim var mı, bulunur mu bilemem? Bir diğer mesele davalar bir miktar uzayacak. Çünkü usul gereği, davaya yeni bir hákimle devam edilmesi durumunda hákimin veya avukatların dava zabıtlarının yeni katılan hákim huzurunda bir kez daha okunmasını talep etme hakkı var. Hatta bu neredeyse bir zorunluluk. Yani DGM'lerde süren davalarda bugüne kadar ne kadar zabıt tutulduysa, bunlar ilk celsede yeniden okunacak.

Tabii Apo davasında da.

Yedek hákimin duruşmaları izlemiş olması bu gerekliliği değiştirmez. Bence en büyük sıkıntı bu. Bu arada sonuçlanmış ama Yargıtay aşamasında olan davalar Yargıtay'dan geri gönderilirse, bu kez sivil DGM'lerde görülecekler. Bu da kötü bir şey değil.

Bunun dışında bir de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sorunu var. Bu da atla deve bir sorun olmaz. Çünkü AİHM'ye 6 ay içinde başvurmak gerekiyor.

DGM'ler değiştiği için bu başvuruların tamamı haklı bulunacaktır. Ancak bunu önemsemiyorum.

AİHM bu başvuruları zaten haklı buluyordu.

Çaykovski

gecesi

27. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali bu akşam dünyaca ünlü bir bale topluluğunu ağırlıyor. Danimarka'nın ilk özel bale topluluğu olan Peter Schaufuss Balesi'nin festivaldeki ilk gösterisi bu akşam saat 21.30'da Atatürk Kültür Merkezi'nde. Topluluk, Çaykovski Üçlemesi, Kuğu Gölü, Uyuyan Güzel ve Fındıkkıran balelerinden bölümler sahneleyecek.

Topluluğun kurucusu olan Peter Schaufuss bale dünyasının efsane isimlerinden biri olarak nitelendiriliyor. Danimarka Kraliyet Balesi dansçıları Frank Schaufuss ve Mona Vangssa'nın oğlu olan Peter Schaufuss, ilk sahne deneyimini Don Kişot ile yaşadı. Bundan sonra da Kanada Ulusal Balesi'nde solist dansçı olarak görev yapmaya başladı. Daha sonra İngiliz Ulusal Balesi, St. Petersburg Kirov Balesi'nde de dansetti.

Peter Schaufuss baleye yaptığı katkılardan dolayı pek çok uluslararası ödülün sahibi oldu. 1988 Danimarka Şövalye Nişanı, 1995 Belçika Kraliyet Madalyası sanatçının kazandığı ödüllerden bazıları.

Bir çok TV gösterisinde dansçı olarak çalışan Peter Schaufuss, BBC başta olmak üzere bir çok kuruluşta bale ilgili programlar da yaptı.

NE ZAMAN

ADAM OLURUZ?

Eğlence çalışanların hakkı haline

geldiği zaman.



Yazarın Tüm Yazıları