Fatih Altaylı: Demirel'den yanıt

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Demirel yanıt yollamış. Şöyle diyor Sayın Demirel: ‘‘Güniz Sokak'taki evin çatısını onarttığımız doğrudur. Ama bunu bir işadamı halletmiş değildir. Bedeli ödenerek yaptırılmıştır.

Demirel'in kolunda 10 binlerce dolarlık Rolex Daytona saat yoktur.

Çeşitli yabancı devlet başkanları tarafından Demirel'e hediye edilen eşyalara gelince; bunların hepsinin kaydı vardır. Bu eşyaların çoğu kişiye mahsus eşyalardır. Hemen hemen tümünün maddi değeri yoktur. Sadece manevi değeri vardır. Böyle olunca bu eşyaların hazineye devri gibi bir durum söz konusu değildir. Bu zamana kadar gelip geçen Cumhurbaşkanları'nın da kendilerine verilen armağanları Hazine'ye devrettikleri veya Cumhurbaşkanlığı'na bıraktıklarına şahit olunmamıştır. Atatürk dışında hiç bir cumhurbaşkanı Köşk'e kendisine verilen hatıra eşyaları bırakmamıştır.

4 Mayıs 2000'de İslamköy'de bulunduğum beyanatımda, bana verilen hediyelik eşyaları orada kurulmakta olan müzeye armağan ettiğimi ifade etmiştim. Şimdiden eşyaların bir kısmı o müzeye konulmuştur. Mütebalisi de konulacaktır.

Demirel'in hediye kabulü konusunda son derece geniş olduğu bilinen bir gerçek şeklindeki iddiaya gelince, bu yazarın malum zihniyetinin karalama amacına hizmet eden bir ifadedir. Görülüyor ki, her yazısında olduğu gibi bu yazısında da yazdığı her şey yanlıştır ve kasıtlıdır.’’

Sayın Demirel'e yanıtı için teşekkür ediyorum.

Atatürk dışında hiçbir cumhurbaşkanı kendisine verilen hediyeleri Köşk'e bırakmamıştır diyor Süleyman Bey.

O yüzden o Atatürk... Ben de bunu demek istiyordum zaten.

Bu yazdığım da her yazdığım gibi yanlış ve kasıtlı mı, Sayın Demirel!

Polis yardımıyla delinen yasak

POLİS Uğur Mumcu'nun katil zanlılarının yakalandığını açıkladığı bir operasyon yürütüyor. Operasyonun ‘‘salimen’’ tamamlanabilmesi için, polisin isteği üzerine DGM Başsavcılığı konuyla ilgili ‘‘detaylı’’ haberlere yayın yasağı koydu.

Yani soruşturmaya dair herhangi evrakı, duruşmada okunmadan önce gazeteler ve televizyonlar yayınlayamayacak.

Fakat sabah gazeteleri elinize aldığınız anda, bu yayın yasağının konulduğuna dair en küçük bir işaret göremiyorsunuz.

Akşam televizyonları açtığınız zaman da öyle.

Her türlü bilgi basın tarafından açıklanıyor.

İlk gün konulan yayın yasağına uyan iki gazete, Hürriyet ve Radikal, rakiplerinin yasağı takmadığını görünce geride kalmamak için onlar da yasağı deldiler.

Bu nasıl bir hukuk anlayışıdır sevgili okurlar.

Bir yanda ‘‘yayın yasağı’’, diğer yanda bangır bangır yapılan yayınlar.

Mahkeme kararı ayaklar altında.

Hem de alenen.

Bari mahkeme şu yasağı kaldırsın da, kendi kendini küçük düşüren bir duruma sebebiyet vermesin!

Bu arada...

İğneği kendimize batırınca, çuvaldızı da birilerine batırma hakkımız doğuyor haliyle.

Gazeteler ve televizyonlar yayın yasağını deliyorlar da, peki bu yasağı delecek malzemeyi nereden buluyorlar?

Yanıt basit.

Emniyetten.

Çünkü emniyet dışında şu anda bu bilgilere sahip olan kimse yok.

Onlar da bu bilgileri basına sızdırıp, yayınlatıyorlar.

Yani bir anlamda DGM'nin yasağının çiğnenmesinde emniyet, basınla suç ortağı.

Fakat bana sorarsanız asıl suçlu emniyet.

Çünkü onların sağladığı haber malzemesi olmasa, basın istese de yasağı delemez ki!

Uçak yok muydu?

ÖNCEKİ akşam televizyonda Uğur Mumcu suikastı sanıklarının Ankara'ya götürülüşlerini izledim. Bir minibüse doldurmuşlar hepsini.

Önde arkada polis araçları konvoy halinde gidiyorlar.

Çevrede ise muhabirleri taşıyan onlarca otomobil.

Tam bir keşmekeş.

Emniyet tedbiri falan hikáye.

Tam alaturka bir nakil.

Sinirlendim.

‘‘Yahu’’ dedim, ‘‘Bu devletin elinde bir sürü uçak var. Koysunlar uçağa götürsünler. Sessizce. Sakince. Niye bunu düşünmezler’’ diye söylendim.

Yanımda oturan bir dostum güldü.

‘‘O uçaklar milletvekillerimizi maça götürmek için kullanılır.’’

Yazarın Tüm Yazıları