Fatih Altaylı: Bekçi köpeği olur musunuz?

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

TÜRKİYE'ye yoğun bir baskı var. Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği oluşturulurken dışarda bırakılan Türkiye'nin, NATO güçlerinin bu yeni oluşumun emrine verilmesine karşı çıkmamasını istiyorlar.

Çünkü Türkiye NATO'daki veto hakkını kullanırsa AGSK NATO'dan gerekli hallerde yardım isteme hakkına sahip olamayacak.

Türkiye'nin Avrupa'nın geleceğinden askeri olarak da dışlandığının açık bir belgesi olan bu durum karşısında sessiz kalmasını isteyenler hem ABD, hem de AB.

Aslında bu karmaşık anlatımlara gerek de yok.

Yapılmak istenen çok basit.

Doğu Bloku'nun dağılmasından sonra Avrupa'nın, daha doğrusu Batı'nın savunma stratejisi değiştiği için NATO'ya gerek kalmıyor.

NATO başka bir biçimde örgütlendiriliyor. Adına da AGSK deniyor.

Türkiye'ye burada biçilen rol ise ‘‘bekçi köpekliği’’.

ABD ve AB Türkiye'ye, ‘‘Sen kapının önünde otur. Doğu'dan gelecek her türlü olumsuzluğa karşı tetikte bekle. Merak etme arada bir sana kemik atarız. Ama ille de evin içine gireceğim diye tutturursan, seni kapının önünde bile oturtmayız’’ diyor.

Durum tam bu.

Türkiye'nin NATO'daki veto hakkını kullanıp kullanmaması ise sadece bir ayrıntı.

Başbakan şüphe yaratmaz

BAŞBAKAN Ecevit, Türkiye'de üst üste meydana gelen kargaşaların bir provokasyondan mı kaynaklandığı yolundaki soruya, ‘‘Benim de bir yerlerden düğmeye basıldığına dair kuşkularım var’’ diye yanıt verdi.

Bir Başbakan için gayri ciddi bir yanıt.

Bülent Bey bir dönem Türkiye'de gladio ve kontrgerilla olduğunu da söylemişti.

Yetkin ve etkin başbakanlar bunu söylemekle yetinmez, varsa bulur çıkarırlar.

Ecevit'ten de beklenen budur.

Ama neredeyse çeyrek yüzyıl önceki dinamizmiyle dahi bunu beceremeyen Ecevit'in bugünkü haliyle gladio, kontrgerilla peşine düşmesi hayal bile edilemez.

Ancak başbakanlar halkın içine kuşku tohumu ekecek açıklamalar değil, halkı güven içinde yaşatacak icraatlar yapmak zorundadır.

Rahşan Hanım buna zaman zaman izin vermese de!

Tipsiz cezaevi istiyoruz

BAKIYORUM da, ‘‘Devlet cezaevine hákim değil’’ diyen de, ‘‘Devlet de şu F tiplerinden vazgeçsin kardeşim’’ diyen de aynı kişiler.

Oysa bu iki tez bir arada olmuyor.

Ya biri, ya öbürü.

Cezaevlerinde koğuş sisteminden vazgeçmekten başka çare yok.

Çünkü dünyada bu koğuş sisteminin örneği de yok.

Ancak F tiplerini organize ederken, burada insanlık dışı bir asosyal düzen kurmak da doğru değil.

Alfabenin hangi harfiyle anılır bilemem.

Ama koğuştan vazgeçip, mahkûmları ister adi olsun, ister adli, isterse siyasi, ikişer ikişer, bilemedin üçer üçer yatırmak şart.

Çünkü mevcut halde çiklet çalıp giren Alaattin Çakıcı, afiş asmaktan giren Çakal Carlos olup çıkıyor cezaevinden.

Ama mahkûmların, birlikte yemek yiyip, birlikte televizyon izleyip, birlikte spor yapabilecekleri ‘‘güvenli ve denetlenebilir’’ ortamları yaratmak da yine devletin işi.

Aksi takdirde bu kısırdöngü sürer gider.

Devlet cezaevlerine hákim olmak ister, hákim olamadığı cezaevlerinde çıkan olaylardan dolayı hákim olma girişimi sonuçsuz kalır.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Yasaları çiğneyenler ve çiğnetenler

polis de, emniyet müdürü de olsa cezalandırıldığı zaman.

Yazarın Tüm Yazıları