Evlilik çılgınlığı günü geldi çattı!

BUGÜN Türkiye’nin dört bir yanında binlerce genç çift evlilik heyecanı yaşayacak.

Sadece Ankara’da bugün 251 nikáh kıyılacak. Birçok ilçede nikáhların gece yarısından önce bitmesini sağlayabilmek için nikáh memurları mesailerine sabah saat 7’de başlayacaklar. Çünkü gençler, 07.07.07 tarihinin kendileri için uğurlu olacağına inanıyorlarmış.

Bunun nasıl bir uğur olabileceğini düşündüm, şöyle bir sonuca vardım: Böyle özel bir tarihte evlenirseniz evlilik yıldönümünüzü asla unutmazsınız. Bu da ilerleyen yıllarda bu küçük unutkanlık nedeniyle şiddetli kavgaların çıkmasını önleyebilecek bir şey. Kadınların böyle şeyleri asla unutmayacaklarını da dikkate alırsanız, erkekler açısından bu gerçekten uğurlu bir tarih olabilir!

Tabii bu kadar çok düğün olunca bitirdiğimiz hafta da "kına geceleriyle" geçti.

Geçen gece Cahide’de tam 20 tane kına gecesi vardı!

Ben görmeyeli kına geceleri de değişmiş. Geçen sene "Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar" söylenirdi, bu sene Emel’in "Evlenilecek kızlar var, eğlenilecek kızlar var" şarkısıyla başlıyor kına geceleri.

Şu kadarını söylemeliyim ki gelin olacak kız ile arkadaşlarının söyledikleri şarkılara bakılırsa delikanlıları zor günler bekliyor!

Tabii ki kına gecelerine erkeklerin katılması ádetten olmadığı için damatlar bunun farkına ancak düğünden sonra varabilecekler ki o zaman da iş işten geçmiş olacak.

Bu durumun ne kadar "etik" olduğu konusuna girmeden şunu söyleyeyim: Aslında bu şarkı yanlış. Çünkü sorun esasen kızları ilgilendiriyor: Eğlenilecek erkekler ile evlenilecek erkekler ayrımı açısından!

Kızların gezip dolaşmak için eğlenceli ve biraz serseri çocukları tercih ettiklerini ama evlenecekleri zaman iyi aile terbiyesi almış, işinde gücünde, sakin delikanlıları seçtikleri de bir sır değil.

Bu da bize evliliklerin neden bazen "çok sıkıcı" geçebileceğinin ipuçlarını veriyor!

Ben söylemiş olayım da bu duruma uygun ne şarkılar çalınabileceğini de Cahide’nin DJ’i düşünsün!

Kendinden kaçabilmek mümkün mü?

ŞAHANE bir karikatür görmüştüm, ya Leman’da, ya da Penguen’de. Bu ihtimali belirtmiş olayım ki hak geçmesin!

Karikatürde uzaydan geldiği ilk bakışta belli olan garip bir tip, dünyada karşısına çıkan ilk insana neşe içinde şöyle sesleniyordu: "Hey dünyalı, ben uzaydan geldim."

Duruşu itibarıyla "Bezgin Bekir"e benzediğini hatırladığım dünyalı da şöyle yanıtlıyordu: "O kadar yol geldin, kendinden kaçabildin mi bari?"

Benim gibi orta yaşa gelmiş birçok arkadaşım var. Neredeyse 25-30 yıla dayanmış iş hayatı, çocukların artık büyüdüğünü görmek ve elinden uçup gideceklerini düşünmek gibi birçok nedenle herkeste bir "bırakıp gitme" isteği görüyorum.

Gezi dergilerine, oralarda sunulan "bir mayo-bir tişört" hayatlara bakınca hepimizin aklına aynı şey geliyor: Her şeyden ve herkesten kaçıp, öyle bir yerlerde hayatın tadını çıkarmak!

Bankadaki hesapları fena olmayanlar yat dergilerindeki ilanlara bakıp, yelkenle "dünya turu" hayalleri bile kuruyorlar.

Onlara hep size sözünü ettiğim o karikatürü anlatıyorum: Dünyanın öbür ucuna gidebilirsin ama kendinden kaçabilir misin?

Sonuç olarak nereye gidersek gidelim gövdemizin üstündeki kafa ve içindeki beyin de oraya gidiyor.

Ve zaten ne olup bitiyorsa da onun içinde cereyan ediyor!

Onun içini değiştirmeyi başaramadığın sürece, nereye gidersen git, bir şey değişmiyor.

Bunu başarmayı sağlayacak tek şey de sanırım insanın yeniden áşık olması.

Bu "geçici delilik halinin" insanın hayata bakışını temelden etkilediğini söylersem, önemli bir sırrı ifşa etmiş sayılmam.

"Bu o kadar da kolay mı" diye soracak olursanız yanıtım yok!

Bu kısacık köşe yazısında hayatın bütün sırlarını çözebileceğimi düşünmediğinizi umuyorum.

Yasal olan, bazen ahlaki olmayabilir

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, seçim yasakları başlayana kadar kendisine tahsis edilmiş kamu araçlarını yurt gezilerinde kullanması, muhalefet tarafından eleştiriliyor.

Hükümet çevreleri de bunun "yasal bir hak olduğunu, eski hükümetler döneminde de benzer uygulamaların yaşandığını" söylüyorlar.

Yasal hakları kullanmanın, bazı durumlarda "etik" olmayabileceğinin bir örneğini geçtiğimiz hafta içinde Fransa’daki bir tartışma vesilesiyle gördük.

Fransa’da, yasalara göre, devlet başkanının eşine, bulunduğu makam gereği yapacağı ağırlama, hediye alma vs. gibi işlerde kullanması için bir kredi kartı veriliyormuş.

Başkanın eşi bu tür harcamalarını bu kredi kartını kullanarak yapıyor, harcamalar devlet bütçesinden ayrılan ödenekten karşılanıyormuş.

Yeni Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin eşine de böyle bir kredi kartı verilmiş ve o da bunu iki kez kullanmış. Bazı konuklarını davet ettiği lokantalara ödemeyi bu kredi kartıyla yapmış.

Bu olayın basın tarafından gündeme getirilmesi üzerine Madam Sarkozy, yasa gereği kendisine tahsis edilen kredi kartını devlete iade etti ve bir daha kullanmayacağını söyledi.

Bir demokraside, bazı yasal hakların kullanımının "ahlaki" olmayabileceğinin ilginç bir örneği olarak bu haberi bir kenara not etmiştim.

Kim bilir, belki bu köşeyi Başbakan da okuyordur!
Yazarın Tüm Yazıları