Eurovision’a dair şahane notlar

Sahne ve ışık düzeni cidden gösterişliydi.

Haberin Devamı

Özellikle de her ülkenin kendi şarkısına göre sahnede bin bir türlü altan/üstten görseller belirmesi. Gel gör ki, prodüksiyon bu denli 2000’li yılları yakalamışken şarkılar yine fena halde demodeydi. Hâlâ eski tarz, klasik Eurovision şarkıları. Bu Eurovision’a katılanlar hiç mi hip hop’dan, r&b’den, rock’tan filan etkilenmezler, hep aynı telden çalıp dururlar yıllar boyu?
Patricia Kaas’ı tek geçerim. Yılın modası tek omuzu açıkta bırakan elbisesiyle sahneye çıktı. Arkasında ne bir dansçı ne de bir atraksiyon. Sadece şarkısını söyledi. Üstelik çok kısa bir şarkıydı. Sonra da seyirciyi zarifçe selamlayıp kayboldu. Bittim.
Yunanlı Sakis ne zaman Eurovision’a katılmaktan vazgeçecek? Daha kaç Eurovision onun karın kaslarını izlemek zorunda kalacağız? Çok sıkıcıydı kendisi çokkk....
Şarkı aralarında Rusça kelimeler öğretmeleri ne akıllıcaydı. Ben bir tek Gagarin’i öğrenebildim, ha ha ha...
Almanya, Dita Von Teese’i resmen harcadı. Dev martini kadehindeki meşhur şovunu yapsaydı Dita, eminim daha çok oy alırlardı. Peki, o Alman solistin payetli pantolonu neydi öyle...
Hadise’den sonra artık dayanamadım ve diğer ülkeleri izlemedim. Finalde Norveç’i izledim. Bülent Özveren’in Norveç’in solisti hakkında yaptığı yorum da tarihe geçecek türdendi: “Çok sevimli bir genç oğlan”. Önümüzdeki yıl biz de bir adet ‘çok sevimli genç oğlan’ gönderelim bari. Yalın direkt bu kategoriden, iş yapar.
Özveren’in o klasik yorumları Eurovision’un olmazsa olmazı, tadı tuzu resmen. Komşuların birbirine oy vermesini anlatırken takındığı ses tonu, tavır, tüm şarkıların Türkçe çevirisini söylemesi filan... Özveren bir Eurovision DVD’si çıkarsın bence.
Ermenistan’ın şarkısı bir türküye benziyordu, ama hangisine? Belkıs Akkale araştırsın...
Hadise sanki nefes nefese kaldı şarkıyı söylerken. Kolay da değil, durmadan göbek at, yanı sıra şarkı söyle. Bir de geri vokallerinin sesi hiç duyulmadı...
Vazgeçtim, Yalın değil önümüzdeki yıl Bülent Ersoy gitsin. Dana International’ın alaturkası kıvamında.

Haberin Devamı

Kuyruğa girdim, sperm bağışlıyorum

Haberin Devamı

Danimarka’daki sperm bankasının yöneticisi ne demiş?
Cumartesi günü Hürriyet’in manşetini kaçırmış olanlar için söyleyelim: “Bir tane Türk spermimiz var”.
Zaten onun da annesi Danimarkalıymış, tam sayılmaz yani.
O zaman Türk erkeğinin ilk hedefi neresi? Sperm bankaları!
Bağış yapmak için tabii.
Ben harekete geçiyorum hemen. Spermimi bağışlamak üzere.
Sırf bu iş nasıl oluyor diye merak ettiğim için.
Acaba kuyruğa mı giriyoruz sperm bankasında da?
Numaramızı filan alıp...
Gerçi sonrası için kafam karışık. 18 yaşına gelince çocuğa kimliğim açıklansın mı açıklanmasın mı? Bu karar bağışçıya bağlıymış.
Bir türlü karar veremedim.
Hani yıllar sonra zırrr bir telefon gelse, “Şu ülkedeki oğlunuz/kızınız sizinle görüşmek istiyor” diye, ne kadar hoş olurdu?
“Yavrucummm” diye bağrıma mı basardım yoksa telefonu kapatıp eğlenmeye devam mı ederdim?
NOT: Sperm bankası hadisesini yan mevzu olarak işleyen bir dizi var, Brothers&Sisters diye. Tavsiye ederim.

Haberin Devamı

Toroğlu yine bir Hormonlu Domates alır!

Lambdaİstanbul’un “Hormonlu Domates”ine (homofobik söylemlerde bulunan ünlülere her yıl verilen ödüller) daha önce de layık görülen Erman Toroğlu bu ödülü yine alacak gibi görünüyor! Çünkü ‘gay hakem’ olayıyla ilgili şunları söylemiş: “İstediğiniz mesleği yaptırın ama bana hakemlik yönü ters geliyor. Hele erkek maçlarında bu arkadaşların duygusal düdük çalacaklarını tahmin ediyorum. Mesela yakışıklı, sert futbolcu lehine daha çok düdük çalıp penaltı vereceklerini zannediyorum”.

Yazarın Tüm Yazıları