Eşimin Esma’yı öpmesinden rahatsız olmuyorum

Arzum Onan, iki yıl aradan sonra Kanal D’de yayınlanacak olan ‘Sahra’ dizisiyle ekranlara geri dönüyor. Fas’ta 17 gün süren çekimlerin ardından görüştüğümüz Onan’la, oyunculuktan, evliliğine kadar her şeyi konuştuk. Arzum Onan, yakın çevresinin ‘Arzum’a bu yapılır mı?’ dediğ,i eşi Mehmet Aslantuğ’un Bir İstanbul Masalı adlı dizide rol arkadaşı Ahu Türkpençe ile öpüşmesini de değerlendirdi.

- Arzum Hanım, en son hangi dizide rol almıştınız?

İki yıl önce ‘Zeybek Ateşi’ isimli dizide rol aldım. Son iki yıldır da oğlum Can’la ilgileniyorum. Benim hiçbir zaman, ‘Bu yıl ne yapacağım, çalışmalıyım’ gibi bir telaşım olmadı. Mankenlik döneminde de bu böyleydi. O yüzden biraz dinlenmek istedim.

- ‘Zeybek Ateşi’ çok kısa bir süre yayınlandı değil mi? Dolayısıyla çok uzun bir süre dinlendiniz diyebiliriz.

Talihsiz bir işti o. Sadece yedi bölüm yayınlandı. Evet o diziden önce de yaklaşık bir dört yıl çalışmadım. Çünkü oğlum dünyaya gelmişti. Şimdi yuvaya başladı. 4 yaşına geldi. Her şey daha bir düzene girdi. Bu sıra içinde bizim ‘Detay’ şirketinin hazırladığı bir konsept vardı. Ancak daha proje halindeydi. Bu sırada ‘Sahra’ için teklif geldi. Senaryo çekici ve cazip gelince, ‘Niye olmasın’ dedim ve kabul etmedim.

- Senaryo geldiği zaman ne yapıyorsunuz, Mehmet Bey ile birlikte okuyup mu karar veriyorsunuz, yoksa tek başınıza mı hareket ediyorsunuz?

Çalışmayı düşünmediğim dönemlerde gelen senaryoları okumuyorum bile. Ya da teklif geldiğinde daha senaryo gelmeden, ‘Düşünmüyorum’ diyorum. ‘Sahra’ya gelince, senaryoyu önce ben okudum. Mehmet’in fikri her konuda ve her zaman benim için çok önemlidir. Tabii ki o da senaryoya şöyle bir göz gezdirdi. Ancak Mehmet daha çok benim duygularımla ilgilenir. Çünkü ben ‘Sıcak Saatler’ dizisinde, çok eğitildim. Bizim yapım şirketimiz olan ‘Detay’ın yaptığı bir işti o. 3,5 yılda hazırlandı ve 3 yıl da ekranda kaldı. Dolayısıyla işin mutfak kısmını bu dizi sayesinde çok güzel öğrendim. Benim için okul gibi bir şeydi yani. O yüzden Mehmet bana, ‘Sen birçok kişiye göre daha bilgilisin ve tecrübelisin. İşi yapıp yapmayacağına sen karar verebilirsin’ der ve özgür bırakır. Tabii ki fikir alışverişinde bulunuruz. Netice olarak karar verip vermeme durumu, tamamen benim inisiyatifime bağlı. Mehmet beni bu konuda asla etkilemez. Çünkü bana çok güvenir.

GÜNDEMDEN DÜŞECEĞİM ENDİŞEM HİÇ OLMADI

- Ne güzel çalışmak istemiyorum dediğiniz zaman çalışmıyorsunuz. Bu gerçekten büyük bir lüks...

Evet, öyle. Bu konuda gerçekten çok şanslıyım. Hem şımarıklık gibi hem de bir lüks. Çünkü kimsenin böyle bir lüksü yok. Ama bir de şöyle bir yapıyla da alakalı bir şey bu; Benim, ‘Gündemden düşeceğim eyvah! İş yapmıyorum ne olacak şimdi!’ gibi endişem hiç olmadı. Çünkü hayatta her şey para değildir. Tabii ki birçok şey para için yapılıyor. Ama mankenlik yaptığım dönemde de alacağım paradan çok, işin detayı ile ilgilendim. Kimler çıkıyor, hangi ürün, hangi modacının defilesi diye hep sorardım. Parayı dördüncü kalemde dile getirirdim. Yani benim için işin kaliteli olması, bana zarar getirip, getirmeyeceği önemli. Beş yıl boyunca hiçbir şekilde iş yapmamak birçok kişiyi olumsuz yönde etkileyebilir ama beni etkilemez. Evet, beş yıl çalışmamak maddi anlamda bir lüks ama kayıp değil benim için. Dediğim gibi benim unutulmak ya da gündemden düşmek gibi bir kaygım yok.

- Ama şöyle de bir gerçek var ki, siz çalışmasanız bile çalışan, iyi kazanan bir eşiniz var... Doğal olarak, ‘Çalışmak istemiyorum’ dediğiniz zaman çalışmayabilirsiniz...

Ama Mehmet’te geçen yıl çalışmaya başladı. Çünkü Can doğduktan sonra onun şöyle bir kararı vardı; ‘Ben 40 yaşında baba oldum, Can’ı kaçırmak istemiyorum’ dedi ve uzun bir süre iş yapmadı. Çalışmadığı dönem içinde yazdı, projeler üzerine çalıştı, oğluyla ilgilendi. Mehmet, ‘Bir İstanbul Masalı’ ile birlikte geçen yıl çalışmaya başladı.

- Yani ben sırtımı eşime dayamıyorum mu demek istiyorsunuz? Ayrıca dayayabilirsiniz de bu çok doğal...

Öyle bir şey yok tabii ki. Aynı şeyleri düşünüyoruz. Mehmet ile kalite anlayışımız, bir işe bakış açımız, disiplinimiz, kendimizi dinlendirme mantığımız aslında aynı. Yani büyük bir lüks içinde, milyon dolarla üzerinde oturup da çalışmamayı tercih ediyoruz gibi bir şey değil bu. Bizim seçtiğimiz, değerlendirdiğimiz ve kabul ettiğimiz iş sayısıyla, reddettiğimiz işler sayısı arasında dağlar kadar fark var. Eğer öyle olsaydı, maddi anlamda da çok farklı bir yerlerde olurduk. Bizim böyle bir tamahkarlığımız yok.

- Ekonomik özgürlüğünüzün savaşını vermekten çok, sevdiğiniz için yapıyorsunuz oyunculuğu...

Evet, ben bu işi çok seviyorum. Sevdiğim işi yapıyorum. Mankenlikte de böyleydi, şimdi oyunculuk için de geçerli. ‘Ayaklarımın üzerinde durabilmeliyim’ mantığından ziyade ben, gönlümü verdiğim bir işi severek yapıyorum. Bu inanılmaz bir mutluluk ve lüks. İnsanın sevdiği işi yapması da bir lükstür zaten. Ama tabii ki kadının da ekonomik özgürlü olmalıdır ve ayakları üzerinde durabilmelidir. Bu da çok önemli.

- Peki gelelim ‘Sahra’ dizisine. Bu projede sizi cezbeden ne oldu?

Benim için en önemli şey, içinde rahat edebileceğim bir çalışma olduğunu hissetmektir. Bir proje gelir, o proje biliyorum ki çok beğenilecek, çok güzel reytingler alacak. Ama eğer o sette çok mutsuz olacağımı hissedersem, asla kabul etmem. Sırf başarı için bunu yapmam. Çünkü benim huzurum ve mutluluğum kazanacağım üç-beş kuruş paradan ya da başarıdan çok daha önemli. Dolayısıyla ‘Sahra’nın setinde mutlu olabileceğimi hissettim ve kabul ettim. Ben mutsuz bir başarı istemiyorum. Eğer bir ben bir sette ne kadar mutlu olursam, bu benim performansına yansır.

ESMA OLSAM SEYİRCİYE İNANDIRICI GELMEZDİ

- Mehmet Aslantuğ uzun zamandır sinema filmi yapmıyor. Sizin de hiçbir sinema filminde yer almadınız. Projeler arasında sinema filmi var mı?

Evet var. Şu an hazırlık aşamasındayız. Eğer bir terslik olmazsa önümüzdeki yaza bir film çekmeyi planlıyoruz. Ve bu filmin rejisini de Mehmet yapacak. Hem oynayacak hem de yönetecek. Ve bu filmde ben de yer alacağım. Çok sıcak, çok güzel bir proje. Şu an daha hazırlık aşamasındayız. Ben ise ayrı bir heyecan taşıyorum.

- Bir İstanbul Masalı’nı izliyor musun?

Evet izliyorum. Ama Sahra’nın çekimlerin dolayı artık kaçırmaya başladım. Ben diziyi çok seviyorum, herkesi çok beğeniyorum. Halkın içinde biri olarak izliyorum ve dediğim gibi çok beğeniyorum.

- Siz de bu proje içinde yer alabilirdiniz. Mesela Esma’nın yerine olabilirdiniz?

Bildiniz gibi dizinin ilk başlarında Esma, Demir’e ciddi anlamda aşıktı. Şimdi Mehmet’le evli olup, aynı dizide Demir’e aşık olmam yani Esma karakterini canlandırmam, insanlara inandırıcı gelmezdi. Halk bunu reddederdi, kabul edemezdi.

- Gerçek hayatla bağlantı mı kurardı?

Kurmasa bile bizi o şekilde görmek istemezdi.

Julia Roberts gibi bir imajım var

- Sizi hiç hareketli, sert, kötü kadın rollerinde düşünemiyorum.

Çok iddialı konuşmayı sevmem ama her rolün üstesinden gelebileceğime inanıyorum. Yaparım. Türkiye’de şöyle bir gerçek var. Bu Hollywood içinde geçerli. Mesela Roberts’ı asla kötü kadın olarak izleyemeyiz. Roberts kötü kadını oynayamaz mı, bence alasını oynar. Ancak halk onu öyle izlemek istemez. Eğer öyle bir iş yaparsa da Hollywood yapımcıları o işin tutmayacağını bilir. Burada da bu durum benim için geçerli. Çünkü halkın gözünde bir Arzum Onan imajı var. İnsanlar televizyonlarını açtıkları zaman Arzum Onan’ı, nispeten Arzum Onan gibi izlemek istiyorlar. Onun için bu tür rollerde yer almak çok zorlama olur. Dediğim gibi her rolün üstesinden gelebileceğime inanıyorum ama biraz da şartlara göre hareket etmek gerek diye düşünüyorum.

Anneannem, ‘Arzum’a bu yapılır mı’ diyor

- Kıskanır mısınız birbirinizi?

Hayır öyle rahatsızlık boyutunda kıskançlığımız yok.

- Mesela, İstanbul Masalı’nda eşinizin Esma ile öpüşmesi sizi rahatsız etmiyor mu?

Bunu anneannem de söylüyor. Yok rahatsız etmiyor. İş ortamını, atmosferi, oyunculuğu, o duyguyu bildiğim için belki de o yüzden kıskanmıyorum. Eğer bu işin içinde olmasaydım bu duyguyu, oyuncunun o anda neler hissettiğini bilemezdim. O yakınlaşma yaşanırken, sette onlarca insan oluyor, ışık oluyor, kamera oluyor, nasıl başka bir duygu olabilir ki. Bunun aksi zaten mümkün değil. Aksi varsa özel hayatta da bazı sorunlar var demektir.

- Anneanneniz ne diyor?

Anneanneme komşuları, ‘Arzum’a bu yapılır mı?’ diye gelip söylüyormuş. Oturup bunu konuşuyorlarmış...

- Aynı şey yani bu tür yakınlaşmalar sizin için geçerli değil sanırım?

Ben tercih etmem zaten. Bu tür sahnelerin gerçekten çok doğal olması gerekir ki seyirci izlerken yapay bulup, gülmesin. Belki o öpüşme sahnesi, o duygu yoğunluyla ağlanacak bir sahne olabilir. Ben böyle rollerde gerilirim. Gerilirsem, bunu karşımdaki oyuncuya yansıtırım, yönetmene yansıtırım. Ortaya güzel bir şey çıkmaz. Oysa ki oradaki herkes ortaya güzel bir şey çıkarmak için çabalıyor. Bu tamamen evli olmamla alakalı bir şey değil. Karakterimle de bağlantılı bir şey. Rahat yapamam, rahat olamam...
Yazarın Tüm Yazıları