Ertuğrul Özkök'e mektuplar (1)

Güncelleme Tarihi:

Ertuğrul Özköke mektuplar (1)
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 2001 00:00

SEVGİLİ Genel Yayın Yönetmenim.Bu, hafta başından beri yazmış olduğum ikinci mektup.Büyük bir ihtimalle unutmuşsunuzdur, dün de Rana'ya yazmış olduğum mektubu gazetede yayınladım.Bugün de sizinle aynı yoldan komünikasyona girmek zorunda kaldım.Rana sözümü kesiyor, beni konuşturmuyor.Haşa siz katiyen öyle bir şey yapmıyorsunuz.Hatta bir genel yayın yönetmeni için yazarlara telefonda gereğinden fazla zaman ayırdığınız bile söylenebilir.Üstelik o kadar konuşmadan sonra bir de onları okuyorsanız -ki en azından benim açımdan böyle bir girişiminiz olmadığına eminim- bu da full time zaman kaybı olur.Sizi tek kurtaran şeyin, onları dinlermiş gibi yapıp katiyen dinlememek olduğunu da kesin biliyorum.Şahsi tecrübeyle sabittir bu.Bu her zaman beni üzmüyor. Yani çok üzmüyor. Örneğin, para istediğimde baştan zaten vermeyeceğinizi biliyorum, dolayısıyla da konuşmanın sonunda konuyla tamamen alakasız bir kapanış noktası koymanız insana o kadar koymuyor.Ama bazen ilginç şeyler de söylüyorum ya!Hiç dinlememeye kendinizi alıştırdığınız ve böyle mutlu olduğunuz için arada çok nadiren bile olsa söylediğim ilginç şeyler de kaynayıp gidiyor.Bu vatan için bir kayıp. Kendim için bir şey istiyorsam namerdim.* * *Dolayısıyla arada bir size de mektup yazarak fikirlerimi anlatmaya karar verdim.İlk yazmaya başladığım 1995 yılında, yazıların başlamasından iki gün sonra bir yazı işleri toplantısında bana dönüp ‘‘Senden, içinde fikir olan yazı yazmanı istemiyorum’’ demiştiniz.Hayatta her zaman her şeye cevap verebilmiştim o ana kadar. Sizin tecrübenizle de bu sabit olmalı herhalde.Ancak fikirsiz yazı yazmak zorunda kalma durumuna Allah kimseyi düşürmesin.Yani yanlış anlaşılmasın, Halen Yaşamakta Olan Ölü Yazarlar Mezarlığı'na dönüşmüş olan Türkiye medyasında fikirsiz yazı yazan bir sürü insan var.Ancak onlar bunu istemeden yapıyorlar.Bu çok önemli bir nüans.Doğal yaşam biçimleri öyle onların.Bu işi isteyerek, bilinçli olarak ve zorlanarak yapmak ise çok ama çok zor.* * *Neyse, şikáyet etmek istemiyorum.Demek istediğim, bir süre bu işi başardım da.Ama sonra tıkandım. Fikirsizliğin de bir sınırı varmış, ben bunun sınırı olmaz sanıyordum. Birkaç yıl içinde fikirsizliğim bitti.İşte o noktada sizi, Rana'yı ve binlerce okuyucuyu sinirlendiren, tüylerini diken diken eden sürece girdim.Ciddi konularda fikir beyan etmeye başladım.Yeri gelmişken şunu da belirtmeliyim ki, bu konuda endişeleriniz olabilir gayet tabii ki.Ancak geçen gün akşam yemeğinde herkesin önünde, ‘‘Bir yazar olarak sen bir zombisin artık’’ diye konuşmanız beni üzdü.Bu yüzden de sarhoş oldum o gece. Sarhoşken konuştuklarımın aleyhime kullanılmamasını da rica ederim. Bu arada Alka-Seltzer için de teşekkür ederim. İçtim ilacı, tuhaf bir şekilde iyi geldi. Halbuki sabah baktım, ilacın son kullanma tarihi 1994 Kasım'ıymış.Büyük ihtimalle Amerika'ya ziyaret için geldiğinizde ben size onu vermişimdir.* * *Son zamanlarda yine bu ciddi yazma illetine tutuldum.Birkaç dakikanızı daha alacağım.Bu bombalama daha ne kadar sürecek?Çünkü bu böyle devam ederse, Müslüman ülkeler nezdinde Amerika, maliyeti gittikçe artan bir fiyat da ödeyecek.Ve bu da bizim sözde ‘‘zaferimiz’’ sonrasında girişeceğimiz işi çok daha güç hale getirecek.Allah'tan tek istediğim, bu bombalama işinin geç değil de bir an önce sona ermesidir.Hem Pakistan da, Müşerref de her an çökebilir.Bir anda gidebilir bunlar.Bu da olursa, o zaman kendimizi ansızın şu anda olduğundan çok başka güçlerle karşı karşıya bulabiliriz o bölgede.* * *Beni son 10 saniyedir okuduğunuz için teşekkür ederim.Şimdi bu laflara kızdınız biliyorum ve beni de korkak olmakla suçlayacaksınız.İşte o nedenle, ben bu durumda son yazılarımda yaptığım taktiği uyguladım yine.‘‘Bu bombalama ne kadar sürecek’’ sorusuyla başlayan bir önceki paragraftaki düşünceler bana ait değil.Bunları Joseph R. Biden söylüyor. Kendisi Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Komitesi başkanıdır.Yani anlayacağınız, işler pek de iyiye gidiyor gibi değil.Bana cevap vermeyeceğinizi ve bu mektubu da ciddiye almayacağınızı biliyorum. Karım da beni dinlemiyor zaten.Yemeğe beklerim, ama yabancı şarap içecekseniz bunu siz getirmek zorundasınız; çünkü bizde sadece plastik tıpalı şaraplardan var. Gücümüz ancak onu almaya yetiyor.Bilmem anlatabiliyor muyum?Saygılar.Serdar Turgut-Önce koca, sonra gazeteci, en sonunda da eğer hali kalmışsa insan.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!