Ertuğrul Özkök: Unutamadığım Karşıyakam ve İzmirim

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Önümde duran kitabın adı, ‘‘Unutamadığım Karşıyakam ve İzmirim’’ Kronik bir İzmir hastası için bundan tahrik edici bir isim olamaz.

Yazarı benimle aynı ismi taşıyor.

Ertuğrul Erol Ergir.

Kim olduğunu bilmiyorum. Hiç karşılaşmadım.

Kaç yaşında olduğunu dahi bilmiyorum.

Ama anlattığı insanı, insanları çok iyi tanıyorum.

Girit göçmeni bir ailenin çocuğu.

1920'lerde, Ege'nin iki yakasında birçok aileyi köklerinden sökerek muhacir durumuna düşüren o trajik nüfus mübadelesinin insanları.

* * *

Oturup hayatını yazmış.

Kendisinin ve ailesinin hayatını.

Kitap çok çarpıcı bir cümle ile başlıyor:

‘‘Karşıyaka spor kulübünün az ilersindeki yalı evinde, büyükbabam, büyükannem, babam, annem, iki dayım, teyzem, ablam ve dadım birlikte oturuyorduk.’’

Dikkat.

Dadı dediği insan, Girit'li bir Rum.

Daha sonra Müslüman olarak onlarla birlikte İzmir'e göç etmiş.

Tek kelime Türkçe bilmiyor.

Ertuğrul Bey'in büyükannesi ona Kuran'ı ezberletmiş. Rum dadı o zamandan beri beş vakit namaz kılıp, oruç tutarmış.

Aiule, Girit'in Yanya'dan sonra ikinci büyük yerleşim yeri olan Resmo'dan.

Büyükbaba daha sonra Yunan Başbakanı olacak olan Venizelos'un çocukluk arkadaşı.

Nitekim, Girit'ten İzmir'e onun sağladığı izinle gelebilmiş.

* * *

125 sayfalık kitabı bir gecede okuyup bitirdim.

Kitabı okurken Kosova olayları henüz başlıyordu.

Osmanlı'nın eski coğrafyası, 1920'lerin başından sonra yeniden alevleniyordu.

O yüzden benimki gibi bir Osmanlı ailesinin bu serüveni bana çok çekici geldi.

Bir solukta okudum.

Hep merak ederdim. Türkler Girit'e nereden gittiler diye.

Benim ailemle aynı güzergah karşıma çıktı.

Göçmenlikleri hepimizinki gibi Konya ve civarından başlamış.

Bizimkiler Bulgaristan'a gitmişti. Onlar Bosna'ya.

Oradan 17'nci yüzyılda ver elini Girit.

Büyükanne iyi Fransızsca bilen, piyano çalan, arya söyleyen bir hanımefendi.

Büyükbaba Galatasaray Sultanisi'nde okuduğu için entelektüel sayılan bir Türk.

O yüzden Rumların da oyunu alarak Resmo belediye başkanı seçilmiş.

* * *

Sonra, Osmanlı'nın bütün uçbeylerinin başına gelen onların da başına gelmiş.

Yani hepimizin ortak hayat hikáyesi.

Terk edilen zenginlikler. Anadolu'da sıfırlanıp, yeniden başlayan hayatlar.

Ve hep o kahrolası gurur:

Her mübadelede rastlanan o aşağılık rüşvet ve kayırma olayları. Girit'te terk edilen konaklara karşılık, Karşıyaka'da kendilerine verilen o küçücük ev.

‘‘Büyükbabam milliyetçilik anlayışı ve gururu dolayısıyla hiç itiraz etmemiş, bunu kader olarak değerlendirmişti.’’

Evet bütün bu düşkırıklığının tek şikáyeti işte bu küçücük cümle.

Çoğu göçmene ne kadar akraba, ne kadar tanıdık, aşina bir ifade.

* * *

Bu küçücük aile tarihi her sayfasında beni mest eden olaylarla dolu.

İşte küçücük bir anekdot:

‘‘Annem... Derdini anlatabilecek kadar Türkçe biliyordu. Bu arada bana öğrettikleri tek Türkçe Onuncu Yıl Marşı'nı ezbere okumaktı. Eve bir misafir gelince salıncağa biner, Onuncu Yıl Marşı'nı Rum şivesiyle söyler, sonra yine Rumca konuşmaya devam ederdim.’’

Karşıyaka'daki o evi, en az Ertuğrul Bey kadar iyi bildiğimi sanıyorum.

Çünkü bu küçücük aile tarihleri birleşince, Osmanlı'nın Cumhuriyet'e tahvil oluşunun puzzle'ı ortaya çıkıyor.

Bizi biz yapan, dünyaya meydan okutan ortak ruh halimiz de işte bu küçücük tarihlerde yatıyor.

İzmir'i, Karşıyaka'yı hayat biçimi olarak kabul eden herkese bu kitabı bulup okumalarını tavsiye ediyorum.



Yazarın Tüm Yazıları