Ertuğrul Özkök: Tartışma: Sevgili otele atılır mı

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Siz Deniz Gezmiş'in bir Alman sevgilisi olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum. Bedri Baykam'ın ‘‘68'li Yıllar’’ adlı kitabından öğrendim.

İnsan bazen çok güzel şeyleri atlayabiliyor.

Bedri Baykam'ın bu kitabını atlamışım.

Geçenlerde ‘‘Mahir Çayan yaşasaydı holding patronu olurdu’’ tartışması açılınca, kütüphanemde duran bu kitabı alıp okudum.

Mükemmel bir kitap.

Bedri Baykam gerçekten güzel bir şey yapmış.

68'in önde gelen eylemcileriyle konuşmuş.

Konuşanların çoğu içten, naif ve ittihatçı.

* * *

O dönemin önde gelen eylemcilerinden Mustafa Gürkan anlatıyor.

Deniz Gezmiş'in bir Alman sevgilisi varmış.

Kız bir gün İstanbul'a gelmiş.

Tabii ortada ciddi bir sorun var.

Deniz Gezmiş kızı nereye götürecek?

Bu bölümü Mustafa Gürkan'dan aynen aktarıyorum:

‘‘Şimdi kızla buluşacak, ama gidecek hiçbir yeri yok. Neden yok? Birincisi normal gidebileceği bir ev yok. İkincisi, kızın arkadaşlarının evine kızla birlikte gidemez. Çünkü Deniz gibi bir adam kızlarla mızlarla nasıl gezer, ne işi var? Beni götürdü biliyor musun kızla yemeğe.’’

Arkasından devam ediyor:

‘‘Bu benim arkadaşlık sırrımdır. 30 seneyi aştı. Kızı üniversitenin bahçesine götürdük. Beşe kadar beraber oturduk. Sonra ‘Biz gidiyoruz' dedi. ‘Nereye gidiyorsunuz' dedim. Saat sabaha karşı 5 ya da 6. Üniversitenin bahçesine gittiler.’’

Gün o gün.

Tabii bugünün zihniyeti ile baktığınız zaman insanın aklına şu soru geliyor.

Niye bir otele götürmemiş?

* * *

Nitekim Bedri Baykam da bu soruyu sormuş. Ama biraz dolaylı biçimde:

‘‘Oteller pahalıydı öyle mi?’’

İşte size çok ilginç bir cevap:

‘‘Hayır. Otele bir kadını götürmek, o kadına değer vermemek anlamına gelir. Öyle bir şey aklımıza gelmez. Üniversite bizim evimiz.’’

Müthiş bir aşk ahlakı tartışması.

Sevilen kadın otele götürülür mü götürülmez mi?

Ama o zamanlar bu eylemin adı, ‘‘Otele atmak’’tı.

Devrimci zihniyette buydu.

* * *

Aradan 30 yıl geçtiği için Mustafa Gürkan'ın zihin arşivleri kamuya açılmış.

Deniz Gezmiş'in aşklarına ait ilginç olaylar anlatıyor.

En sevdiği şarkı, ‘‘Ben seni unutmak için sevmedim’’miş.

En büyük aşkı ise Avniye Anadol.

Deniz'in hayatında bir de ‘‘Modesti’’ diye bir kız varmış. Tıp fakültesinde okuyormuş.

Yine kitaptan aktarıyorum:

‘‘Deniz hapse girmeden önce ona askıntı oluyordu. Hapishaneye girdik, kız hapishaneye geldi ilan-ı aşk etti. Sultanahmet Cezaevi'ne. Sonra onunla ilişkisi koptu.’’

İlişkiyi koparan da Profesör Cihat Abaoğlu olmuş.

Kızın ailesini tanıyormuş. Onlara gidip, ‘‘Bu adam iflah olmaz. Serserinin tekidir’’ demiş.

Ailesi devreye girmiş. Kız da korkup Deniz'i terk etmiş.

* * *

Bir devrimciye ait insani ayrıntılar devam ediyor.

Deniz Gezmiş'in muazzam bir öldürülme korkusu varmış.

O nedenle arkadaşları, ‘‘Gel seni yurtdışına kaçıralım’’ demiş.

Ama o kabul etmemiş.

‘‘Serde ittihatçılık var ya, Nazım'a bile kızıyor. Yani git hapis yat; bir yere kaçmak ters geliyor.’’

Dışarı gitmek için bir şartı var.

Che Guevara gibi savaşmaya gitmek.

Bir hafta içinde kitabı baştan sona okudum.

Büyük efsanelerin arkasındaki ‘‘küçük insan manzaraları’’ insanı etkiliyor.

Bizim 68'imiz, böyle naif devrimcilerle başladı.

Sonra 1970'li yıllarda dejenere edildi.

Kötüler geldi.

Ama orada, hepimizin gençliğinde işte böyle çocukça meydan okuyuşlar, naif duruşlar, mini şövalyelikler vardı.

Bir de zamansız ölümler.

Pisi pisine ölümler, öldürülmeler...

Yazarın Tüm Yazıları