Ertuğrul Özkök: Kömürlükten bembeyaz çıkan adam

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Bundan altı yıl önce kasım ayının bir pazar günü Kemal Sunal'ı yazmışım. İçimden gelerek, öylesine... Demişim ki, ben televizyonda kanaldan kanala geçerken ne zaman Kemal Sunal'a rastlasam, zınk diye orada takılıp kalıyorum.

İçimdeki gizli bir güç elimdeki uzaktan kumanda aletini alıyor, başka bir yere gidemiyorum.

* * *

Ve o yazıda sormuşum:

Biz milletçe Kemal Sunal'a neden bu kadar tutkunuz?

Neden Kemal Sunal'ı seyretmekten hiç bıkmıyoruz?

Neden?

Bu soruyu sormuşum ve kendi kendime cevabını bulmuşum:

‘‘Çünkü onu seviyoruz. Çünkü o bizden biri. Çünkü o bizim günlük saflıklarımızın, masum şapşallıklarımızın, küçük enayiliklerimizin aynası.’’

Yani bizim aynamız.

Kendimiz...

Devam etmişim:

‘‘Çünkü o temiz. Kömür deposuna giriyor, debeleniyor, ama bembeyaz çıkıyor.

Beceriksiz. Çok beceriksiz.

Namussuz olmak istese bile beceremiyor.’’

Bu yazı yayınlandıktan bir gün sonra Başbakan Bülent Ecevit aradı.

‘‘Ertuğrul Bey, bana da aynı şey oluyor. Ne zaman ekranda görsem, orada takılıp kalıyorum’’ dedi.

Dün baktım, aşağı yukarı aynı sözleri söyledi.

Hisleri sahiciydi...

* * *

Bir halk siyasetçisi Ecevit, bir başka halk sanatçısı Sunal'ı işte böyle sahici duygularla anıyordu.

Çünkü biri, siyasetin kömür depolarında yıllarca bembeyaz kalmayı başarmıştı.

Öteki ise bu dünyanın bütün kömürlüklerinde dolaşmış, çıkarken, üstünü başını temizlemeye bile ihtiyaç duymamıştı.

Onu son defa e-kolay'ın tanıtım gecesinde gördüm.

Fatih Altaylı, Faruk Bayhan, o ve ben birbirimize sarılarak fotoğraf çektirdik.

Onun bir veda fotoğrafı olacağı nereden aklıma gelebilirdi?

Kürsüye çıkıp kısa bir konuşma yaptı.

Filmlerindekinden çok farklıydı.

Ciddi bir konuşma yaptı.

İçimden, kürsüye ne kadar yakışıyor diye geçti.

Ama işte tam o anda yine yaptı yapacağını.

Birden o tanıdık, akraba gülüşü, o tanıdık ifadeye döndü.

O an düşündüm.

Acaba bunların hangisi aktör Kemal Sunal'dı?

Hangisi o, hangisi ötekiydi?

* * *

O gece çok düşündüm.

Belki de içimdeki bir his, onu geç keşfetmemizin verdiği bir acelecilik beni onu anlamaya doğru itiyordu.

Yıllar önce, bir pazar günü hislerimle keşfettiğim bir insanı şimdi aklımla anlamaya çalışıyordum.

Her sınıfın bir İnek Şaban'ı vardır.

Durmadan çalışan, ezberleyen, ‘‘İnekleyen’’ bir Şaban'ı.

Onları çok severiz.

Çünkü onlar bizi rahatlatırlar.

Tembelliğe temayüllü ruhumuzu onlar rahatlatırlar.

Onlar olmasa, aylaklığımızın, tembelliğimizin müdafaasını yapamayız, keyfini çıkaramayız.

Onlar olmasa, çalışkan her öğrenciye ‘‘İnek Şaban’’ sıfatını yapıştırıp çalışkanlığı tiye alamazsak, bu aylak ruhlar nasıl insan önüne çıkabilirdi?

* * *

Kapıcılar Kralı, aslında hepimizin içinde üvey evlat gibi yaşayan küçük meydan okumaları, intikam almaları vekáleten yürüten meccani bir avukattır.

Halk mektebinden mezun olmuştur.

İdare etme sanatının en büyük ustasıdır.

Kemal Sunal hepimizden bir şeydir.

Ve o tuhaf gülüşünü bir ikona gibi ruhumuza çakarak giden o insan, hepimizden bir şeydir.

Benim içinse geriye, aramızdan ayrılan sanatçılar için söylediğim şu cümle kalır:

Bütün sanatçılar, özellikle halk sanatçıları cennete gitmelidir.

Ona ‘‘Melek Şaban’’ dememiz de, bir manada Allah'tan bunu dilememizdir.

Yazarın Tüm Yazıları