Ertuğrul Özkök: Kim o anıtın üzerindeki Komitas






Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

ÖNCEKİ gün, bizim mesleğimizde artık hepimizin takdirini kazanmış bir meslektaşımız aradı.

Milliyet Gazetesi'nin okur köşesini hazırlayan Yavuz Baydar, ‘‘İlk defa bir başka gazetenin uygulaması ile ilgili bir eleştiri yapacağım’’ diyerek görüşlerini anlattı.

Konu, o gün gazetemizin iç sayfasında çıkan Ermeni anıtı fotoğrafı ile ilgiliydi.

İŞEYEN KÖPEK

Sayfayı hazırlayan arkadaşlarımız, anıtın dibine işeyen bir köpek fotoğrafı eklemişlerdi.

Gerekçeleri de şuymuş.

Fransızlar köpeklerle ilgili bir kanun çıkarırken bile ilgili kuruluşlara danışıyorlarmış.

Oysa sözde soykırım tasarısını çıkarırken tarihçilere hiç danışmamışlar.

Sayfayı hazırlayan arkadaşlar da belli ki bu çelişkiye öfkelenmişler.

Yavuz Baydar bu fotomontajı eleştiriyordu.

Haklı.

Fotoğrafı ben de hoş bulmadım.

Baydar, ‘‘Siz o heykele konu olan insanın kim olduğunu biliyor musunuz’’ diyerek hikáyesini anlattı.

Dikilen heykelin üzerinde ‘‘Komitas’’ ismi yer alıyor.

Ben bilmiyordum. Komitas, Ermeni kültürünün en büyük müzisyenlerinden biriymiş.

Baydar, ‘‘Bizim Dede Efendi'miz veya Itri'miz diyebilirsiniz’’ diyor.

Çok acıklı bir hikáyesi var.

Kütahya'da doğmuş. 11 yaşında annesini ve babasını kaybetmiş.

1896-99 yılları arasında Berlin'de Wagner'in kurduğu konservatuvarda eğitim görmüş.

Bartok'tan önce Anadolu'yu köy köy gezerek binlerce Ermeni şarkısını derlemiş.

HALİDE EDİP KURTARMIŞ

1911 yılında İzmir Kilisesi'nde Kuzan Korosu'nu kurmuş.

1912 yılında en büyük eserini yayınlamış. Bugün bütün dünyadaki Ermeni kiliselerinde çalınan Divine Liturgy'yi (Pazar Ayini) polifonik tarza uyarlamış.

Bu eser yüzünden ‘‘Komitas makamı’’ diye bir makam bile doğmuş.

1912-15 yılları arasında Türk Ocakları'nda müzik dersleri vermiş.

O yıllardan sonra hayatındaki dram başlamış.

İttihatçılar, 24 Nisan 1915 günü İstanbul'da 234 Ermeni aydınını tutuklayıp Çankırı'da bir kampa götürmüş.

Komitas da bunlar arasındaymış. Bazı kaynaklara göre Çankırı'da çok zulüm görmüş ve büyük bir travma yaşamış.

Oraya götürüldüğünü öğrenen arkadaşı Halide Edip, dönemin ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau'yla temasa geçerek, onu kamptan kurtarmış.

Önce Ankara'ya götürmüşler. Daha sonra İstanbul'a getirilip La Paix Hastanesi'ne yatırılmış.

Geçirdiği depresyonu atlatamayınca yine Halide Edip'in yardımıyla Paris'e gönderilmiş.

Orada 20 yıl boyunca bir hastane odasında kalmış.

Hayatının geri kalan bölümünde hiçbir eser verememiş.

Hikáyesi gerçekten acıklı.

HESAPLAŞMA

Yavuz Baydar, ‘‘Ben her zaman Talat ve arkadaşlarının bu kararlarının ve yaptıklarının cesur biçimde ele alınıp, bunların dönemiyle hesaplaşmanın gereğine inandım’’ diyor.

Baydar, Talat Paşa ve dönemin öteki sorumlularını Türk tarihinin Pol Pot'ları, Beria'ları, Stalin'leri olarak değerlendiriyor ve cümlesini şöyle tamamlıyor:

‘‘Bu dönem sorumlularıyla postmortem (ölümleri sonrası) hesaplaşmanın bu belayı başımızdan savmak için elzem olduğunu düşünüyorum.’’

Buraya kadar güzel. Her ülkenin, hele hele imparatorluk mirası devralmış her ülkenin geçmişinde övünülmeyecek acı olaylar meydana gelmiş olabilir.

Fransızların da vardır, Rusların da, Almanların da, Türkiye'nin de vardır.

Ne var ki, herkesin samimi olarak şu soruya da cevap vermesi gerekmez mi?

Evet, Stalin, Beria, Pol Pot tarihin karanlık simalarıdır.

Ama Fransız Parlamentosu şimdiye kadar bütün bir Rusya'yı ve Rus halkını soykırım suçlusu ilan eden bir kanunu oylamaya kalkışmadı.

NEDEN TÜRKİYE

Öyleyse neden Türkiye? Neden Osmanlı dönemi ile faturasını kendi kesmiş bir cumhuriyet?

O Avrupa bu sorunun samimi bir cevabını verebilseydi, inanın o fotomontajı yayınlamış olmaktan çok, ama çok daha fazla rahatsız olurduk.

Yazarın Tüm Yazıları