Ertuğrul Özkök: Hayra alamet gelişmeler

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Geçen cumartesi gecesi Kanal 7 televizyonunda ilginç bir açık oturum vardı. Ahmet Hakan'ın yönettiği açık oturuma, ‘‘İslami basının’’ önde gelen üç gazetesinin genel yayın yönetmenleri ile yazarları katıldı.

Söz konusu gazeteler Zaman, Yeni Şafak ve Akit'ti.

NEDEN YAZMADINIZ

Bu açık oturum bende şu izlenimi yarattı:

Hizbullah vahşeti, İslami basında da belli bir travma yaratmış.

Oturumu yöneten Ahmet Hakan, o gece gerçekten iyi bir gazetecilik yaptı.

Ekran başında benim de aklıma gelen soruların çoğunu sordu.

Cevap alamadığı sorular üzerinde ısrarcı oldu, derinlemesine gitti.

Mesela şu soru gerçekten önemliydi:

‘‘Madem Hizbullah örgütünün varlığından haberdardınız, neden bunu daha önce yazmadınız?’’

Soru haklıydı. Çünkü bugün çıkıp, ‘‘Bu örgütün varlığı önceden de biliniyordu’’ diyenler, o günlerde bu konuda tek satır yazı yazmadılar.

İlk turda bu soruya çok açık bir cevap gelmedi.

Bunun üzerine Ahmet Hakan şu can alıcı soruyu sordu:

‘‘Acaba bir güvenlik endişeniz mi vardı?’’

Soru biraz üstü kapalı ve nazik sorulmuştu.

Ama masanın etrafındaki herkes bunun şu anlama geldiğini biliyordu:

‘‘Korktuğunuz için mi yazamadınız?’’

Bu soruya en açık cevabı galiba Abdurrahman Dilipak verdi.

Yanılmıyorsam şu anlama gelen bir şey söyledi:

‘‘Bizim yazı yazdığımız gazeteler, İslami duyarlılığı daha fazla yansıtan yayın organları. Dolayısıyla o çevreler (Hizbullah) bizim yazdıklarımıza daha fazla tepki gösteriyor. Dolayısıyla bir güvenlik endişesi söz konusu olabilir.’’

EVET KORKUYORUZ

Bu sözleri tırnak içinde aktarıyorum. Ancak önüme henüz deşifre metin gelmedi. Dolayısıyla cümleler tıpatıp aynı olmayabilir.

Ama bu konuşmadan çıkan anlam açıktır.

Bu çevrenin yazarları, mümkün olabilecek açıklıkla ‘‘Evet korkuyoruz’’ diyorlar.

Korkmaları da gayet doğal.

Üstelik bu terör teşkilatı, daha çok o çevreler üzerine yönelmiş durumda.

Mesele bu noktaya geldiyse, terör amacına ulaşıyor demektir.

Öyleyse bu ülkede, samimi olarak demokrasi isteyen herkesin oturup bir durum muhasebesi yapması gerekiyor demektir.

İslami kesimde bu muhasebenin ilk sonuçları görülmeye başladı.

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Fehmi Koru, ‘‘O insanlar bizim aramızdan çıktı’’ diyerek ilk teşhisini yapıyor ve ‘‘Bu gerçekle yüzleşmek gerektiğini’’ söylüyor.

Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, ertesi günkü yazısında Fehmi Koru'ya katıldığını açık bir dille yazıyor.

Bu kanadın en radikal gazetesi olarak bilinen Akit'in yazarı Abdurrahman Dilipak bir adım ileri giderek, ‘‘İslami kesimlerin bu vahşete karşı tepkilerini koymaları gerektiğini’’ yazdı.

ÇARK ETMEK Mİ

O gece Yeni Şafak yazarı Ahmet Taşgetiren de benzer bir yaklaşım içindeydi.

Bu sözler, söz konusu yazarların görüşlerinden vazgeçtiği anlamına mı geliyor?

Hayır...

Zaten vazgeçmeleri de gerekmiyor.

Önemli olan, bir cinayet şebekesine karşı tavır almak ve onun için ‘‘hafifletici nedenler’’ aramaktan veya bunu saptırmaktan vazgeçmektir.

Veya Kutan'ın ‘‘Suni gündem’’ nitelemesindeki vahim yanlışa düşmemektir.

Türkiye, ‘‘Marksist’’ terörü yaşadı. ‘‘Ülkücü’’ terörü yaşadı.

Şimdi de ‘‘İslamcı’’ terörü yaşıyor.

Bunların her biri içinde devletin şu veya bu sorumsuz provokatörü de bulunabilir.

Ama neticede o terörün taşıyıcısı, bir ideoloji veya inanç adına hareket eden kişi ve örgütler oluyor.

Sol bu illetinden kurtuldu. Milliyetçi kanat da içindeki, hem siyasi hem de ‘‘mafya’’ teröristini temizledi.

ECEVİT FARK ETTİ

Şimdi İslami kesimin de aynı şeyi yapması gerekiyor.

O nedenle bu kesimdeki, bize göre normal ama kendi kesimlerine göre şimdilik ‘‘cesur’’ gibi görünen bu vaziyet alışlarını desteklemek gerekiyor.

Bunu ilk fark eden de Başbakan Ecevit oldu.

Ecevit dün grup konuşmasında, ‘‘Böyle bir muhasebenin başlamış olması hayra alamettir’’ diyor.

Umarım Türk düşünce hayatının her kesiminde böyle bir muhasebe başlar ve daha önemlisi bu tutum, ‘‘sürekli’’ hale gelir.

Yazarın Tüm Yazıları