Ertuğrul Özkök: Halka açık ilk MGK toplantısı

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

BANA göre, Genelkurmay Başkanlığı'nın önceki gün yaptığı açıklama ile ‘‘Kürt hakları’’ meselesi resmen tartışmaya açılmıştır.

Şimdi önce çok önemli üç sorunun cevabını verelim.

Bir...

Askerler bu konuda görüş açıklayamaz mı?

Cevap: Elbette açıklayabilir. Türkiye Cumhuriyeti'nin en şerefli mücadelelerinden birini onlar verip, kazanmıştır.

ASKER SÖYLEYEMEZ Mİ

Bu konuda görüş açıklamaları kadar doğal bir şey olamaz.

İki...

Bu açıklamanın zamanlaması iyi olmuş mudur?

Cevap: Kesinlikle hayır. Avrupa Birliği'nin en önemli toplantılarından birine katılan bir başbakanın, orada gazetecilere ‘‘Önce metni bir göreyim, ondan sonra görüş açıklarım’’ demesi, sadece onun için değil, hepimiz için ayıp olmuştur.

Üç...

Bu konuda son sözü kim söyleyecektir?

Cevap: Elbette Türkiye Büyük Millet Meclisi.

Bu tartışmaya dünden itibaren Cumhurbaşkanı da katıldı.

Bu konuda görüş bildirenlere bakıyorum:

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit, Genelkurmay Başkanlığı, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun.

Dikkat ediniz, bu kişilerin hepsi Milli Güvenlik Kurulu'nda ya üye, ya da başka bir formül altında girebilen kişiler.

Şimdi her biri görüşlerini kamuoyuna açıklıyor.

Yani bir anlamda bir MGK toplantısı ilk defa kamuoyu önünde yapılıyor.

Bu, Türkiye açısından son derece sağlıklı ve olumlu bir gelişmedir.

Şimdi gelelim bu ‘‘kültürel haklar’’ meselesine.

KÜLTÜR TABUSU

Türk aydınının bir kesiminde haklar meselesi, mutlaka verilmesi gerekli bir ‘‘hak manzumesi’’ olarak kabul ediliyor.

Ve bu haklar, demokrasi açısından bir nevi ‘‘tabu’’ olarak görülüyor.

Yani bu konuda bir çekince bildirmek bile ‘‘anti demokratik’’ kabul ediliyor.

Ama isterseniz gelin şu soruyu eldivensiz, tabusuz bir tartışalım.

Etnik bir meselede, kültürel hakların verilmesi, sorunu çözüyor mu?

Ben bu soruya cevap vermeden önce geçen hafta yaşadığım bir olayı aktarmak istiyorum.

İSPANYOL GAZETECİ

Önceki pazartesi günü Berlin'de Dünya Yayıncılar Birliği'nin Yönetim Kurulu toplantısına katıldım.

Gazetemizin sahibi Aydın Doğan, Yönetim Kurulu'nun üyesi.

Ancak ben de oy hakkım olmadan toplantılara katılabiliyorum.

Yönetim Kurulu'nun son toplantısında İspanya'nın önde gelen gazetelerinden birinin genel yayın yönetmeni ilginç bir konuşma yaptı.

Konu ‘‘Basın özgürlüğü’’ydü.

İspanyol gazeteci sözüne şöyle başladı:

‘‘Benim ülkem Avrupa Birliği üyesidir. Ama burada ilan ediyorum ki, benim ülkemde basın özgürlüğü tehdit altındadır.’’

Tabii bir Avrupa Birliği ülkesinde basın özgürlüğünün tehdit altında bulunduğunun söylenmesi şaşırtıcıydı.

Ama arkasından gelen sözler işin aslını açıklıyordu:

‘‘Ben ve birçok gazeteci bugün korumalarla gezmek zorundayız. Can güvenliğimizi ancak zırhlı arabalarla sağlayabiliyoruz.’’

Basın özgürlüğüne tehdit, devletten gelmiyordu.

Tam aksine, özgürlük için savaştığını iddia eden Bask örgütlerinden geliyordu.

Son zamanlarda Bask bölgesinde ılımlı Bask aydınlarına, sanatçılarına, gazetecilerine yönelik ağır baskılar var. ETA bu insanları ölümle tehdit ediyor ve onların bir bölümü de ülkeyi terk etmeye hazırlanıyor.

İspanya, kendi içindeki Bask'lılara, ‘‘özerkliğe’’ varan bütün hakları verdi.

Ama iş orada durmuyor.

Hakların ve özgürlüklerin verildiği yerde silahların susacağına inanılıyordu.

Olmadı.

Ben başından beri şunu diyorum.

ÖZGÜR TARTIŞMA

Amaç herkesin eşit ve mutlu birer vatandaş olarak bir arada yaşamasını sağlamaksa, ayırıcı değil birleştirici çabalar üzerinde daha fazla emek sarf etmek gerekir.

Türkiye kendi ‘‘Kürt’’ meselesini tartışırken, kendini Türk olarak tarif edenlerin de, Kürt olarak tarif edenlerin de, mümkün olan en samimi ve en özgür biçimde bunu tartışması gerekir.

PKK'nın dayattığı çerçevede değil...

Yazarın Tüm Yazıları