Ertuğrul Özkök: Bir medya filozofu anlatıyor

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Yüzünden nur akan, beyaz sakallı bir insan. Başının etrafından neredeyse nur saçıyor. Kareli gömleği, lastik askılı pantolonuyla oturmuş, aşağı doğru uzattığı dizlerinin üzerinde bir kitap duruyor.

* * *

Kendisini uzun süredir görmüyordum.

Kabahat bende, uzun süredir aramamışım.

Çok şey kaybetmişim.

Dünkü Hürriyet'in pazar ekinde Zeynep Güven'in onunla yaptığı mülakatı okuyunca, ‘‘Ben ne kadar vefasız bir insanım’’ diye düşündüm.

Bir gazeteci değil, bir ‘‘medya filozofu’’ konuşuyor.

Kendinden emin, komplekssiz, ‘‘Ah bizim zamanımızda böyle miydi’’ türünden nostalji girdaplarına düşmemiş bir basın filozofu.

Kafasında her şey yerine oturmuş.

Geçmişin güzellikleri de, bugünün başarıları da yerinde.

Ne geçmişe, ne bugüne torpil var.

Ne geçmişe, ne bugüne haksızlık.

Her şey yerli yerinde...

Tecrübe ve yaşanmışlık, kendine güvenle birleşince ortaya ne çıkarsa, o çıkmış.

Evet sevgili oyucular, Sadun Tanju konuşuyor. Mesleğimizin değerli bir büyüğü.

Dikkatle okumamız, dikkatle bir yere not etmemiz gereken bir büyüğümüz.

* * *

Eski gazeteci ile bugünkünü karşılaştırıyor:

‘‘O zaman gazeteciler daha bireyseldi. Globallaşen dünya diyoruz. Dünya bir bütüne giderken eski derebeylikleri sürdürmek mümkün değil. Bugünün gazetecileri sisteme bağımlı. Daha hoşgörülü, müzakereci, uzlaşmacı olmak durumundasınız.’’

Dikkat edin, ne eskiye çamur, ne yeniye hakkı olmayan bir noktalı virgül var.

Gazetecilerin hediye alması, yaşadıklarını, gezdiklerini, gördüklerini yazması...

Sadun Tanju geçmişte bir margarin fabrikasının açılışı dolayısıyla aldıkları bir paket yağdan başlarına gelen şeyleri gülerek anlattıktan sonra neler diyor:

‘‘Dünya nimetleri bu kadar açıktayken insanları onların cazibesinden uzak tutabilmek kolay değil. Hediyeler, skandallar her yerde oluyor. Belki de yeni bir ahlak düzeni oluşuyor. Zaman zaman eleştirilecek konular oluyor, ama bunlar olağan gibi geliyor bana. Bunca yıl mesleğin içinde olduktan sonra, gazeteciliği idealize etmekten yana değilim. Günün birinde yanlışların farkına varılır. Yine de şunu unutmamak lazım. Görevimiz doğruyu aktarmak, kendi gerçeğimizi, doğrumuzu başkalarına kabul ettirmek değil.’’

* * *

Bir filozof ne yapar?

Yargılamaz. Sadece kendi durduğu noktayı, kendi duruşunu anlatır.

Belki başkaları onu yargılar.

Ama geride dürüst, pürüzsüz, lekesiz bir mazisi varsa, o filozofun duruşunu ciddiye almak gerekir.

Ben çok ciddiye aldım.

Sadun Tanju sadece mesleğimiz hakkında konuşmuyor.

Hayatın kendisini de anlatıyor.

Cümlelerini aynen aktarmaktan başka takadim yok. Olamaz da:

‘‘Yaşadığımız dünyada insanları mutsuz edecek ya da mutluluğun peşinden habire koşturacak o kadar çok sebep var ki. Hiç anlayışsız değilim onlara karşı. Yine de söylemek isterim, sade fakat iyi yetişmiş insanlar haline gelebilseydik çok daha mutlu olurduk. Cumhuriyet idaresinin en başarısız kaldığı yerlerden biri eğitim. İnsanca yaşamanın basit formülleri varken bir sürü ayrıntı ile ilgilendirdik insanları. Oysa sade ama kaliteli bir yaşama yönlendirebilirdik.’’

* * *

Uzun süredir görmemiştim.

Sadun Ağabey sakal bırakmış.

Ona çok yakışmış. Yüzünün her çizgisi huzur içinde olduğunu yazıyor.

Bir meslek filozofu gibi anlatıyor:

‘‘Hayatımın en uzun tatilindeyim’’ diyor.

Yine de tatilde olmadığı belli.

Düşünüyor.

Hatırlıyor.

Sadun Ağabey'i epeydir görmemiştim. Dün okuyunca benim için güzel bir sürpriz oldu.

Onu çok özlediğimi hissettim...



Yazarın Tüm Yazıları