Erkeğin ev halleri (2)

Erkeğin “ev halleri”ne bugün de devam ediyoruz...

Şimdi normal koşullarda bir erkeğin temiz olmasını, mislerrr gibi kokmasını, saçının başının düzgün görünmesini istiyor ve öyle olmayanlara şöyle bir burun kıvırarak bakıyoruz ya. “Bakım” konusunun da bir sınırı var ama arkadaş.
Misal, tırnakları benden daha güzel erkekten şöyle bir çekinirim.
Bir erkek “Manikürümü eksik etmem, favori bölgesinde milimetrik çalışma yaparım, pis sakalımı maske gibi görünecek şekilde inceltir, şekil veririm” diyorsa şöyle bir kanım çekiliverir.
Şimdi pejmürde olacak değilsin lakin sevgilinden/karından daha bakımlı olma be metroseksüel. Yani ol da, çok belli etme bari.
Erkeğin “ev halleri”nden bahsederken “Yemek yapan erkek” profiline de uğramadan geçmek olmaz. Bir kere, erkeğin yemek yapması kesinlikle seksi bir hadise.
Hele ki lezzetli yapıyor, bu işi kıvırıyorsa, bir kadını yüzde yüz etkilemeyi başarır.
Bu konuda ispat istiyorsanız aşçılığı meslek edinmiş erkeklere sorun, onlar da aynısını diyecektir.
Ha, bir erkeğin yemek yapmaktan hoşlanması ve aşçılığa heveslenmesi, bu işi kıvırdığı anlamına gelmez elbette.
Doğaçlama yemek yapmaya kalkarak bir saatlik sürecin sonunda köpek maması kıvamında bir bulamaç elde etmiş bir erkeğin hali nicedir mesela. Bir de yemeğine laf ettirmemek için onu afiyetle, adeta bir Jamie Oliver mimikleriyle yemiyor mu? Hastasıyım.
Niyedir bilmem, erkekler, yemek konusunda bir türlü kitaba uymazlar. En olmayacak malzemeleri bir arada kullanmaya bayılırlar.
Pilav mı yaptı? “Limon kabuğu rendesi yakışır” der.
Köfte mi yaptı? “Harcın içine mercimek katma fikri” makul gelebilir.
Örnek bol. Hiç unutmam, bir vakit babam bizi ?niyeyse- yeşil pilavla beslemesi gerektiğini düşünüyor, haftada 3 öğün bu “leziz” gıdayı önümüze koyuyordu.
Hâlâ o rengi nasıl elde ettiğini keşfedebilmiş değilim. Çimen yeşili pilav mı olurmuş arkadaş.
Tabii bir de erkek yemek yaptıktan sonra o mutfağın hali vardır ki, eve hırsız girse daha kolay toplarsınız. Etrafta soğan kabukları, domates, naylon poşetler ve bilumum kirli bulaşıktan oluşan bir kolaj bırakır. Neymiş? Yemek yapmış.

“Leblebi” meselesi...

Şimdi tabii yemek yapan erkek”ten “her şeyi düşünen erkek”e geçiş yapmak lazım.
“Her şeyi düşünen erkek” derken, aslında o Ediz Hun’umsu “eski zaman erkeği”nden bahsetmekle birlikte, meseleyi günümüze uyarladığımızda bu tür erkeği “her şeyi düşünen erkek” olarak tanımlamak icap ediyor. Hani kapı açmak, ceket tutmak gibi nazik hareketleri silah zoruyla yapmayan, hem kendi, hem hayatı paylaştığı kişinin hayatının her noktasına hakim...
Mesela hamile karısı oturma odası takımı beklerken işyerinden telefonla nakliyatçı adamlarla konuşarak santim santim takımın yerleşeceği yeri tarif ederek karısına iş bırakmayan bir adam alkışın en büyüğünü hak eder mi? Eder.
Tabii enteresan bir dünyada yaşıyoruz artık, bir kadın karşısındakinin biraz düşünceli olmasını bekleyince genellikle “talepkâr” olarak değerlendiriliyor.
Size bir şey söyleyeyim mi? İlişkilerde, artık karşısındakinin kendini tatmin etmediğini söyleyen kadınların çoğu, “hayatı tek elle çekip çevirme becerisi yok” ortak cümlesinde buluşuyor. Yani burada mesele “beni omuzlarında taşısın” değil. Kadınlar, hayatlarını paylaşacakları adamın “her koşulda kuvvetli kalan, çelik iradeli” olduğunu hissetme ihtiyacı duyuyor. Bir sıkıntıları olduğunda “kapı gibi” bir adamın hayatlarında olduğunu bilmek istiyor.
Yani aslında kadınlar akıllarından “leb”i geçirirken leblebiyi anlamakla kalmayıp, koşup getiren erkek istiyor... İşin özeti budur.
Bu duygu eksik kaldığında, bakın söylüyorum, ilişkide yüzde yüz arıza çıkıyor.
Yazarın Tüm Yazıları