Eriştiğimiz eğitim düzeyi

SON iki haftadır ülkemizdeki eğitimin kalitesi ve ailelerin okul seçimi konularındaki bazı gözlemlerimi sizlerle paylaştım. İki alanda da karnemiz iyi değil. Doğal olarak, sonuçlar da çok iç açıcı olmuyor.

Sorun, devlet ya da özel okullara göre nitelik değiştirmiyor. Ortalamada, devlet ya da özel okullar arasında ne kalite açısından ne de eğitim sistemi açısından zaten önemli bir fark görünmüyor. Tüm ülke için eğitim ikinci plana atılmış durumda. Adına eğitim denilen süreç üniversite giriş sınavlarında iyi bir üniversiteye girebilecek puan almaya odaklanmış gibi görünüyor.

Üniversite giriş sınavı öğrencilerin eğitim düzeyini ölçmüyor. Neyi ölçtüğü ise çok açık değildir.

SONUÇLAR

Geçen yıl bin küsur liseyi birincilikle bitiren öğrenciler üniversite seçimlerini yanlış yaptıkları için hiçbir üniversiteye giremediler
. Doğru seçim yapmış olsalardı, birçoğu bugün üniversite öğrencisi olacaktı. Bu çocukların elinden tutan yok mu? Acaba bu çocuklar hangi ölçüte göre okul birincisi oldular?

Üniversite ya da lise sınavlarına giren öğrencilerden hatırı sayılır bir bölümü hiçbir soruya doğru cevap veremiyorlar. Bu çocuklar on bir yıllık eğitim sürecinde hiçbir şey öğrenememişler mi? Sınav, bu çocukların öğrendikleri hiçbir şeyi sormamış mı?

Uluslararası alanda yapılan matematik yarışmalarında çocuklarımızın başarısı hiç de övünülecek bir noktada değildir. Halbuki, lise düzeyinde çocuklarımıza mühendislik düzeyinde matematik öğretmeye çalışıyoruz. Biz mi öğretemiyoruz? Çocuklar mı öğrenemiyorlar? Yoksa, gereksiz şeyler mi öğretiyoruz?

Özel ve Anadolu Liseleri’ne giriş sınavlarında başarı oranı özel ya da devlet okullarından mezun olan öğrenciler arasında fazla değişmiyor. Sonuçlar, özel ya da devlet okullarından mezun olanların bu sınavlardaki başarı olasılığının aynı olduğunu gösteriyor. O halde, onca para verip aileler çocuklarını neden özel okula göndermek istiyorlar?

Başarı olasılığını artıran unsur "okula değil, dershaneye gönder" mantığı ile özetlenmektedir. Bir şekilde üniversiteye girebilen öğrencilerin iş piyasasına girdiğindeki performansı eğitim düzeyini sorgulatacak bir başka boyuttur. Bu konudaki yaklaşımımız "çocuk bir üniversiteye gitsin de nereye giderse gitsin" anlayışıyla özetlenebilir.

Üniversite çok farklı bir eğitim kurumudur. Her şehirde bir üniversite olsun diye üniversite açılmamalıdır. İki bina, üç hoca, birkaç toplama kitapla üniversite olmaz. Olursa, bugün yaşadıklarımızı yaşamak şaşırtıcı olmaz.

Yeni üniversite mezunu yirmi kişi alacak bir kuruma 3,000 kişi müracaat etmektedir. Bunların 2,900 kişisi kağıt üzerinde elenmektedir. Yüz kişiye sınav yapılmaktadır. Kırk kişi mülakata çağrılmaktadır. Yirmi kişi işe alınmaktadır. İşe alınanların on tanesinden pişman olunmaktadır. Üniversitelerimizin önemli bir bölümünde eğitim değil, diploma verilmektedir.

DİPLOMA İTİBARI

Masa başı sohbetlerde Türkiye’nin eğitilmiş iş gücü açısından zengin bir ülke olduğu söylenir
. Bu yargı doğru değildir. Türkiye "yanlış eğitilmiş işgücü" açısından zengindir.

İşe uygun eleman arandığında sıkıntı vardır. O nedenle Türkiye’de "iş üzerinde eğitim" çok önemli bir hale gelmiştir. Ciddi şirketler eğitime çok ciddi paralar harcamaya başlamışlardır.

Genç nüfus içinde işsizlik çok fazladır. Bugünkü haliyle eğitim işsizliğin ilacı olmaktan uzaktır. "Üniversite mezunu" damgası eski itibarını yitirmiştir. Lise açma mantığı ile açılan yeni üniversiteler çocuklarımıza çok büyük haksızlık olmaya başlamışlardır. Bu anlamda, eğitim de siyasallaştırılmıştır.
Yazarın Tüm Yazıları