Ergenekon gerekçeli kararının önsözü

Güncelleme Tarihi:

Ergenekon gerekçeli kararının önsözü
Oluşturulma Tarihi: Nisan 03, 2014 12:31

Ergenekon Davası gerekçeli kararının önsözünde şu ifadeler yer aldı:

Haberin Devamı

Genel Olarak:
Bu “ Önsöz” b ölümünde y argılama s üreci v e d osya h akkında g enel b azı b ilgiler
verilecektir. Bunun yanında, gerekçeli kararımızın sistematiği konusunda,-öncelikle
savunma tarafı ve temyiz merciine, ayrıca özellikle hukuk camiasına ve ilgililere- yararlı
olacak bazı açıklamalar da yapılacaktır.
20 Ekim 2008’ de duruşmaları başlayan Ergenekon Silahlı Terör Örgütü Davası 5 Ağustos
2013’ te sona ermiştir.
Bu yargılama sonunda, Ergenekon diye bir örgüt olduğu, bu örgütün yapısı, eylemleri ve
belgeleri dikkate alındığında mevcut yasalara göre silahlı bir terör örgütü özelliği taşıdığı,
bu silahlı terör örgütünün bir derin devlet yani Gladyo/Kontrgerilla yapılanmasına karşılık
geldiği ve esas olarak Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yasadışı olarak oluşturulup faaliyet
gösterdiği, mensupları arasında asker-sivil toplumun her kesim ve statüsünden insanların
bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Toplumda geçmişten bu yana Ergenekon ismi dahil değişik isimlerle bilinen, kabul edilen
ve eylemleri şikayet edilen “derin devlet yapılanması” hakkında ilk kez bir yargı kararı
verilmiştir.
Yapılan yargılamada sanıklar hakkında, gerek Ergenekon Terör Örgütü üyeliği, gerekse
işledikleri sair suçları nedeniyle cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Sanıkların işlediği
sabit görülen sair suçların en önemlisi, “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen
engellemeye teşebbüs etme (hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men
etme)” suçudur.
Mahkememizde karara bağlanan davada, Ergenekon Terör Örgütü’ nün özellikle Bülent
Ecevit başbakanlığındaki 57. Hükümeti ve Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan
Başbakanlıklarındaki 58. ve 59. hükümetleri hedef alan faaliyetlerini yoğunlaştırdığı
anlaşılmaktadır1.
Türkiye’de adi suçlar hakkında toplumun genel bir bilgisi, algısı ve kültürü söz
konusuyken, özellikle yasama ve yürütme organı aleyhine işlenen suçlar hakkında aynı
şeyin söylenmesi mümkün değildir. Çünkü bugüne kadar maalesef bu tür suçlar
yargılama konusu yapılamadığından, toplumsal algı şekillenmemiştir. Bu yüzden
kamuoyunun bir kısmının bu suçlara neden ağırlaştırılmış müebbet hapis öngörüldüğü
1 Sanıkların, -1980 öncesi ve 1990’ lı yıllarda gerçekleşen bazı yasadışı olayları ve faili meçhul cinayetleri kast ederek- “neden
geçmişteki olayları da yargılamıyorsunuz” gibi itirazlarının pratikte bir yeri yoktur. Öncelikle mahkeme önüne gelen davadaki
eylemleri yargılar. Bunun yanında çok uzun süre önceki olayların davaya konu edilmesinin zorluğu da bir başka gerçektir.
“Madem geçmişi yargılamıyorsunuz, şimdiyi nasıl yargılarsınız” şeklindeki bir yaklaşımın da hukuki ve vicdani bir dayanağı yoktur.
Eski tarihli olaylar da bir mahkemenin önüne getirilirse elbette ki bakılacaktır. Bu konuda toplumsal bir sorumluluk söz
konusudur.
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
konusu hakkında yeteli bilgiye sahipi olmadığı görülmektedir. Oysa, sosyo-psikoljik bir
gerçekliktir ki, adi suçların tavan yaptığı dönemler hükümetlerin faaliyetlerinin
durdurulduğu ve/veya engellendiği “askeri darbe öncesi - sırası ve sonrası”
dönemlerdir. Bu süreçte, cinayet, gasp, hırsızlık, dolandırıcılık, ırza müteallik eylemler,
rüşvet, zimmet gibi adi nitelikli suçlar toplumda yaygınlaşır ve bunaltıcı hale gelir,
ardından insanlar bu dönemin sona ermesi için silahlı güçlerin yapacağı her türlü
müdahale için tepkisiz ve hazır olduğunda ise, artık hükümetler bu gücün telkin,
yönlendirme, istek, baskı ve talimatlarına açık hale gelir. Demokrasiyle uyumlu olmayan
bir rejimi ortaya koyan ve demokrasiyi işlevsiz kılan veya ortadan kaldıran bu tür
müdahaleler2 birçok temel insan hakları ihlalleri doğmasına neden olur. Böyle bir
dönemde hukukun üstünlüğü ilkesi göz ardı edilir, insanlar hiçbir hukuki kurala
dayanmaksızın soruşturulur, göz altına alınır, işkencelere maruz kalır, tutuklanır,
kurdurulan hukukilikten uzak yargı mercilerince idam dahil bir çok sıra dışı cezalara
çaptırılır3. D aha t ahrip e dici v e b üyük h ırsızlıklar, zimmetler, gasplar, cinayetler
görülmeye başlanır. Bu periyotta toplum sindirilmiş ve yargı işlevsiz bırakılmış olduğu için
silahlı güçler ile destekçilerinin oluşturduğu gücü elinde bulundurun azınlık, ülke
kaynaklarını kendi menfaatleri için kullanır, haksız makam ve mal gaspları gerçekleşir,
birçok suç teşkil eden eylemler işler, kendilerinin soruşturulamaması için tedbirler alır.
Nihayetinde ülkenin en az bir 20 yılı heba edilmiş olur. Bunu yapanların hesap vermesi
için ortaya konan çabaların demokratik gelişime katkısı yadsınamaz ise de, mağdurlar
açısından, geciken adalet ne kadar adalet olacaksa o kadar anlam ifade eder.
Yapılan savunmalarda, Ergenekon Terör Örgütü’ nün faaliyetlerinden dolayı sanıkların
suçlandıkları hususu görmezden gelinerek, Türk ordusuna büyük bir buhtan yapıldığı iddia
edilmiş ve sanki Türkiye’de hiç darbe olmamış ve hükümetlerin görevi sekteye
uğratılmamış gibi bir yaklaşım sergilenmiştir. Oysa ülkeyi darbeye götüren süreçte
gelişen acılarla dolu olaylar ve bu olayların ardından gerçekleşen müdahalelerin izleri hala
tam olarak silinememiştir. Bu gerçekliği kim görmezden gelebilir. Buna karşın sanıkların
özellikle belli bir kısmının gerek telefon konuşmalarında, gerek yazılarında ve gerekse
savunmalarında 1960 askeri darbesini, bir devrim olarak değerlendirdikleri, bu tür bir
müdahalenin gerçekleşmesini açıkça ifade ettikleri, ordu millet el ele bir araya gelmesiyle
ordunun gidişata dur demesi gerektiğinden bahsettikleri görülmüştür. Bunun yanında
Ergenekon Terör Örgütü’ nün gerek yönetici ve gerekse üye konumundaki hemen hemen
tüm mensupları ülkede bir askeri müdahale veya darbe ortamının oluşmasını istemekte,
hatta memleketin kurtuluşu için bunun olmazsa olmaz olduğunu düşünmekte ve
yaptıklarını bir Kuva-yı Milliye Harekatı olarak değerlendirmektedirler. Dosyada bu tür
yüzlerce delil mevcuttur. Sanıklar bu kastlarını, hem nefret ve şiddet içeren söylemleri
hem de eylemleriyle açıkça ortaya koymaktadırlar. Hatta bazı sanıklar söz konusu bu
yöndeki isteğin “düşünce ve ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini
belirtmişlerdir. Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ifade ve örgütlenme özgürlüğünün
şiddete ve nefrete çağrı olarak kullanılması durumunu korumamış ve hatta değil şiddete
çağrıyı, ifadeler şiddete çağrı içermese dahi, yapılmış bir terör eylemini doğru bulmayı
ifade etmenin de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir.
2 Savcı Doğan Öz kontrgerilla ile ilgili raporunu (Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit bu raporun kendisine ulaştığını teyit
etmektedir) hazırladıktan kısa bir süre sonra öldürülmüştür. Bu cinayet, Bakanlar Kurulu’nun TBMM tarafından da onaylanan
26.12.1978 gün ve 7/16947 Sayılı Sıkıyönetim Kararına göre sıkıyönetimin ilanına sebep olan suçlar arasında sayılmıştır.
Dosyamızda ki Ergenekon Terör Örgütü tarafından işlenen Danıştay cinayeti ile ulaşılmak istenen amaçta budur.
3 1960 askeri darbesi sonrası herhangi bir yargılama yapılmaksızın Genelkurmay başkanı dahil 235 General ve 4171 Subay ve
Astsubay Türk Silahlı Kuvvetleri’ nden ihraç edilmiştir. Bunun yanında darbe sonrası oluşturulan heyetin baktığı davada 395’ i
milletvekili olmak üzere 591 kişi yargılanmış, 151 kişinin idamına (Cumhurbaşkanı dahil) ve 31 kişinin müebbet hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiş ve bir başbakan ile iki bakanının idam kararının infazı yerine getirilmiştir.
2
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
Kanun koyucu, gerek dünya gerek ülke tecrübeleriyle sabit böyle bir ortamın doğmasına
fırsat vermemek için, bu suçun ihlal ettiği hukuki yararın önemini dikkate alarak, bu tür
eylemler için en ağır yaptırımı uygun görmüştür. Bu ülkemizde olduğu gibi demokrasinin
geçerli olduğu devletlerde de böyledir4. TCK 311. ve 312. maddeler incelendiğinde, bu
suçların bir tehlike suçu olarak kabul edildikleri ve teşebbüsün tamamlanmış suç gibi
cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. Kanun, cebir ve şiddet kullanarak yasama ve yürütmenin
sadece “ortadan kaldırılmasına teşebbüs edilmesi” ni değil, bunun yanında bu organların
“görevlerini yapmasını tamamen veya kısmen engellemeye teşebbüs edilmesi” ni dahi
aynı şekilde cezalandırmaktadır. Yani bir anlamda kanun koyucu bu suçu işlemeye
niyetlenenlere, “kanunun caydırıcı olması” ilkesi gereği bir ikazda bulunmakta ve suçun
oluşumu için “cebir ve şiddet kullanarak TBMM veya Hükümetin görevlerini kısmen
yapmasını engellemeye teşebbüs edilmesi” nin bile suç için yeterli olacağını
belirtmektedir.
Dosyamız kapsamında bu suçun, yani darbeye teşebbüs suçunun gerek 765 sayılı TCK’
nın gerekse 5237 Sayılı TCK’ nın yürürlükte olduğu her iki dönemde de gerçekleştiği
kanaatine varılmıştır. “İlk dönem”de hükümetin başında olan Başbakan Bülent Ecevit’ i
başbakanlık görevinden el çekmeye zorlama ve AKP Hükümetine karşı Jandarma Genel
Komutanlığı bünyesinde yasadışı olarak oluşturulduğu anlaşılan Cumhuriyet Çalışma
Grubu’ nun faaliyetleri ve planlanıp yürürlüğe konulan Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven
darbe planları çerçevesinde hükümeti cebren ıskata veya vazife görmekten cebren men
etmeye teşebbüs edildiği görülmüştür. Bu dönemle ilgili birçok plan ve delilin ele
geçirilmesi yanında zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı’ nın tuttuğu günlüklerin 2003-
2004 yılına ait kısmı ile yine sanık Mustafa Balbay’ ın tuttuğu dijital not/günlük
mahiyetinde ki çalışmalar suç içeren eylemlerin anlaşılmasına katkıda bulunmuştur
Cumhuriyet Gazetesi’ ne bombalı saldırı ve Danıştay Hakimlerine karşı cinayet eylemi ile
başlayan “2. Dönem”de ise, bu eylemlerin hemen öncesinden kurulan nefret, şiddet ve
darbe söylemleri içeren ve yasadışına çıkan sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri ile AKP
Hükümetinin görevlerini engelleme yönünde etkinlikler gösteren Ergenekon Silahlı Terör
Örgütü’ nün kontrolündeki diğer bir kısım sivil toplum çalışmalarının yapıldığı
görülmüştür. Yapılan bu çalışmalar ile öncelikli olarak AKP orjinli birinin
Cumhurbaşkanlığı’ na seçtirilmemesi hedeflenmiştir. Yine Genelkurmay Başkanlığı Bilgi
Destek Dairesi’nde yoğunlaşan muvazzaf personel ve silsilede ki üstleri tarafından
hükümet aleyhine yasadışı planlar hazırlanmış, sahte isimlerle internet siteleri
kurdurularak buralarda hükümeti yıpratıcı psikolojik propaganda içerikli yayınlar yapılmış,
bunlarla hem toplumun tahrik olması hedeflenmiş, hem de AKP’ nin kapatılması sürecinde
deliller üretilmiştir. AKP Kapatma Davası sürecinde de bir kısım sanıkların aktif faaliyetleri
olmuştur. Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şubesi gizli bölmelerinden ele geçirilen
deliller arasında dosyamızda ki iddiaları doğrulayan önemli delillere ulaşılmıştır. Bu deliller
arasında özellikle “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” denilen AKP Hükümetine karşı
hazırlanan çalışmanın taslak çalışması “Proje” isimli çalışma, aralarında bazı dosya
sanıklarının da bulunduğu ordudan emekli olanlar ve bazı diğer sivil şahıslardan oluşan
gruplar ve görevlerini düzenleyen “Kitleşim” isimli belge önem arz etmektedir. Yine
Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek başkanlığı’ na ait Mahkememizce getirtilip incelen
bilgisayarlar içinde de AKP Hükümeti aleyhine ve Ergenekon Terör Örgüt’ ünü destekler
4 Örneğin Fransız Ceza Kanunu 412/1. maddesinde bu tür suçlar için; “Cumhuriyetin kurumlarını veya ülkenin toprak
bütünlüğünü tehlikeye sokabilecek şiddet içeren her türlü saldırı 30 yıl hapis ve 450.000 Euro para cezası ile cezalandırılır.
Eğer eylem kamu gücünü kullananlar tarafından işlenirse bu suç için verilecek ceza müebbet hapis ve 750.000 Euro para
cezasıdır” şeklinde bir düzenleme mevcuttur.
3
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
mahiyetinde çok sayıda belgeler elde edilmiştir. Bu belgeler incelendiğinde” İrtica İle
Mücadele Eylem Planı” içeriği ile birebir örtüşen birçok çalışmalara ulaşılmıştır. Tüm bu
süreçte Ergenekon Terör Örgüt’ ne ait muhtelif yerlere gizlenmiş nitelik ve nicelik olarak
vahamet arz eden silah, bomba, mühimmat ele geçirilmiş, Örgüt’ ün “Karargah Evleri”
ismi altında Türk Silahlı Kuvvetleri içinde örgütlendiği anlaşılmış, bazı sivil sanıkların Harp
Okulu’ nda okuyan askeri öğrencileri buralarda ki örgüt mensubu öğrenciler aracılığıyla
kazanma amaçlı çalışmalar yaptıkları ve bu öğrencileri üstlerine hatta o tarihteki mevcut
Genelkurmay başkanı aleyhine kışkırttıkları görülmüştür. Yine geçmişte devlet içindeki
derin yapıyla ilişkisi gündeme gelen ve çete lideri olmaktan mahkum olan dosyamız sanığı
emekli emniyet mensubu bir sanığın liderliğinde bazı suikast ve sabotaj planları yapıldığı,
bu eylemler için subay ve emniyet teşkilatındaki örgüt üyelerinden kadrolar
oluşturulduğu, bu kişilerin özellikle azınlık cemaat önderlerine ve alevi toplum
temsilcilerine karşı eylem hazırlıkları içine girdikleri anlaşılmıştır. Dosya genelinde
azınlıklara karşı sistematik olarak bir nefret söylemi geliştirildiği açıktır. Bu dönemde
gerçekleşen amaç suçlara yönelik daha birçok olay gerekçeli kararımızda ayrıntılı olarak
anlatılmıştır5.
Sanıkların sübuta eren örgüt üyeliği/yöneticiliği ve amaç suçlar dışındaki suçlarına
bakıldığında;
Bir kısım sanıkların sekiz yıldan on iki yıla ve/veya üç yıldan sekiz yıla kadar hapis
cezasını gerektiren, “devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin
yüzlerce bilgi ve belgeyi bulundurma/kullanma/temin etme ve yasaklanan bilgileri elde
etme” suçunu işledikleri
Bir kısım sanıkların altı aydan üç yıla kadar hapis cezasını gerektiren “hukuka aykırı
olarak kaydedilmiş binlerce kişisel verileri toplam sayısı binlerle ifade edilen kişisel verileri
bulundurdukları tespit edilmiştir.
Sanıklarda ele geçen silahlar ve mühimmat nitelik ve nicelik, yani hem sayı hem de
özellik olarak çok vahim niteliktedir. Kimisinin mevcut herhangi bir kaydı olmayan,
kimisinin ise kayıtlı oldukları yerde sarf edilmiş olarak gözüktüğü bu silah ve
mühimmatların toplumda kaos oluşturmaya ve faili meçhul cinayetlerde kullanılabilme
potansiyeline sahip oldukları ortadadır.
Dava sürecinde, dosyadaki delillerin benzer örgüt davalarında olmadığı kadar güçlü,
çeşitli ve çok olduğu görülmüştür. Örneğin, bu davadaki deliller ile benzer mahiyetli
Susurluk Davası’ nın delillerinin kıyaslanmasının dahi mümkün olmadığı anlaşılmaktadır6.
Bunun yanında yargılamanın her aşamasında mahkememiz yargılanan örgütün varlığını
çok açık ve net olarak devamlı gözlemlemiştir. Ergenekon Terör Örgütü’ nün kamuoyu
oluşturma gücü, Sanıklar arasındaki hem henüz haklarında dava açılmamışken hem de
5 Avrupa Birliği İlerleme Raporları’ nda, Ergenekon Davası’ na yer verilmiştir. Bu raporlarda özetle;
“..Suç örgütü olduğu iddia edilen Ergenekon adlı oluşuma ilişkin soruşturma ve birçok başka darbe planının araştırılması,
demokratik kurumların düzgün işleyişine ve hukukun üstünlüğüne duyulan güvenin güçlendirilmesi bakımından Türkiye için bir
fırsat olmayı sürdürmektedir…. Bu, Türkiye’de, bir darbe teşebbüsünü derinlemesine inceleyen ilk davadır ve demokratik
kurumları istikrarsızlaştırmayı amaçladığı iddia edilen bir suç örgütü hakkında yürütülen en geniş kapsamlı soruşturmadır…… Bu
dava, Türkiye için, demokratik kurumlarının düzgün işleyişine ve hukukun üstünlüğüne olan güveni güçlendirmek açısından bir
fırsattır….. Nisan ayındaki bir basın açıklaması sırasında Genelkurmay Başkanı, Ergenekon davası ve iddianamesi hakkında
yorumda bulunmuş, dolayısıyla yargıyı baskı altında bırakmıştır….. Askeri personelin, Ergenekon soruşturmasıyla ortaya çıkan
Hükümet karşıtı eylemlere katılmış olduğu iddiası kaygı uyandırmaktadır….. özellikle askeri mahkemelerin yargı yetkisinin
sınırlanması konusunda bir miktar ilerleme kaydedilmiştir” gibi önemli değerlendirmeler yapılmıştır.
6 Susurluk davası’ nın anlatıldığı bölümde bu hususa özel olarak yer verilmiştir. Bkz. “Susurluk Çetesi Ve Ergenekon Terör
Örgütü Arasındaki İrtibat” başlıklı bölüm.
4
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
dava açıldıktan sonraki dayanışma ve görünürde aralarında herhangi bir irtibat ve
tanışıklık olmayan sanıkların adeta gözü kapalı birbirlerini yargılama öncesi ve sırasında
savunmaları ve kefil olduklarını beyan etmeleri, özellikle kovuşturma aşamasında
birbirleri lehlerine beyanda bulunmaları ve birbirleri aleyhinde olan önceki ifadelerini
değiştirmeleri, daha sonra bu yeni ifadeleri kullanarak geçmişte verilen ve aleyhlerinde
olan ifadeleri tevil etmeleri ve düzeltmeleri, “burada yargılanan kişileri saygıyla
selamlıyorum, Cumhuriyet’ a bomba atanlar ve Danıştay’ a saldıranlar dışında buradaki
hiç kimsenin suçu yok7, herkes vatansever, sanıklar delikanlı çıktı, kimse aleyhte
konuşmadı vs” gibi sözleri devamlı dile getirmeleri, mahkeme hakimlerini ortak savunma
stratejisine uygun olarak gözü kapalı eleştirmeleri ve sıklıkla redd-i hakim talebinde
bulunmaları, aynı zamanda sistematik bir şekilde hakaret ve tehdit etmeleri, bazılarının
savunmalarında mahkemeye yansıtmaya çalıştıklarının aksine gözlemlenen yakın ve
samimi irtibatları, genel olarak birbirlerinin aleyhine beyanda bulunmaktan ısrarla
kaçınmaları, hatta çok açık bir şekilde kendilerinin aleyhinde bilgi ve belge yakalatan
veya konuşan sanıklar hakkında en küçük bir tepki göstermeyip, “yargılamanın sonunu
beklemek gerekir vs” şeklinde bir yaklaşım sergilemeleri8 gibi durumlar mahkememizin
gözlemlediği bu çeşit yüzlerce olguya sadece birkaç örnektir.
Sanıkların bazı eylemlerle ilişkisini ve örgüt üyesi konumlarını ortaya koyan onlarca
delilden birisi de telefon irtibatlarıdır. Gerek soruşturma aşamasında ve gerekse
yargılama aşamasında, -sanıkların kendi aralarındaki ve olaylarla ilgili irtibatını ortaya
koyan teknik delil mahiyetindeki- HTS dökümleri ve iletişim tespit tutanaklarından
yararlanılmıştır. Her sanığın bireysel hukuki durumlarının değerlendirildiği kısımlarda bu
delillere yer verilmiştir. Örgüt davalarında bir kısım sanıkların bağlı oldukları örgüt
dolayısıyla birbirleriyle tanışıyor oldukları bilinen bir gerçektir. Bu nedenle dosyamız bazı
sanıkları kendileriyle ilgili HTS dökümü ve iletişimin tespiti tutanakları karşısında
tanışıklıklarını açıklama konusunda çelişkiye düşmüşler ve/veya açıklayamamışlar, bu
kayıtlarla uyuşmayan beyanlarda bulunmuşlardır.
Ergenekon Terör Örgütü’ nün kendine özgü bir yapısı vardır. Bu örgüt, birbirlerini
tamamlayan ve destekleyen kompartımanları olan, ancak bu kompartımantasyon
/perdeleme sistemi gereği birimler arasında sınırlı bir iletişimin söz konusu olduğu, Türk
Silahlı Kuvvetleri’ nden iktibas edilen “bilmesi gereken” prensibi çerçevesinde örgüt
üyelerinin faaliyet gösterdikleri, herkesin kendi uzmanlık alanında örgüte katkı sağlayıp
örgütsel faaliyette bulunduğu bir yapılanmadır. Örgütün genel ve/veya güncel hedefleri
7 Kimi zaman sanıkların “buradaki herkes suçsuz, Alparslan Arslan hariç herkes suçsuz” gibi sözleri de olmuştur.” Sanıkların
özellikle Cumhuriyet Gazetesi’ ne bomba atan sanıkları ve sanık Alparslan Arslan’ ı rahatsız edici beyanda bulunmaktan
kaçındıkları, Osman Yıldırım dışında ki Cumhuriyet Gazetesi’ ne bomba atan diğer sanıklarla duruşma salonunda yakınlaştıkları
gözlemlenmiştir.
8 Örneğin Sanık İbrahim Şahin’ in gerek evinde ele geçen sabotaj - cinayet planları listesinde isimleri geçmesi nedeniyle ve
gerekse yaptığı telefon konuşmalarındaki beyanlarından dolayı aleyhlerinde hukuki durum oluşmasına sebep olduğu sanıklardan
hiç biri bu sanık hakkında cezai veya hukuki bir şikayette bulunmadıkları gibi, savunmaları sırasında da İbrahim Şahin’ i incitecek
düzeyde dahi bir beyan sarf etmemişlerdir.
Yine sanık Dursun Çiçek, kendi isim ve imzasının bulunduğu “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” nın fotokopisinin çıktığı ve daha
önce tanımadığını beyan ettiği Sanık Serdar Öztürk hakkında gerek o dönem ve gerekse yargılandığı süreci de kapsayan uzunca
bir dönemde herhangi bir aleyhte beyanda bulunmamış, Serdar Öztürk’ ün savunmasına itibar etmiştir. Oysa normal olarak sanık
dursun Çiçek’ in, bu belgenin fotokopisinin kendisinde çıktığı Serdar Öztürk hakkında bir hukuki süreç başlatması gerekirdi.
Buna ek olarak, Gölcük Donanma Komutanlığı, İstihbarat Şubesi zeminin altında gizlenmiş olarak herhangi bir emniyet
mensubunun katılmadığı aramada bulunan malzemeler arasında dosyamızdaki iddiaları teyit eden bilgi, belge ve delillere
ulaşılmıştır. ’Dosya kapsamına ve hayatın gerçeklerine göre bu delillerin bulunduğu bölüme, İstihbarat birimindeki askerlerin
dışında başka birilerinin girmesinin mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda sanıkların savunma stratejisi olarak geliştirdikleri
ortak mantığa göre, kendi aleyhlerinde olan bir kısım delilleri buradaki deliller arasına o bölümün sorumlusu olan kişilerin
koyması gerekir. Oysa sanıklardan hiçbiri Gölcük Donanma Komutanlığı’ nda bulunan bu malzemelerle ilgili açılan davadaki
sanıklar hakkında aleyhte tek bir beyanda dahi bulunmamışlardır.
5
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
doğrultusunda: bu yapılanmanın bir birimi; toplumun hazırlanması bakımından sivil
toplum örgütlerini harekete geçirmekte/yönlendirmekte, toplantı ve gösteriler
düzenlemekte/ düzenletmekte, bir birimi; cebir ve şiddet içeren eylem(ler) ile alakalı
planlar yapmakta, lojistik ve finansal destek sağlamakta, bir birimi; kendi üzerine düşen
cebir ve şiddet içeren eylem(ler)i organize etmekte, işlemekte/işletmekte, bir diğer
birimi; bu tür eylemlerden sonra özellikle basın kanalıyla dezenformasyon yapmakta, bir
kısmı bu eylemlerin rüzgarını arkasına alarak toplumsal katmanları harekete geçirip geniş
tabanlı organizasyonlar yapmaktadır. Sonuçta Ergenekon Terör Örgütü, dosyamız
kapsamında tüm bu birbirini tamamlayan eylemleriyle amaç suçların oluşması,
iddianamedeki ifadesiyle “darbeye zemin hazırlama9” yönünde faaliyet göstermektedir10.
Yapılan yargılamada bu örgütün çok karışık bir ilişkiler yumağına sahip olduğu
görülmüştür. Örgütün yargılanan ve mensuplarının cezalandırıldığı belli bir kısmı açığa
çıkarılmış ise de, bazı hücrelerine ulaşılamadığı görülmüştür. Yine Ergenekon Terör
Örgütü’ nün bazı birimleri ve uzantıları hakkında dosya kapsamına göre isabetli yorum
yapılabilmesi mümkün olsa da, bunlarla alakalı dosyada hukuki olarak yeterli delile
ulaşılamadığı ortadadır. Bu yüzden bunların ayrı bir soruşturma ile ortaya çıkarılmasının
mümkün ve gerekli olduğu düşünülmektedir.
Dosya kapsamı, yapılan yargılamada ulaşılan deliller ve mahkememizin gözlemi
Ergenekon Terör Örgütü’ nün “Psikolojik Harp(Harekat) ve Propaganda” tekniğini çok
etkili ve sistematik olarak kullandığını göstermektedir. Özellikle Genel Kurmay Başkanlığı
Bilgi destek Dairesi (Önce ki ismiyle “Psikolojik Harp Dairesi”)’ de çalışan bir kısım
sanıkların faaliyetleri buna güzel bir örnektir. Yine özellikle Sanık Doğu Perinçek11 ve
yakın çevresi bu tekniği en etkin kullanan12 Ergenekon Terör Örgütü üyeleri arasındadır.
Sanık Nusret Senem esas hakkında savunmasında psikolojik propaganda sanatını çok iyi
bildiğini ve uyguladığını ifade etmiştir. Sanık Durmuş Ali Özoğlu, Mustafa Özbek gibi sivil
sanıklardan ve Sanık Hurşit Tolon’ dan Genel Kurmay Başkanlığı’ na ait olduğu ilgili
kurumca belirtilen “PH(Psikolojik Harp)” isimli birçok Word dosyası ele geçmiştir.13
Gerekçeli kararımızda açıklanan sanıklar arasında ki ilişkiler ile muhtelif yer ve
zamanlarda ki açıklamalarının değerlendirilmesi ve anlaşılabilmesi bakımından ilgili
bölümlerde bu hususa özellikle yer verilmiş ve ayrıca delil klasörleri içinde bulunan
“Psikolojik Harekat(Harp) Sanatı” nı anlatan metinler müstakil bir başlık altında
özetlenerek bu konuda aydınlatıcı bilgiler verilmiştir. Sanıklar savunmalarında bu yöntemi
ustalıkla kullandıkları için, bu davada olayların yalnızca düz mantıkla değerlendirilmesi
eksik olur. Gerek sanıkların kişisel özellikleri, gerek örgütün girift yapısı ve gerekse örgüt
9 Bizde gerekçemizde zaman zaman bu tabirin kullanılmasını uygun gördük. Çünkü darbeye zemin/ortam hazırlama kavramı TCK
312. maddede ki suç tipini güzelce özetlemektedir. Çünkü teşebbüsün tamamlanmış suç gibi kabul edildiği bu maddede bir
tehlike suçu düzenlemesi söz konusudur. Devlet aleyhine cürümlerle ilgili referans eserlerin sahibi Prof.Dr. Çetin Özek yasama ve
yürütme organlarına karşı suçlardan bahsettiği yerde, teşebbüs ve tehlike suçu ile ilgili olarak; “Hareketin teşebbüs
durumunda cezalandırılabilmesi, onun tehlikeli olduğu düşüncesine ve hareketin belli bir neticeyi doğurmaya uygun(elverişli)
olması esasına dayanır. Teşebbüste, hele eksik teşebbüs halinde esas itibarıyla dış alemde vuku bulmuş bir netice mevcut
değildir. Sadece, cezalandırılan neticenin, yani dış alemdeki değişikliğin tahakkuk edebilmesi tehlikesinin mevcudiyeti,
tamamlanmamış fiilin cezalandırılabilmesi imkanını yaratmıştır. Teşebbüs edilen eylemin, yani dış alemdeki değişikliğin tahakkuk
edebilmesi tehlikesinin mevcut olması durumunda, söz konusu bu eylemin neticeyi doğurmaya elverişli olması gerekir. Ancak
uygunluk hareketin tehlikeliliği demek değildir. Zira hareketin bizatihi tehlikeli olmayıp tehlike neticesini yaratmaya da uygun
olması mümkündür” demektedir.
10 Ülkeyi askeri müdahalelere götüren ortamları ve askerler ile siviller arasında bu süreçteki ilişkiyi ortaya koyması bakımından,
bizzat kendinden örnekler verip özeleşti yaptığı kitaplarında yazar Hasan Cemal, bu konuda önemli saptamalarda bulunmuştur.
11 Sanık Doğu Perinçek’ te, “Özel Harp Daire Başkanlığı Propaganda ve Psikolojik Harp” başlıklı bir askeri metin bulunmuştur.
12 Bu konuda ayrıntılı değerlendirmeler gerekçeli kararımızda, hem sanık Doğu Perinçek ve ilgili sanıkların bireysel hukuki
durumlarının değerlendirildiği kısımlarda, hem de örgütün varlığının anlatıldığı, özellikle derin devlet-Susurluk çetesi ile ilgili
bölümlerde ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
13 Örneğin Sanık Oktay Yıldırım, özgeçmişinde psikolojik harekat ve yönlendirme seminerine katıldığını belirtmektedir.
6
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
belge içerikleri daha değişik mantık önermelerinin de katkısından yararlanarak konuların
ve sanıkların durumlarının değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır
Genelde tüm sanıkların hitap ve psikolojik propaganda yetenekleri bir hayli yüksek olduğu
ve yargılama sırasında bu özelliklerini etkin olarak kullandıkları gözlemlenmiştir. Sanık
profilinin etkinliği, çeşitliliği ve geçmişi ile dava konusu iddialar nedeniyle bu dava
kamuoyunda yoğun olarak tartışılmış, ilgili ilgisiz birçok kişinin yargılamayı etkilemeye
teşebbüs sayılabilecek sayısız açıklamaları olmuştur.
Derin devlet/Gladyo yapılanmasına Türkiye’ de “Ergenekon” ismi verilmiştir. Örgütün
ismi örgüt belgelerinde açıkça bu şekilde telaffuz edilmiştir. Derin Devlet yapılanması için
toplumda destek görecek bu ismin seçilmesi dahi başlı başına bir psikolojik harp çalışması
ürünüdür. Sanıklar da savunmalarında bu konuyu ustalıkla kullanmışlar ve Orta Asya
Türk Destanları arasında yer alan “Ergenekon Destanı” nı sürekli istismar ederek
yargılama makamlarına ağır hakaret ve isnatlarda bulunmuşlardır. Oysa burada
eleştirilmesi gereken, derin devlet gibi hukuk dışı bu yapılanma için bu ismi uygun gören
mantıktır14.
Türk Gladyosu’ na “Ergenekon” ismi verildiğinin 1997 den itibaren gündemde olması,
köşe yazılarında ve kitaplarda işlenmesi, sanık Doğu Perinçek müdafi Av. Ceyhan
Mumcu’nun ifadesiyle bunu “Herkesin bildiği” nin beyan edilmesi, bazı sanıklardan ele
geçen belgelerde bu ismin geçmesi, örgüt belgelerinde açıkça derin yapılanmaya bu isim
verilmesi, s anık H üseyin Vural Vural’ d a k endi b eyanıyla d a s abit o lduğu ü zere
“Ergenakon Yemin Metni” ve “Ergenakon başlıklı Kimlik Kartları” nın ele geçmiş olması,
özellikle 1997 de Aydınlık dergisinde yayınlanan sanık Erol Mütercimler’ in röportajında ve
daha sonra sanık Doğu Perinçek ve grubunun organize ettiği Susurluk Konferansında Türk
Gladyosu’ nun bu isimle anılması, sanık Doğu Perinçek’ten ele geçen bir dijital belgede
“Uğur Mumcu’yu Çatlı, Yeşil Ergenekon yasallık dışılığı öldürtmüş” ifadelerinin
kullanılması, sanık Hikmet Çiçek’te çıkan bir belgede Özdemir Sabancı Cinayetinde
Ergenekon örgütlenmesinin rolü olduğuna dair tespitler bulunması ve Bozkurt teşkilatı
isimli diğer bir belgede “Ergenekon'un ilk adının Bozkurt teşkilatı olduğu” şeklinde
açıklamaların yer alması, Tuncay Güney’in mülakatında “Doğu Perinçek’e Ergenekon’u
sorduğumda, bunun askeriye içindeki bir örgütlenme olduğunu ve Nato tarafından Özel
Harp Dairesi’ne paralel olarak kurulduğunu söyledi” anlatımının bulunmasına karşılık,
birçok sanık ve özellikle sanık Doğu Perinçek’in savunmalarında iddianameye konu olan
örgüt için Ergenekon ismi kullanılmasını ağır bir şekilde eleştirmeleri, Türkiye’deki derin
devlet yapılanmasının ismi olarak belirlenen “Ergenekon” u özel olarak gündeme
getirmekten kaçınmaları, Can Dündar ve Celal Kazdağlı tarafından yazılan Ergenekon
isimli kitapla ilgili olarak 1 Nisan 2001 tarihinde Aydınlık dergisinde “Ergenekon
dedikodularının piyasaya sürüldüğü bir dönemde CIA’ya yakın çevrelerin yazdırdığı”
denilerek bu kitabın15 eleştirilmesi, sanıkların Ergenekon isminin gündeme getirildiği
yayın organları ve konferanslarla ilgili bir açıklama yapmayıp duruşmadaki
savunmalarında “Savcılar tarafından nasıl Ergenekon ismi kirletilir” şeklinde psikolojik
harp tekniği ürünü tepkiler ortaya koymaları Gladio’ nun Türkiye’deki örgütlenmesine
14 Örgütün bu ismi seçmesiyle ilgili olarak ilerleyen bölümlerde ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır. Sanık Hüseyin Vural Vural’ da
çıkan Ergenekon Yemin metni ve 1972 yılından kalma “Ergenakon” başlıklı kimlik kartları örgütün bu ismi çok önceden beri
kullandığını ortaya koymaktadır.
15 Oysa bu kitap Susurluk Kazası sonrası yazılan ve Susurluk Davası ve bu dava sanıklarının ilişkilerinide Ergenekon Örgütü
kapsamında analiz eden bir kitaptır.
7
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
verilen bu adın açığa çıkmasını engelleyici tavırlar içinde olduklarını açıkça
göstermektedir.
Ergenekon Terör Örgütü’ nün ismi çok uzun süredir kamuoyunun gündeminde olmasına,
Susurluk kazası sonrası bu örgüt hakkında üst düzey generallerin açık beyanlarına ve
dosyadaki benzeri somut olaylara rağmen özellikle Genel Kurmay Başkanlığı’ nın
“Ergenekon/derin devlet/kontrgerilla” konusunda hiçbir işlem yapmadığı anlaşılmıştır.
Mahkememizin ara kararlarına istinaden bu konuda devlet kurumları ve Genel Kurmay
Başkanlığı tarafından verilen cevaplar önemlidir.16
Kurum ve mensuplarıyla alakalı en küçük isnatları dahi araştıran ve soruşturan, yapısı
gereği buna yapması da gayet doğal olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ nin, üstdüzey
generallerin ağzından anlatılan ve ordu içindeki hiyerarşik yapı dışında illegal olarak
örgütlenip, birçok yasadışı icraatlar yaptığı belirtilen bir yapı hakkında herhangi bir işlem
yap(a)mamasının bir izahı olamaz. Bu durum açıkça Ergenekon Terör Örgütü’ nün gücünü
ve kendisiyle ilgili mensupları tarafından yapılan propagandanın ne kadar etkili sonuç
doğurduğunu gösteren dikkat çekici bir örnektir.
Ergenekon Terör Örgütü, özellikle Susurluk Kazası sonrası yapılan yargılamayı müteakip
1999-2000 yıllarında reorganize olma faaliyeti kapsamında örgüt temel
belgesini(Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim Ve Geliştirme Projesi İstanbul / 29
Ekim 1999” İsimli Belge) yeniden düzenlemiş ve oluşturulan Lobi Belgesi (Lobi Aralık
1999/İstanbul” İsimli Belge) doğrultusunda sivil unsurlarla irtibatı belli bir düzene
sokmuştur. Dosyada bu ana belgelerle paralel diğer birçok örgüt belgesi de mevcuttur.
Ergenekon belgesinin “Amaç” başlıklı bölümünün son cümlesindeki “Ergenekon’un gerçek
ve çağdaş anlamda ve organizasyonunun sağlanabilmesi için talep edilmesi halinde daha
birçok ayrıntılı etüt hazırlanması mümkündür” ifadesine dayanılarak ve bu iki ana belgede
belirtilen esasların ayrıntılı olarak ele alındığı etüt, analiz çalışması, eylem planı,
değerlendirme raporu ve araştırma metinleri gibi alt belgeler hazırlanmıştır. Ergenekon
Terör Örgütü ile ilgili olan örgüt belgeleri özel bir önem arz etmektedir. Örgüt bu
belgelerdeki ilkeler doğrultusunda örgüt faaliyetlerini sürdürmüştür. Örgütün felsefesi, iç
işleyişi, teşkilatlanması, PKK gibi terör örgütleriyle ilişkisi ve sair özellikleri bu belgeler
kapsamında daha iyi anlaşılmaktadır.
Tüm örgüt belge içerikleri incelendiğinde her yönüyle bir terör örgütü17 ile karşı karşıya
kalındığı açıkça görülmektedir. Örgüt belgelerinin ayrıntılı anlatıldığı bölümde bu husus
açıkça ortaya konulmuştur.
Ergenekon Silahlı Terör Örgütü Davası – İtalya’ daki Gladio Davası18 dışında- dünyada
bilinen diğer tüm davalarla hacim ve içerik olarak kıyaslanamayacak kadar devasa bir
özelliğe sahiptir. Bu davada, içlerinde Genelkurmay Başkanı, ordu komutanı gibi üstdüzey
askeri sanıklar olduğu gibi, siyasi parti yöneticiliği, avukatlık, gazetecilik, akademisyenlik,
taksicilik ve çaycılık gibi meslekleri icra eden toplumun hemen hemen her kesim ve
mesleğinden kişilerin de bulunduğu görülmektedir. Her ne kadar belli meslek ve siyasi
16 Bu konuda ayrıntılı değerlendirme , “Derin devlet/ Kontrgerilla yapılanması ile ilgili bilgilerin verildiği” bölümün, “2.Genel
Kurmay Başkanlığı ‘nın Bazı İddialara Karşında Ne Yaptığına Dair Verdiği Cevaplar Ve Gönderdiği Belgeler” başlığı altında
yapılmıştır.
17 Sanık Kemal Kerinçsiz ve Ahmet Hurşit Tolon soruşturma aşamasında, -kendilerini bu örgütten soyutlayarak ve böyle bir
örgütle irtibatları olamayacağını söyleyerek- bu belge içeriklerine göre tipik bir terör örgütünden bahsedildiğini ifade etmişlerdir.
18 Gerekçeli kararımızın derin devlet yapılanmaları hakkında genel bilgi verilen bölümünde bu dava hakkında da bazı istatistiki
veriler yer almıştır.
8
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
gruplara mensup bir kısım sanıklar icra ettikleri mesleki faaliyetleri ve AKP Hükümeti’ ne
muhalif kimlikleri dolayısıyla yargılandıklarını savunsalar da bunun doğru olmadığı
ortadadır. Çünkü yargılanan sanıklarından çok daha keskin muhalefet yapan gazeteciler
ve siyasiler dosyamız sanığı değillerdir. Mahkememiz verdiği kararında sanıkları mesleki
veya siyasi faaliyetlerinden dolayı değil, Ergenekon Terör Örgütü mensubu olarak
işledikleri eylemlerden dolayı cezalandırmıştır. Sanıklar birçok terör örgütünün yaptığı
gibi, “siyasal, basın ve örgütlenme özgürlükleri”ni Ergenekon Terör Örgütü’ nün amaçları
doğrultusunda kullanmışlardır. Bu konular gerekçemizin genel kısmında ve bireysel
durumlarının değerlendirildiği bölümde ayrıntılı olarak ele alınıp değerlendirilmiştir.
Sanıkların Ortak Savunma Stratejileri:
1.Bu davanın polis içindeki bir çetenin tertibi olduğu ve MİT ile bir kısım mensuplarının
oyunlarıyla başlatıldığını devamlı tekrarlama,
Bu bağlamda aramalarda çıkan aleyhteki delillerin hiç birini kabul etmeyip, polisin
koyduğunu ifade etme,
İkrar mahiyetindeki beyanların kasıtlı olarak polis tarafından yazıldığını söyleme.
2.Her türlü suçlamayı devamlı olarak reddetme, suç unsuru içeren açık telefon
konuşmalarında şaka yaptıkları veya öyle demek istemediklerini savunma, soruşturma
makamlarının müdafii refakatında aldığı ifadelerden aleyhe olanları kabul etmeme.
3.Ergenekon diye bir örgütün olduğu iddiasının doğru olmadığını ısrarla ifade etme,
Yargılananların büyük çoğunluğunun vatansever ve masum olduklarını yineleme.
4.”Tuncay Güney gibi güvenilmez kişinin beyanları dosyadan çıkarıldığında aleyhte hiçbir
şey kalmıyor” beyanını sıklıkla işleme.
5.Hakkında dava açılan asker kişilerin ne ile suçlandığını göz ardı ederek, Türk Silahlı
Kuvvetlerini’ nin suç örgütü kabul edildiğini iddia etme,
TSK ile kendilerini özdeşleştirerek avantajlı durum elde etme.
6.AKP muhalifi olduklarından dolayı yargılandıklarını savunmaları
Bu temel savunma stratejisi kısaca ele alınacak olursa;
• Sanıkların yukarıda değinilen ortak savunma stratejilerini ısrarlı olarak
sürdürdükleri görülmüştür. Aslında bu durum örgütlü suçların yargılamasında
sıklıkla rastlanılan bir durumdur. Böyle bir yöntem her ne kadar bizzat sanıkları
motive etse ve kamuoyunda belli bir dönem etki oluştursa da, dosya ve içindeki
delillere hakim olan yargılama heyetleri için ne kadar anlam ifade etmesi
gerekiyorsa o kadar dikkate alınmaktadır.
• Öncelikle bu davanın soruşturması Ümraniye’ de bir gecekonduda bulunan
bombalarla başlamıştır. Bombaların bulunma süreci sanıkların sığındığı polis tertibi
savunmasını tamamıyla boşa çıkaracak özelliktedir. Çünkü bombalarla ilgili ilk
ihbar19 ses kayıtlarıyla da sabit olduğu üzere Trabzon İl Jandarma Alay
Komutanlığı’ na yapılmıştır. Bu ihbarı alan Trabzon’ da ki Jandarma birimleri, ihbar
19 Bu ihbarın faili sanık Ali Yiğit” n babasıdır. İhbar ses kaydı duruşmada dinletilmiştir.
9
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
içeriğini yine bir Jandarma birimine, yani İstanbul il Jandarma Alay Komutanlığı’
na bildirmiştir. İstanbul’ da ki bu Jandarma birimi de kendisine iletilen ihbarı
İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ ne bildirmiş, bunun üzerine Ümraniye
Savcılığı aracılığıyla alınan arama iznine istinaden Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğü ve Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğü birimlerince yapılan aramada
bomba bulunması üzerine, olay Beşiktaş’ taki CMK 250. madde ile yetkili
Başsavcıvekilliği’ ne intikal ettirilmiştir. Yani olaya ilk olarak vakıf olan birimler
emniyet değil Jandarma birimleridir. Yine daha sonraki aşamada da olaya vakıf
olan TEM Şube Müdürlüğü, yerel emniyet ve yerel başsavcılık birimleridir. Son
aşamada Özel Yetki Başsavcılık olay hakkında bilgi sahibi olabilmiştir. Ancak
sanıklar tüm bu safahatı göz ardı ederek soruşturmayı derinleştiren, dava açan ve
davaya bakan makamlara yönelik yıpratıcı ve sindirici psikolojik propaganda
içerikli bir savunma geliştirmişlerdir.
Sanıklar aramalarda ele geçen aleyhte delillerin polis tarafından koyulduğu gibi
soyut iddiada bulunmuş iseler de, dosya kapsamında bunu doğrulayacak en küçük
bir delile rastlanmamıştır.
Bunun yanında bir çok sanıkla ilgili ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda ve
incelenen dijital unsurlarda herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı çokça ifade
edilmiştir.
• Bilindiği gibi bu davada ki en önemli eylemlerden biri Danıştay saldırısını
gerçekleştiren sanık Alparslan Arslan’ ın eylemidir. Sanıklarda yapılan aramalarda
ele geçen dijital ve yazılı hiçbir belgede sanık Alparslan Arslan’ ın işlediği bu
eylemle, sanıkların arasında bağı gösterecek bir belge ele geçmemiştir. Bir an için
sanıkların kolluk birimlerine yönelttikleri “polis yerleştirdi” şeklinde ki isnadın
geçerli olduğu bir an için düşünüldüğünde, söz konusu polislerin böyle bir olayın
yazılı delili olabilecek uydurma bir belgeyi de sanıkların eşyaları arasına koymaları
beklenirdi. Ancak böyle bir şey söz konusu olmamıştır. Yine sanıklar kendileriyle
ilgili yapılan aramalarda belge yerleştirme iddiasının en azından daha makul
karşılanabileceği yerlerde niçin aleyhte hiçbir şey bulunamadığını da kendi
mantıklarına göre izah edememektedirler.
• Soruşturmada ki kendi beyanları içinde aleyhlerine olanları, polisin, savcının ve
hatta hakimin yazdığı/yazdırdığı iddiasının hukuki hiçbir geçerliği olmadığı gibi, bu
gibi bir savunmanın da olumsuz değerlendirileceği ortadadır. Yargıtay içtihatları da
bu doğrultudadır. Sanıkların aşamalardaki tüm ifadelerinin müdafileri huzurunda
alındığı göz önünde bulundurulduğunda soyut bir iddiadan öteye geçmeyen bu tür
isnatların hukuki bir geçerliği yoktur.
• Gerçekte herhangi bir örgütsel ilişkisi bulunmayan bir sanıktan suçlandığı örgütle
ilgili olarak beklenen hayatın olağan akışına uygun tavır ve söylem; iddia edilen
örgütle ilişkisi olmadığı ve bu örgütün varlığı ve yokluğuyla ilgili kararın yargılama
makamları tarafından verileceğidir. Ancak sanıkların çoğu, “mahkemede
yargılananların hemen hemen hepsinin suçsuz olduğu”20, ”sanıkları saygıla
selamladıkları”, vatansever insanların burada yargılandığı gibi bayanlarda
bulunmuşlar, “Ergenekon diye bir örgütün bulunmadığı” yönünde bir savunma
20 Sanıklar kimi zaman buradakilerin hiçbir suçu yoktur demişler , genellikle de “Cumhuriyet Gazetesi’ ni bombalayanlar ve
Danıştay’ a saldıranlar hariç” buradaki hiç kimsenin suçu yoktur şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
10
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
yapmışlardır. Bu tür davaların sanıklarının ortak söylemlerinden birisi de,”
Vatansever oldukları, her şeyi vatan için yaptıklarıdır”. Devlet aleyhine işlenen
cürümlerle ilgili referans eserlerin müellifi Prof. Dr. Çetin Özek bu konudaki
tahlillerinden birisinde, yerinde bir tespitle “bu tür suçları işleyen kişilerin
kendilerini gerçekte bir suç işlemiş olarak kabul etmediklerini düşündüklerini” ifade
eder.
• Bu bağlamda eski Genelkurmay Başkanı sanık Mehmet İlker Başbuğ’ un durumu
ön plana çıkmaktadır. Sanıklar tarafından “Bir genelkurmay başkanından nasıl
terörist olur” söylemleriyle oluşturulan bir algı söz konusu olmuştur.
• Öncelikle ifade etmek gerekir ki, “terörist” kelimesi hukuki değil, basın yayın
organlarının kullanmayı tercih ettiği siyasi bir kavramdır. Hukukta ise terör suçlusu
kavramı tercih edilir. Terörle Mücadele Yasası kapsamında “terör örgütü” olarak
değerlendirilen suç örgütlerinin mensuplarının belirli eylemleri de terör suçu
sayılmaktadır. B u k apsamda y asa k oyucu D evlet a leyhine işlenen T CK 3 09, 3 11,
312 gibi maddelerdeki suçları Terör Suçu olarak kabul etmektedir. Anayasal
düzene, Yasama Organı ve Yürütme Organına karşı işlenen bu tür suçların gerek
işleniş biçimi ve gerekse vahim sonuçları dikkate alınarak doktrinde, yazılı hukukta
ve uygulamada bunlar terör suçları arasında yer almaktadır.
İkinci olarak gerek teoride ve gerekse pratikte herkesin, her türlü suçun sanığı
olması mümkündür. Terör suçları siyasi içeriği de olan suçlardır. Bu yüzden
yukarıda da değinildiği üzere bu suçun failleri işledikleri eylemleri suç kapsamında
kabul etmezler. Bu suçların hemen hemen tüm sanıklarının sahip olduğu ortak
düşünce, “işledikleri eylemlerin insanlık, vatan ve memleket için” faydalı olduğu
yönündedir. Bu yüzden bu suçların sanıkları kendilerini bir terör suçlusu
saymazlar.
Dosyamız özelinde ise, Genel Kurmay Başkanı’ nın bir altı statüde bulunan
Jandarma Genel Komutanı (E) Orgeneral Şener Eruygur, yine iki altı statüde
bulunan Birinci Ordu Komutanı (E) Orgeneral Hurşit Tolon, Genelkurmay ikinci
başkanı Orgeneral Hasan Iğsız, Generaller Nusret Taşdeler, Mehmet Eröz, Veli
Küçük ve daha bazı alt rütbe mensubu komutanlarda sanık İlker Başbuğ ile aynı
cezaya çarptırılmışlardır. Yukarıda belirtilen algı referans alınarak bir sonuç
çıkarılması gerekirse, o zaman hiçbir üst düzey generalin veya diğer askeri
kişilerin cezalandırılmaması gerekirdi.
Bunun yanında bir genelkurmay başkanının bu tür bir örgütün içinde olabileceği
algısı ilk olarak mahkememizdeki yargılama ile de oluşmuş değildir. Sanık Erol
Mütercimler 1997 yılında, emekli general ve amiraller Memduh Ünlütürk, Kemal
Kayacan21 ve isimleri zikredilmeyen bir kısım üst düzey generalin “Ergenekon
Örgütü içinde Genelkurmay Başkanlarının da olduğunu, bu örgüte mensup
olmayan Genel Kurmay Başkanlarının da örgüte rağmen hareket edemediğini”
anlattıklarından bahsetmektedir. Genelkurmay Başkanlığı tarafından ara
kararlarımıza verilen cevaplarda Memduh Ünlütürk ve Kemal Kayacan’ ın beyanları
konusunda herhangi bir adli veya idari tahkikatın yapılmadığı ve kamuoyunda
21 Bu iki general de daha bu beyanatlarından kısa bir süre sonra cinayete kurban gitmişlerdir.
11
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
gündeme gelen bu iddialarla ilgili olarak herhangi bir tekzipte bulunulmadığı
bildirilmiştir.
“Genelkurmay Başkanından terörist mi olurmuş” söylemi bir başka açıdan da
çelişki içermektedir. Çünkü bir mahkeme eğer böyle bir kişinin hiyerarşik olarak
altındaki kişilere aynı eylem dolayısıyla ceza vermişse, “yasalar önünde herkes
eşittir” ilkesi gereği bu kişilerin eylemlerinin ortağı olan komutana da ceza vermesi
kaçınılmazdır.
• “Tuncay Güney’ in mülakatı dışında sanıkların aleyhine bir delil yoktur. O
beyanları çıkarırsanız dava çöker” şeklinde ki ortak savunma stratejisi ise tam
anlamıyla bir psikolojik harp uygulamasıdır. Öncelikle Tuncay Güney ile 2001
yılında İstanbul Emniyeti’ nde yapılan mülakat metni, dosyada bulunan sanıkların
aleyhinde olan yüzlerce yazılı evraktan sadece birisidir. Sadece bu mülakat hiçbir
sanığın suçunun sübutunda belirleyici olmamıştır, olamazda. Bunun yanında 2001
yılında bir adi suçtan dolayı gözaltına alınan Tuncay Güney ve sanık Ümit
Oğuztan’ ın ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda Ergenekon Terör Örgütü’ nü
ilgilendiren, daha sonraki aramalarda dosyamız sanıklarından da çıkan birçok
örgüt belgesi ve örgüte dair bilgiyi içeren evrak ele geçmiştir. Ayrıca bu
soruşturma sürecindeki bir takım olaylar ve Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ ın
savcılık ve mahkeme beyanlarında da dava dosyamıza dair bilgiler bulunmaktadır.
Bunun dışında gerek mülakatı yapan polis müdürlerince ve gerekse sanık Ümit
Oğuztan tarafından içeriği doğrulanan kendisiyle yapılan mülakat metninde de
Ergenekon Terör Örgütü ve bir kısım üyeleriyle ilgili birçok beyanlar mevcuttur.
• Sanıkların yargılanan bir kısım asker sanıklardan dolayı “TSK’ nin yargılandığı”
yönündeki beyanları ise bir savunma taktiğinden ibarettir. Bu tür söylemler hem
suçun şahsiliği prensibiyle bağdaşmamaktadır. Her kurum içinde yasadışı eylemi
olan kişiler bulunacağı gibi TSK mensupları arasında da suça karışanlar olabilir.
Geçmişte olmuştur. Gelecekte de olması muhtemeldir.
Gerekçeli Karar İçeriği ve Sistematiği:
Türk Yargı tarihinde Ergenekon Silahlı Terör Örgütü davasının birçok bakımdan çok
önemli bir yeri vardır. Bunlar genel olarak sıralanacak olursa;
1. Derin Devlet/Kontrgerilla/Gladyo/Süper NATO isimleriyle anılan “Derin Yapı” ilk kez
yargı önüne çıkarılmıştır. Bu fırsat hakkıyla değerlendirilebilirse ülkenin demokratikleşme
serüvenine büyük katkısı olacaktır. Hiç kimsenin bugüne kadar varlığından şüphe
duymadığı, hatta bu örgütün Türkiye’de ki isminin Ergenekon olduğu belirttikleri, fakat
hiçbir zaman yargılanamayan bu örgüt ilk kez yargı önüne getirilmiştir. Örgüte bugüne
kadar hesap sorulamaması bile bu örgütün gücünü ortaya koymaktadır.
Susurluk Davası’ nda bir hücresine ulaşılabilen, ancak o zaman ki şartlar ve delil durumu
gereği ancak 14 kişinin, sadece çıkar amaçlı suç örgütü kapsamında yargılanabildiği derin
yapı, 2008 ‘de başlayan yargılamayla daha bütüncül ele alınarak yargılanmıştır.
Ergenekon Terör Örgütü davasında, aynı zamanda Susurluk Davası’ nın da hükümlüsü
olan dosyamız sanıklarının, dosyamızın diğer sanıklarıyla girift irtibatı “Susurluk Kazası
ve Sonrası Süreci” nin anlatıldığı bölümde ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
12
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
2.Bu yapının tespit edilebilen örgütsel yapısı ve belli bir düzende hazırlanmış örgüt
belgeleri ilk kez resmi olarak ortaya konmuş ve yargılamaya konu edilmiştir.
Örgüt belgeleri açısından “Ergenekon Terör Örgütü”, en fazla belgesinin ele geçirilip,
yargılamaya konu edildiği bir örgüttür. Gerekçeli kararımızda bu örgüt belgelerinin hangi
sanıklardan çıktığı, içerdiği yasadışı unsurlar, hazırlanış süreçleri, aralarındaki ilişki,
kimler tarafından nasıl hazırlandıkları gibi hususlar “Örgüt Belgeleri” nin anlatıldığı
müstakil bölümde yer almıştır
3.Sadece tetikçiler veya alt tabaka örgüt üyeleri değil, onları yönlendiren ve yönetenler
de yargılanmış ve cezalandırılmışlardır.
Her kesimden kimsenin dile getirdiği “yargılamalarda niçin kullanılanlara ulaşılıyor,
kullananlara ulaşılamıyor” haklı itirazı bu yargılamada büyük ölçüde giderilmiştir. Öyle ki
Mahkememiz uygulamaları ve ara kararları ile özellikle bu konuya yoğunlaşmış ve takdir
ettiği cezalarda bu hususu özellikle dikkate almıştır.
4. Bu yargılamada ön plana çıkan en önemli hususlardan biri, soruşturmaların kural
olarak delilden sanığa ulaşılması usulü ile yürütülmesidir. Mahkememizin olayların
kronolojik seyrini anlattığı; dava sanıklarının soruşturmaya nasıl ve niçin dahil edildikleri
ve bazı soruşturma işlemlerinin özetlendiği bölümde bu husus açıklıkla ortaya
konulmuştur.
5.Mahkememizin yaklaşık 5 yıl süren kesintisiz yargılaması dünya tarihinde bugüne kadar
eşine rastlanması mümkün olmayan bir gözlem olanağı sağlamış ve yüz yüze yargılama
ilkesinden beklenen maslahat tam olarak gerçekleşmiştir. Mahkeme heyeti yargıladığı
sanıkları her yönüyle gözlemlemiş, dosyada ki deliller karşısında ki tavır ve söylemlerini
yakinen değerlendirmiştir. Haftanın 4 günü, çoğu gün resmi mesai saatlerinin üzerinde bir
süre içinde yapılan 620 duruşma boyunca sanıkların suçlamalar karşısında yaptıkları
savunmaların isnatları hangi ölçüde karşıladığı, savunmalarındaki mesajları, birbirleri
hakkındaki beyanları, ortak hareketleri, yargılama sırasında ki örgütsel dayanışma ve
tavırları ve benzeri gibi gözlemlenen birçok husus vicdani kanaatın oluşmasına katkı
sağlamıştır.
6.Bir derin devlet yapılanmasının yargılandığı davamızda olması beklenen bir dirençle
karşılaşılmıştır. Dava sanıkları tarafından yargılanan örgütün özelliklerine uygun olarak
psikolojik harp tekniklerinin her türlüsü kullanılmıştır. Sanıklar savunmalarında Mahkeme
Heyeti’ ni etkilemekten daha çok, kamuoyunu etkilemeyi kendilerine amaç olarak
seçmişlerdir. Her davada görülebilecek hatalar büyütülmüş, aleyhteki önemli deliller
özenle gündemden kaçırılmıştır. Öncelikle davayla ilgili olumsuz birçok algı oluşturulup
bunların devamlı tekrar edilmesi sonucu kamuoyunun algılar üzerinden konuşmasını
sağlamak hedeflenmiştir. Bunda başarılı da olunmuştur. Televizyonlardaki tartışma
programlarında dosyayı iyi bilen, neresini gündeme getirip neresinden bahsetmemesi
gerektiğinin farkında olan sanık müdafileri karşısında, dosya hakkında derinlemesine bilgi
sahibi olmaları mümkün olmayan konuşmacılar çıkmıştır. Adeta mahkeme dışında
mahkemeler oluşturulmuş ve yargılama mahkeme salonları dışında devam etmiştir. Oysa
kararı verecek kişiler yargılamayı beş yıldır devam ettiren, dosyayı gerek bir bütün olarak
ve gerekse sanıklar ölçeğinde en iyi bilebilecek durumda olan bağımsız ve tarafsız
13
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
yargıçlardır22. Ancak sanıklar hakkında karar verecek kişilerin hakimlik mesleği gereği
görüşlerini ancak verecekleri kararın gerekçesinde açıklayacak olmaları ve bununda belli
bir süreç gerektirmesi ise aşılması güç bir handikaptır.
Mahkeme heyetinin bu yargılamada sırtına çok ağır bir yük yüklenmiştir. Mahkeme
hakimleri hem bu derece ciddi iddiaları içeren yargılamayı kesintisiz olarak yapacak, hem
dosyayı inceleyecek, hem duruşmalara hazırlanacak, hem sanıkların taleplerini
karşılayacak, hem sanıklar, müdafileri ve etkiledikleri kamuoyunun bir kısmının gayri
hukuki ve insafsız propagandalarını göğüsleyip, kasıtlı olarak oluşturulmak istenen reddi
hakim sebeplerinin oluşmasına fırsat vermeyecek, hem moral ve motivasyonunu
kaybetmeden çalışacak ve hem “hakim hükmüyle konuşur” ilkesine sadık kalmaya özen
gösterecek, ama doğal olarak kasıtlı olarak oluşturulan ve olgularla örtüşmeyen algının
üstesinden gelmenin zorluğunu yaşayacak, hem dava dışı unsurların konjonkturel
lehe/aleyhe beyanlara karşı bir şey diyememenin sıkıntısını yaşayacaktır. Bütün bu
zorluklara rağmen yargılama usul kurallarına son derece dikkat edilerek ve titiz bir
çalışma sürdürülerek sonlandırılmıştır.
Sanıkların ve müdafilerinin duruşma içinde ve dışında yürüttükleri aşırı yıpratıcı psikolojik
propaganda faaliyetine rağmen yargılama olması gereken şekilde, tahriklere kapılmadan,
hakaret ve tehditlerden etkilenmeden yerine getirilmiştir. Sanıkların mahkemeyi yorma
ve bunaltma yönünde geliştirdikleri yoğun ortak tavır, hakimlik mesleğinin vakar ve
ciddiyeti ile savuşturulmuştur. Yargılamanın her aşamasında mahkeme hakimlerine (ve
savcılarına) yönelik sistematik ve gerekçeden yoksun bir çok redd-i hakim ve çekilme
talepleri, açık ve üstü kapalı tehditler, tahrik edici hakaretlerle ile ilgili hukuki olarak
gereği yerine getirilmiş ve sanıkların arzu ettikleri sonucun doğmasına fırsat
verilmemiştir.
Hakim ve savcılara yapılan hakaretler yanında, sanıklar, Cumhurbaşkanı, Başbakan,
Bakanlar ve yakınlarına da devamlı olarak hakaret ve tehditte bulunmuşlardır. Önceki
Genel Kurmay Başkanlarından Orgeneral(E) Hilmi Özkök hakkında da yoğun bir karalama
ve itibarsızlaştırma faaliyeti yürütmüşlerdir. Sanıkların bu tavırlarının dava öncesini de
kapsayacak şekilde olduğu ve yargılama sırasında da devam ettiği görülmüştür.
Sanıklar ve bir kısım müdafileri yargılamanın başından itibaren yaptıkları suç içeren bu
tür eylemler ile mahkemenin işleyişini engellemeye teşebbüs etmişler ve gelen seyircileri
tahrik etmişler, özellikle mahkemenin talepleri aldığı günlerde, yani sadece dinleme
konumunda olduğu zamanlarda, gelen seyircileri merkez alarak konuşmalar yapmışlardır.
Sanıkların bu kadar cüretkar tavırları dahi bir güce dayanarak hareket ettiklerini ve açık
kanuna aykırı hareketlerinin cezasız kalacağına inandıklarını çok iyi bir şekilde ortaya
koymaktadır.
7.Profesyonel meslek erbabı olması gereken bir kısım sanık müdafilerinin, kendilerini
duygusal ve düşünce olarak yakın gördükleri müvekkillerinin yerine koyarak avukatlık
etiğine aykırı hareketler sergiledikleri, suç oluşturacak eylemler icra ettikleri, bunda ısrar
22 Sanıkların ortak savunma stratejileri gereği, yargılama boyunca duruşma hakimlerini –kendilerine göre- mevcut iktidar
partisiyle ilişkilendirdikleri ve dünya görüşlerini devamlı olarak gündeme getirdikleri görülmüştür. Ancak göz ardı edilen nokta
gerek soruşturma aşamasında ve gerekse kovuşturma aşamasında mahkememiz kararları onlarca hakim tarafından da yapılan
itirazlar sonucu denetlenmiştir. Yani yargının kendi mekanizması içerisinde ki işleyiş her yönüyle gerçekleşmiştir. Yargılamada
görev alıp kararı veren hakimler bu iktidar döneminden çok önce göreve başladıkları gibi, 12 Eylül 2012’ den sonra oluşan HSYK
tarafından değil, daha önceki HSYK tarafından bu mahkemeye atanıp görevlendirilmişlerdir. Doğal hakim ilkesi tam olarak
sağlanmıştır. Hakimler yeterli mesleki tecrübeye fazlasıyla sahiptirler.(Bu açıklama sanıkların savunma mantığı dikkate alınarak
yapılan bir açıklamadır.)
14
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
ettikleri, sıklıkla mahkemeyi tanımadıklarını söyleyip, diğer meslektaşlarını tahrik ettikleri,
mahkeme heyeti ile ilgili olumlu yorum yapan meslektaşlarına sert tepki gösterip, bir
sonraki duruşmalara bu avukatların katılmamalarına neden oldukları gibi birçok hukuka
aykırı davranışları gözlemlenmiştir. Bununla ilgili olarak suç duyurusunda bulunulmuş ve
gerekli hukuki tedbirler alınmıştır.
Bu avukatlardan bir kısmı da duruşmada açıkça hiçbir maddi bedel almaksızın sanıkların
savunmalarını yaptıklarını ifade etmişlerdir.
8.Tüm y argılama s üreci g örsel v e s esli o larak kayıt a ltına a lınmış v e b unlar d aha s onra
yazılı hale getirilmiştir. Ceza Muhakemeleri Yasası’ nın öngördüğü bu yöntemle sanıkların
savunmalarını kesinti olmaksızın yapmalarına olanak sağlanmıştır. Bu yöntem sair
mahkemelerde yapılan yargılamalara göre dosyanın hacmini ciddi bir şekilde
artırmaktadır. Ancak savunma hakkı kapsamında bir sanığın kesintisiz, yani savunmasını
hakimin dikte ettirerek yazdırmadığı şekilde savunma yapmasının sanığa sağladığı
psikolojik yarar dikkate alındığından dolayı mahkememiz bu yöntemi yargılamanın
sonuna kadar devam ettirmiştir. Bu yöntemle bir sanığın yaptığı 1 saatlik savunma, diğer
yöntemle yapılan yarım iş günlük bir savunmaya karşılık gelmektedir. Gerekçede
sanıkların savunma süreleriyle ilgili mahkememizce yapılan istatistiki çalışmaya da yer
verilmiştir.(Bu konu gerekçeli karara dijital olarak eklenen “EKLER” isimli klasörde de
ayrıntılı olarak ortaya konulmuştur.)
Ancak yargılamada sırasında sanıkların kendileriyle alakalı iddiaları cevaplandırma
yanında dava dışı birçok beyanda bulunmaları ve kendilerine tanınan savunma hakkını
kötüye kullanmalarının davayı uzatıcı ve adil yargılamayı zedeleyici gibi sonuçlar
doğurması nedeniyle tanınan sınırsız savunma yapma süresi belli kriterlere bağlanmıştır.
9.Bu büyüklükteki bir dosyanın gerekçesi yazılırken bir taraftan bütünün anlaşılması ve
kavranılabilmesi bakımından tüm delillerin insicamlı olarak ortaya konması, bir taraftan
tekrardan kaçınılması, bir taraftan bireysel hukuki durumlar ile genel değerlendirmeler
arasında makul ve net bir köprü kurulabilmesi gibi zorluklarla karşılaşılmıştır.23
Dosyanın büyük hacmi karşısında savunmanın ve iddia makamının dosyadaki tüm
delillere ulaşabilmesi ve denetim mercilerinin sağlıklı bir inceleme yapabilmesi
bakımından dava delil klasörleri ve sonradan dosyaya giren tüm evrak titizlikle
okunabilir/taranablir pdf formatında dijital ortama aktarılmıştır. Gerek yazılı ve gerekse
dijital olan bütün dosyalar isim ve numara verilerek kolayca ulaşılabilir bir şekilde
arşivlenmiştir. Dosya arşiv sistematiğini gösteren ayrıntılı açıklama taraflara bildirilmiştir.
Gerekçeli kararımızda da bu konuya ayrı bir bölümde yer verilmiştir.
Gerekçeli kararımız, şimdiye kadar yargılama mercilerinin yaygın olarak kullanmadığı
“dipnot” sistemine özel bir önem verilerek kaleme alınmıştır. Bununla taraflara ve
denetim merciine gerekçede dayanılan değerlendirmelerin kaynağını rahatça görmeleri
imkanı sunulmuştur.
10.Sanıklardan ele geçen tüm dijital aygıt ve materyaller emanet memurluğundan
getirtilerek naip hakim incelemesi yapılmış ve belge içeriklerine doğrudan vakıf
olunmuştur.
23 Mahkememiz bu sıkıntıyı aşma yönünde büyük bir emek ve çaba göstermiştir. Ancak kararın yazımı sırasında
gelişen süreç kısmi olarak bu özeni zedelemiştir.
15
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
21 ayrı iddianame ile açılan davaların birleştirilmesiyle görülen 275 sanığın yargılandığı
yaklaşık 5 y ıl s üren b u d ava z orunlu n edenler d ışında k ural o larak k esintisiz d evam
etmiş24, tam 620 duruşma yapılmış, sadece duruşma zabıtları yaklaşık 42.000 sayfa
tutmuş, 157 tanık dinlenilmiştir.
11.Mahkememiz tarafından binlerce delil klasörü ve yüzbinlerce sayfa okunmuş,
sanıkların ve müdafilerin yaptığı bazılarının onlarca günü tutan mahkemedeki
savunmaları ile soruşturma aşamasındaki ifadeleri titizlikle özetlenmiştir.
İddia makamının, iddianame ve mütalaasında ki bazı görüşlerinin, Mahkememiz’ ce de
sabit kabul edildiği durumlarda bu kısımlara gerekçeli kararımızda aynen veya bazı
dipnotlarla zenginleştirilerek yer verilmiştir.
Gerekçeli Karardaki Muhtelif Bölümler:
Gerekçeli kararımızın gerek içerik gerekse sistematik olarak anlaşılabilir olması için büyük
bir gayret sarf edilmiştir.
Ergenekon Terör Örgütü’ nün ilk kez bir yargı merciince terör örgütü olarak kabul
edilmesinden dolayı ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır. Gerekçenin tam olarak
kavranılabilmesi ve doğru olarak analiz edilebilmesi için her bir bölümün ve bağlantılı
olduğu bölümlerin, dipnotlar da göz önünde bulundurularak dikkatlice okunması
gerekmektedir. Yine sanıkların doğrudan soru sorulma (çapraz sorgu) aşamasında verdiği
cevaplar da davanın ve sanıkların bireysel durumunun anlaşılması bakımından önemlidir.
Tekrara sebep olmamak için bazı konular yalnızca bir bölümde bahsedilmiş, diğer
bölümlerde elden geldiğince bu bölümlere atıfta bulunulmuştur. Dağınık binlerce delilin
bir düzen içinde iddia, savunma ve temyiz merciinin dikkatine sunulmasına gayret
edilmiştir.
Gerekçeli kararımızda esas olarak 3 ana başlık bulunmaktadır.
Bunlar;
“İddia Makamının İddiaları ve Sanık Tarafının Savunmalarını İçeren Bölüm (1.Kitap),
Örgütün Varlığının ve Eylemlerinin Anlatılıp Ortaya Koyulduğu ve İlgili Delillerin Tartışılıp
Değerlendirildiği Genel Bölüm (2. Kitap)25,
Sanıkların Bireysel Hukuki Durumları İle İlgili Delillerin Tartışılıp Değerlendirildiği Bireysel
Bölüm (3. Kitap)” dır.
Bu ü ç k itap d ışında “ Giriş” ile E manet v e Masrafların d a y er a ldığı “ Hüküm F ıkrası”
bulunmaktadır. Ayrıca mahkeme kaleminin yaptığı bir kısım çalışmalar da “EKLER”
başlıklı bölümde dijital olarak hazırlanmıştır.
Davamızın gerekçeli kararı, temel olarak CMK 230. Maddede belirtilen hususlar dikkate
alınarak hazırlanmıştır. Bunun yanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ nin gerekçeli
karar sistematiği de göz önünde tutulmuştur. Aşağıdaki konulara ayrı ayrı bölümlerde yer
verilmiştir:
24 Mahkeme heyeti ve personeli yargılamanın yapıldığı Silivri İlçesi’ ne gelebilmek için 5 yıl boyunca hemen hemen her gün 180
kilometre yol kat etmiştir.
25 2.Kitap hacmi nedeniyle birden fazla parçaya ayrılmıştır.
16
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
1.Soruşturma aşamasındaki olaylar kronolojik olarak anlatılmış ve bunların akabinde
iddia makamı tarafından hazırlanan iddianamelerin sanıkların bireysel durumları dışındaki
kısımları ve esas hakkındaki mütalaanın da genel kısımları özetlenmiştir. Soruşturma
kronolojisine yer verilirken Tuncay Güney isimli kişinin 2001 yılındaki bir dolandırıcılık
suçlamasıyla gözaltına alındığı olaya da yer verilmiştir.
2.Sanıkların ve müdafilerinin kolluk, savcılık, sorgu hakimliği, mahkemede tespit edilen
sorgu ve savunmaları ile esas hakkındaki savcılık mütalaasına karşı beyanları
özetlenmiştir.
3.Ergenekon Silahlı Terör Örgütü’ nün Varlığı ortaya konulmuş, bu örgütün derin
devlet/galadyo/kontrgerilla yapılanması olduğu ve esas olarak Türk Silahlı Kuvvetleri
içinde yasadışı olarak örgütlendiği delilleriyle anlatılmıştır. Bu bağlamda Ergenekon Terör
Örgütü’ ne ait örgüt belgeleri içeriği ve hazırlanışı bakımından karşılaştırmalı olarak
ayrıntılı ele alınmıştır. Yine geçmişte yargılaması yapılan ve Ergenekon Terör Örgütü’ nün
bir hücresi olduğuna kanaat getirilen çetenin yargılandığı Susurluk Davası ile dosyamız
arasındaki bağlantılara yer verilmiştir.
4. Ergenekon Terör Örgütü’ nün özellikle amaç suçlara ilişkin eylemleri ve eylem planları
tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
5.Sanıklar ve müdafileri tarafından dile getirilen usuli, teknik ve esasa ilişkin itirazlarla
ilgili yargılama sürecinde alınan ara kararlara ve bu konuda Mahkememiz’ in
değerlendirilmelerine yer verilmiştir.
6.Sanıkların bireysel hukuki durumlarının ele alındığı bölümde her bir sanığın sabit
görülen eylemleriyle ilgili deliller ve bunların içeriği belirtilmiş, isnad edilen suçun sübutu
ve takdir edilen ceza ile ilgili olarak hukuki tartışma ve değerlendirme yapılmıştır. Bazı
isnat edilen suçların niçin oluşmadığı, özellikle suç tarihine göre “cebir ve şiddet
kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme” suçu bakımından hangi
Ceza Kanunu’ nun uygulanması gerektiği, “geçitli suç” kavramının ne şekilde oluştuğu
gibi hukuki konular açıklığa kavuşturulmuştur.
7.Sanıkların bazı haklarının ihlal edildiğine dair itirazları dikkate alınmıştır. Yargılama
boyunca özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ nde zikredilen temel hak ve
hürriyetlere ilişkin bazı itirazlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bağlamında
değerlendirilmiştir.
8.Sanıkların işlediği sabit kabul edilen başta TCK 312. madde olmak üzere, sair suçlarının
hukuki tartışması yapılmış, bu suç tiplerinin oluşumu ile ilgili hukuki analizler yapılmıştır.
9.Ergenekon Terör Örgütü’ nün amaç suçlar ve bu suçların gerçekleştirilmesi ile ilgili
yasal ve yasadışı eylemleri ayrı ayrı ele alınmıştır. Ergenekon Terör Örgütü’ nün amaç
suçları gerçekleştirmek için ön hazırlık mahiyetinde çalışmalar yapan sivil toplum örgütleri
ile ilgili faaliyetlerine örgüt belgeleri ışığında ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Bu bağlamda
2003–2004 yıllarında yasadışı Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından icra ve organize
edilen askeri darbe plan ve çalışmaları, Cumhuriyet Gazetesi’ ne bomba atılması, bir
Danıştay üyesi’ nin öldürülmesi, diğerlerinin öldürülmeye teşebbüs edilmesi, Cumhuriyet
Gazetesi’ ne molotof atılması, Genel Kurmay Başkanlığı Karargahı’ nda çalışan bir kısım
muvazzaf askerlerin amaç suçların gerçekleşmesi bakımından icra ettiği faaliyetler, sahte
17
İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
isimlerle internet sitelerinin kurulması, “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” nın hazırlanması
gibi eylemler delilleriyle tartışılmıştır. Aynı konulara sanıkların bireysel hukuki
durumlarının değerlendirilmesi bölümlerinde de ilgili olduğu kadarıyla yer verilmiştir.
Bu bağlamda yargılamanın ilerleyen aşamalarında Genelkurmay Başkanlığı tarafından
gönderilen sanık Habip Ümit Sayın hakkındaki bilgi notunda geçmesi nedeniyle vakıf
olunması üzerine Danıştay saldırısı ile ilgili şemanın mahkememize gönderilmesi
istenilmiştir.
Sanık Mehmet İlker Başbuğ’un Genel Kurmay Başkanı, sanık İsmail Hakkı Pekin’ in
Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesi Başkanı ve sanık Hıfzı Çubuklu’nun
Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri olduğu dönemde, Mahkememiz’ ce, Danıştay olayı
ile ilgili olarak elde mevcut tüm bilgi ve belgelerin gönderilmesini istenmişse de, bu şema
yargılama başladıktan yaklaşık 4 yıl sonra 22 Haziran 2012 tarihinde, yani adı geçen
sanıklar mahkemece tutuklandıktan sonra Mahkememiz’ e gönderilmiştir.
17 Mayıs 2006 ila 20 Mayıs 2006 arasında, Muzaffer Tekin henüz yakalanmadan,
Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması ve Danıştay Saldırısı ile ilgili olarak hazırlanan,
Muzaffer Tekin ve Alparslan Arslan merkezli bu şema ve ekindeki notta; sanıklar Veli
Küçük, Doğu Perinçek, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz, Hüseyin Görüm, Ümit Sayın,
Levent Temiz, Semih Tufan Gülaltay, Osman Yıldırım, İsmail Sağır, Erhan Timuroğlu’nun
yanısıra sanık olmayan Ayhan Parlak, Sinan Berberoğlu, Orhan Kadı, Murat Bulut ve Nihat
Gürkan gibi isimlere yer verildiği görülmüştür.
10.Gölcük Donanma Komutanlığı’ n dan ele geçen ve davamızla doğrudan ilgili belgeler
ışığında dosyamızdaki bir kısım belgelerin değerlendirilmesi yapılmıştır.
İstanbul TMK 10. Maddesi ile Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2011/164 Soruşturma
sayılı dosyasında; bir ihbar üzerine İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesinin 06.12.2010 tarih
ve Teknik Takip No:2010/2412 sayılı Arama El Koyma ve İnceleme kararına istinaden
Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü İstihbarat Kısım Amirliğinin
girişinde ihbar tutanağında belirtilen yerde 06.12.2010 günü yapılan aramada, zemin
kaplamaları altına gizlenmiş vaziyette toplam (10) adet poşet içerisinde birçok doküman
ve dijital malzeme ele geçirilmesi üzerine başlatılan soruşturma dosyasında,
Mahkememiz’ de yargılaması devam eden dava ile ilgili 2 klasör belge Mahkememiz’ e
gönderilmiştir. Gerek bulundukları yer, gerek içerikleri ve gerekse Mahkememiz
dosyasındaki delilleri teyit edici özellikleri dolayısıyla bu aramada bulunan delillerin ayrı
bir delil değeri vardır.
Yapılan incelemede bazı belgelerin daha önce bir kısım sanıklardan ele geçirilen belgeler
ile birebir aynı olduğu, bir kısmının ise dava konusu ile bağlantılı ilk defa ele geçirilen
belgeler olduğu anlaşılmıştır. Bu belgeler arasında özellikle;
• 2003 - 2004 yıllarında sanık Mehmet Şener Eruygur tarafından kurulan yasadışı
Cumhuriyet Çalışma Grubu faaliyetlerinin anlatıldığı belgeler,
• Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Dairesin de çalışan Dursun Çiçek’ in ve
sanıklar Erbay Çolakoğlu ve Merdan Yanardağ’ ın “üretim ekibi” içinde, sanıklar
Hasan Ataman Yıldırım, İlyas Çınar ve Hüseyin Vural Vural’ ın “dağıtım kanalı”
içinde bulunduğu “KİTLEŞİM” isimli organize bir grup vasıtası ile internet
üzerinden bazı faaliyetlerin planlandığı, bu amaçla üretim ve dağıtım gruplarının
18

İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ (TMK 10. Maddesi İle Yetkili) 2009/191 Esas-2013/95 Karar
GİRİŞ
oluşturulduğu, mail ağlarından istifade edilmek istendiğine dair bilgileri içeren
belge,
• Sanık Dursun Çiçek tarafından hazırlanan İrtica İle Mücadele Eylem Planı’ nın
taslak çalışması olan ve son kaydedeninin sanık Alaeddin Sevim olduğu anlaşılan
“PROJE” isimli belge,
11.Mahkememiz re’ sen veya sanıkların talebi üzerine birçok ara karar almış ve gelen
cevabi yazıları delil klasörleri arasına koymuştur26.
12.Gerekçeli Kararımızın ekleri arasında tüm klasörlerinin dizi pusulaları(dizinleri),
sanıklar ve müdafilerine tanınan savunma süreleriyle alakalı çalışmaya yer verilmiştir.
Sonuç:
Özellikle belirtmek gerekir ki, gerekçeli kararın yazım sürecindeki “dosyaları yeniden
inceleme ve değerlendirme” aşamasında Mahkememiz’ in verdiği kararın ne kadar isabetli
olduğu bir kez daha tarafımızca görülmüştür. Bu süreç vicdani kanaatimizi daha da
güçlendirmiştir. Yani, sonuçta Mahkememiz kararını bağımsız ve tarafsız olarak, tam bir
vicdani kanaatle vermiştir. Ergenekon Terör Örgütü’ nün hedeflediği amacın tam olarak
gerçekleşmesi durumunda milyonlarca insanın ve bunların ailelerin yaşayacağı acı
düşünüldüğünde, millet adına karar veren Mahkememizin aldığı kararla, milletin vicdanına
ne kadar değer verdiği açıktır.
Örgütlü suçlarla ilgili birçok eser okuma, dosya inceleme ve Yargıtay içtihatlarını
değerlendirme konusunda imkan, fırsat ve tecrübeye sahip mahkememizce çok açık
olarak belirtilmek gerekirse; gerekçeli kararını yazdığımız bu dava delil olarak
emsalleriyle karşılaştırılmayacak bir zenginliğe sahiptir. Mevcut her çeşit delillerin
örtüştüğü, birbirini tamamladığı ve doğruladığı görülmüştür. Öyle ki Yargıtay kararlarında
suçun oluşumu için nitelik ve nicelik olarak aranan delillerin çok üzerinde delile
ulaşılmıştır. Dosyada gerek örgütün varlığı ve gerekse sanıkların bireysel durumları ile
ilgili birçok delil bulunmaktadır. Öyle ki bazı delillere hem zaman hem de yer darlığı
nedeniyle sadece atıfta bulunmakla yetinilmiştir.
Mahkememiz 30 yılda bitmez denilen davayı gece gündüz, hiçbir mesai gözetmeksizin,
senelik resmi izinlerinin çok az bir kısmını kullanıp geri kalanında yine yargılama
faaliyetine devam ederek, hafta içi ve hafta sonu geç vakitlere kadar çalışarak bitirmiş,
bu çok karmaşık davada verdiği kararın gerekçesini de büyük bir gayretle tamamlamıştır.
Gösterilen tüm olumsuz tavır ve tepkiler, sarf edilen kem sözler büyük bir sabırla ve
hakimlik mesleğinin vakar ve haysiyetine uyar şekilde karşılanmıştır.
Bu gibi davalardan herkesin çıkarması gereken en önemli derslerden birisi de yargılamayı
etkilemeye teşebbüs anlamına gelebilecek sözlerden kaçınmak gerektiğidir. Bu duyarlık
gösterilmediğinde hem yargılama uzamakta, hem gerçekler değil toplumda oluşturulan
algılar üzerinden değerlendirmeler yapılarak yanlış ve haksız sonuçlara varılmakta, hem
de hakimler yıpratılmaktadır. Bunun ise topluma ağır bedeller ödeteceği ortadadır. Bu
nedenle olası benzer soruşturma ve davalarla karşı karşıya gelecek hakim ve savcıların
“adam sendeci” olmaya doğru evrilme tehlikesinin olduğunu söylemek de abartı olmaz.
26 “2010/106= 686 ara karar” , “2008/209= 3330 ara karar” , “2009/191= 3094” ara karar olmak üzere TOPLAM ARA KARAR
SAYISI: 7110

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!