Erdoğan’ın şahsi Anayasası

İL ve ilçe örgütlerine, AKP yönetimi genelge gönderiyor:

"Seçim sonuçları nedeniyle, herhangi bir taşkınlık yapılmaması ricasıyla..."

Tarihsel bir rekorla yeniden iktidara gelen AKP’nin bu tavrı, hem seçim gecesi Başbakan Erdoğan’ın partisinin balkonundan yaptığı konuşmayla, hem de saat 24.00’ten sonra, kutlamalara son verilmesi isteğiyle. Zafer sarhoşluğuna kapılmayan bir anlayış. Övgüye değer.

Erdoğan’ın konuşmasında dikkatimi çeken üç cümle, AKP’nin yeni iktidar dönemindeki yaklaşımını sergiliyor.

1- "Farklı siyasi tercihlere saygı duyuyoruz, bu zenginliği koruyacağız, rahat olun." AKP’nin insanların günlük yaşamlarına müdahale edeceği, yaşam tarzını değiştirme yanlışına düşeceği gibi kaygılara karşı, Erdoğan söz veriyor.

2- "Cumhuriyetin temel değerlerinden taviz vermeyeceğiz." Laikliği bir kez daha vurgulayarak, Erdoğan söz veriyor.

3- "Partim ve şahsım adıma, kimseye kırgın değilim, yeni bir sayfa açıyoruz." Son dönemde eksikliği nedeniyle, çok çektiğimiz uzlaşma kültürüne dönüş açısından, Erdoğan söz veriyor.

Bu konuşma Erdoğan’ın şahsi Anayasası gibi. Söylediklerine sadık kalacağına, şahsi Anayasasının 70 milyon insanın kaderiyle bütünleşeceğine inanmak istiyorum.

Madem merkezin yeni partisi, kendisini eleştirenlere hoşgörüyle bakarak.

Son Sovyet Politbürosu gibi

2002’de CHP’nin seçim yenilgisinden sonra, Deniz Baykal’la ilgili Hürriyet’in manşetini anımsıyorum: Evde Tek Başına.

Baykal
genel başkan olduğu günden bu yana, şimdi bu dördüncü seçimde, evde hep tek başına. CHP, lideri olarak Baykal, yanındaki ekibi ve programı, evde sürekli tek başına. Biraz gürültü patırdı, belki şu ve bu kurultayı, ardından hiç bir şey olmamış gibi, hatta uyduruk gerekçelerle, "oyumuzu arttırdık" bile diyebilir.

CHP’den seçim gecesi ortada kimse görünmezken, Genel Sekreter Önder Sav zoraki olarak, TV’lerin karşısına çıkıyor. Saat 23.00’ü geçmiş, Sav, "Genel başkanla görüşmedim" diyor. Tersini kanıtlayacak veri yok elde, doğru ya da yanlış, tıpkı son Sovyet politbüro tavrı. Sfenks gibi durup, "Seçim sonuçlarını ders olarak algılamıyorum" demesi, ağır yenilgiye tuz biber ekiyor.

Çok daha vahim olan, yüzde 30’larda bulunan sol oylar artık yüzde 20’lere çakılıyor. Bunun sorumluları, evde tek başına, zaman kazanmakla meşgul.

Güneydoğu’da CHP ve MHP

MHP ile CHP milletvekili toplamı, 2002’de CHP’nin milletvekili sayısına eşit. Tersinden bakarsak, MHP milletvekillerini CHP’den alıyor, AKP’ye zarar veremiyor. Seçim öncesi, "CHP yerine MHP’ye de oy verilebilir" tezi, CHP’yi bıçak gibi kesiyor.

CHP ile MHP, seçim tarihimizde, söylem ve idelojik olarak birbirine ilk kez bu kadar yaklaşıyor. Bu yaklaşma, birbirlerini yiyip bitirmeleriyle sonuçlanıyor.

CHP ve MHP’nin bir diğer dramı, Güneydoğu’da. Güneydoğu’da CHP ve MHP utanç verici sonuçlar alıyor. İllere göre, her iki partinin oranları 3.83, 1.92, 3.13, 0.84, 1.32, 2.05, 3.38 gibi perişan oranlar. Orada ikisi de yok.

Kürt bağımsızlar olmasa, AKP o bölgeyi silip süpürüyor. CHP ve MHP nasıl iki parti ki, koca bir bölgede yok hükmünde.

Kadınlarda Kürtler önde

MECLİS’te kadınlar ilk kez yüzde 10 oranında temsil hakkına kavuşuyor.

AKP’den 31, CHP’den 10, MHP’den 2 ve Kürtlerden 8 kadın Meclis’te. Kadınlarda Kürtler yüzde 30 oranıyla ilk sırada. Helal olsun onlara.

Oysa, Cumhuriyet mitinglerinde bol bol kadın var. Ayrıca, CHP’nin yüzde 25 kadın kotası var, sözüm ona.

Her açıdan, CHP artık kaderiyle başbaşa.
Yazarın Tüm Yazıları