Erdoğan’ın oyun planı ne?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, 2009’daki Kürt açılımı ve sonrasındaki Oslo sürecinin ardından bu kez İmralı üzerinden üçüncü bir iddialı denemeye girişirken hangi saiklerle hareket ediyor?

Erdoğan’ın bu yönde sergilediği siyasi iradenin arkasında hangi düşünceler ve beklentiler rol oynuyor? Artıları-eksileri terazide ölçülmüş ne gibi hesaplar, ne gibi risk analizleri kendisini yönlendiriyor?

* * *

Bu sorulara yanıt ararken, en azından sürecin başlangıcında Abdullah Öcalan’ın geçen eylül ayında Ankara’ya gönderdiği mesajların bir katalizör işlevi gördüğü söylenebilir. Erdoğan’ın, Öcalan’ın sergilediği yaklaşımda, çatışmanın sonlandırılması için üzerinde çalışılıp geliştirilebilecek unsurlar gördüğü anlaşılıyor.

Keza geçen kasım ayında hapishanelerdeki açlık grevleri krizinin sona erdirilmesinde Öcalan’ın oynadığı olumlu rolün zaten başlamış olan bu kıpırdanmanın önünü biraz daha açtığı söylenebilir. Öcalan, Kürt hareketinin siyasi ve silahlı kanatları üzerinde nihai söz hakkının kendisinde olduğunu hem iç hem de dış kamuoyuna etkili bir şekilde bir kez daha göstermiştir bu olayda.

Krizin sona ermesinin hemen ardından kasım ayında İmralı’da MİT yetkilileri ile yapılan ön temasların ve ardından aralık ayında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın bizzat İmralı’ya giderek Öcalan’la yaptığı görüşmelerin bir müzakere sürecinin başlatılabilmesi için gerekli altyapının oluşturulmasına yardımcı olduğu anlaşılıyor.

* * *

Erdoğan’ın, Öcalan’ın nüfuzunu kullanarak PKK’nın silahları bırakmasının sağlanabileceği bir imkân kapısının bulunduğunu görmüş olması gerekir. Erdoğan, sonuçta bu kapıyı açmaya karar vermiştir. Bunun sonunu getirebildiği takdirde Kürt sorununu çözüme kavuşturmuş lider olarak tarihe geçebilir.

Müzakerelerin başlaması en azından geçici bir süre için de olsa silahların duvara asılması sonucunu doğuracak, terör olaylarının kesilmesinin toplumda yaratacağı olumlu atmosfer sürecin derinleşmesine yardımcı olacaktır.

Bu durumun bir diğer yararı, yerel seçimlerin ve cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı 2014 ve öncesindeki 2013’ün büyük ölçüde terörden arınmış bir sükûnet ortamında geçmesi olacaktır.

Bütün mesele, PKK’nın silahlı mücadeleden vazgeçmesi karşılığında Kürtlerin anayasada kimlik ve  yerinden yönetimle ilgili taleplerinin karşılanmasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ne kadar esnek davranabileceği sorusunda çıkıyor. Müzakerelerin ver-al aşamasına gelindiğinde Erdoğan ne kadar açılabilecektir? Gidebileceği mesafenin sınırlarını bu aşamada Erdoğan dışında kimsenin bildiğini zannetmiyoruz.

* * *

Buraya kadar olanlar, işin içe dönük yönünü ilgilendiriyor. Ancak içte ortaya çıkan yeni durumun Kürt sorununun bölgeselleştiği bir dönemde Türkiye’yi dış cephede de rahatlattığını söyleyebilmek mümkün.

Başlayan yeni yıl, Türkiye’nin güney sınırlarında hem Irak hem de Suriye’de 2012’yi de aratacak ölçüde çalkantılara, çatışmalara, istikrarsızlıklara gebe.
Özellikle Irak’ta kuzeydeki federe Kürt yönetimi ile Bağdat’taki merkezi hükümet arasında iplerin her an kopabileceği anlaşılıyor. Türkiye, 2013’te güney komşusunun parçalanma sürecine girdiğine pekâlâ tanıklık edebilir. Bu olayda Mesud Barzani’nin liderliğindeki Kuzey Iraklı Kürtler ile Ankara, Bağdat’ta ipleri elinde tutan Şii Nuri el-Maliki hükümetine karşı bir ittifak ilişkisi içinde gözüküyor. Irak’taki Kürtlerle müttefik olan Türkiye’nin kendi içinde Kürt hareketiyle çatışma halinde olması sürdürülebilecek bir çelişki değildir.

Keza, Türkiye’nin 900 kilometrelik Suriye sınırı boyunca uzanan bölgede başat siyasi güç olarak Öcalan’ı manevi önder olarak kabul eden PKK’nın kardeş kuruluşu PYD var artık. PKK ile müzakere sürecinin başlatılması, Türkiye’nin PYD üzerinden Suriye denkleminde rol oynayabilme yeteneğini de kuvvetlendirecektir.

Sonuçta, kendi içinde Kürtleriyle bir yumuşama dönemine giren bir Türkiye’nin, Irak ve Suriye’deki muhtemel olumsuzluklarla baş edebilmesi kolaylaşacak, manevra alanı genişleyecektir. Herhalde Başbakan Erdoğan’ın terazisinde tartmakta olduğu ağırlıklardan biri de budur.
Yazarın Tüm Yazıları