"Entegre" tesiste üretildiğini nereden bileceğiz

UĞUR Dündar’ın oynadığı sosyal reklam filmi bu gece televizyon kanallarında yayına giriyor. Ne diyecek Uğur Dündar filmde? "Entegre tesislerde yapılan tavuk üretimi sağlıklı, risksiz; entegre tesislere kuş gribi giremez, girmeye kalksa bile o an enselenir!" diyecek.

Doğru. Bu mesajın altına ben de imzamı atarım. Peki biz kasapta, markette, hipermarkette satılan tavukların "entegre tesislerde" üretilen tavuklar olduğunu nereden bileceğiz?

Markalarından? O da doğru. Peki açıkta satılan ürünlerin üstünde marka yok, seri numarası yok. Onları nasıl ayırt edeceğiz?

Kasaba, markete, hipermarkete güveneceğiz öyle mi? Hipermarketlerde sorun yok diyelim. Ama tavuğun sadece % 30’u hipermarkette satılıyor. % 70’ini ise kasap, market, piliççi "açık" olarak satıyor.

Onların da pekala "entegre tesislerde üretilmeyen" tavukları "şu markanın ürünü" diye satmaları mümkün. "Olur mu canım, yaparlar mı?" diyorsunuz değil mi? Yaparlar. Nitekim yapıyorlar da.

O halde? Sağlık Tavuk Bilgi Platformu tarihi bir fırsatı kaçırıyor. Türkiye’ye de kaçırtıyor. Bu gece Uğur Dündar tüm kanalarda çıkıp"entegre tesilerde üretilen markalı tavuk alın, başka tavuk da almayın" mesajını verseydi, sorunu kökünden çözerdi.

Şimdi ise tüketicinin sorunu devam ediyor, sadece Sağlıklı Tavuk Bilgi Platformu çatısı altında "entegre" tavuk üretenlerin sorunu çözülüyor!. Sağlıklı Tavuk Bilgi Platformu’nda yer alanların entegre üreticilerin hepsi tavuklarını poşete soktuklarında sorunun tamamı çözülecek..

Sağlıklı Gıda Savaşçısı

Uğur Dündar özüne sözüne inanılan, güvenilen, biz Türklerin aileden saydığı biri "marka" habercilerimizden biri.. Üstelik o bir "sağlıklı gıda" savaşçısı.

Sağlıklı Tavuk Bilgi Platformu’nun (STBP) bilgi kampanyasında Uğur Dündar’ı "otorite" olarak yer vermesi doğru karar.

Başbakan, Sağlık Bakanı ya da Tarım Bakanı çıksa, konuşsa kesinlikle aynı etkiyi yapmaz. Çünkü bu tür krizlerde Türk halkı artık "resmi görüşe" hiç mi hiç prim vermiyor. Bunun nedeni de yıllardır yaptıkları uygulamalarla halkın güvenini başarıyla kaybeden hükümetler!

Uğur Dündar’ı öncelikle bu açıdan kutlamak istiyorum. "Gıda güvenliği gibi" karmaşık bir alanda resmi görüşten daha inandırıcı bir potansiyele sahip olmak herkese nasip olacak bir şey değil.

Dündar STBP’nin projesinde beş kuruş para almadan yer alıyor. Bu tür ekonomik ve sosyal krizlerde , sosyal reklamlarda oynamaları için yanlarına varıldığında ağzını milyonlarca dolardan açan ünlüler olduğunu biliyorum.

Bu ünlüler Uğur Dündar’a bakıp utansınlar! Kutluyorum sevgili Dündar..

Aldığım duyumlar STBP’nin belirli statüdeki "ev kadınları" bilgilendirmek için de Seda Sayan’a teklif götüreceği yolunda. Bakalım Seda Sayan ne yanıt verecek..

Danadan kuşa öğütler

ERPİLİÇ’in, bir dananın bir tavuğa "Sabret kuşum! Bana da deli diyorlardı.." diye seslendiği mizahi reklamı; diliyle "ucuz" ama mesajıyla çok etkili bir gazete reklamı..

Gazete reklamında hem mizah yapmak hem de mesaj vermek o kadar kolay iş değil. Erpiliç bu reklamda bu zor işi başarıyor. Hem sırıttırıyor hem de tüketiciye "Daha önce de deli danadan sakınmak için kırmızı et yemiyordun. Bir şey olmadı. Bu da böyle bir kriz geçecekÖDenileni yap!" diyor.

Tüketicinin şu anda yaşadığı sorunu, daha önce yaşanan ve çözülen bir soruna gönderme yaparak çözmesini istemek doğru stratejiÖÇünkü insan beyni özde yeni sorunları eski yollarla çzömeye programlı.

Erpiliç sonraki sayfada verdiği reklamda ise dikkati Er Piliç’e yöneltmeye çalışıyor. Burada "Niye Er Piliç satın alınmalı?" sorusuna yanıtlar veriliyorÖAncak ikinci aşama sorunlu. Çünkü insan beyninin çalışma biçimi burada biraz ihmal edilmiş.

Niye? Beyin ancak benzer uyarılarla gelen mesajları aynı potada işler de o yüzden. Bu açıdan ilk bölümdeki tasarımla ikinci bölümdeki tasarımın görsel bağlantısının zayıf olması iki reklamın tek kaynakta işlenmesini zorlaştırıyorÖ Bu bağlantı güçlü kurulsaymış etki daha da artarmış..

Her gazete reklamı tüketicinin satın alma karar süreçlerini iyi analiz edip üretilse, gazete reklamının değeri çok ama çok daha iyi anlaşılır. Nokta.

Atıf etiği

"REÇETELİ-Reçetesiz ilaçlar " (OTC) tartışması Türkiye için de dünya içinde yeni bir tartışma değil. 2000 yılında bu konuyu bu köşede tartışmaya açtığımda da yeni bir konu değildi. Reklamcılar Derneği 2000 yılından çok önce bu konuyu, "dar "alanda tartışmaya açmıştı. Tartışmanın boyutlarının genişlemesinde, yararlarını ortaya konmasında altı yıldır bu köşede yazdığım yazıların payı büyük. Bu nedenle bu konuda bir "köşe yazısı" yazıldığında benden "atıf" yapılmasını hak ettiğimi düşünüyorum. Diyeceksiniz ki "ne o gazetecilikle bilim adamlığını birbirine mi karıştırıyorsun?"

Kesinlikle. Gazetecilikle bilim adamlığının kesiştiği o kadar çok nokta var ki, her gazeteci aslında bir bilim adamı olduğunun, her bilim adamı da aslında bir gazeteci olduğunun farkına varsa Türkiye’de çok şey değişir... Haksız mıyım sevgili Cüneyt Ülsever? "Doktoralı" gazeteci olarak böyle bir "nezaketi" sizden beklemekte haksız mıyım?

Çekirgelik

Küçük akıllar "budala bir tutarlılıkla" gulyabaniler (gerçek olmayan korkular) yaratırlar. Bu gulyabanilere devlet adamları, felsefeciler, ilahiyatçılar adeta tapınırlar.

(Ralph Waldo Emerson).
Yazarın Tüm Yazıları