Ennn seksi bulduğum erkek

Yeni James Bond’u gördüğümden beri dağılmış vaziyettim.

Toparlayamıyorum.

Adam inanılmazzzz seksi.

Şu "Sarışın Bond olur mu, olmaz mı?" diye tartışılan Bond, Daniel Craig.

Offffff yani.

Üffffff yani.

Biliyorum evli ve çocuklu bir kadının, adamın seksapalitesi yerine, filmin kalitesini yazması beklenirdi.

Yine de siz benden beklemeyin.

* * *

Ben düzgün adam çok sevmiyorum.

Kadında da erkekte de, bir miktar "defo" tercihim.

Mesela barda, yanıma Pierce Brosnan gibi bir adam otursun, hayatta dönüp bakmam bile. Fazla güzel, fazla yakışıklı, fazla kusursuz, fazla normal.

Biçimli dudaklar, yay gibi kaşlar, düzgün dişler, saçlar hiç dökülmemiş, kulaklar kepçe değil, ne büyük ne küçük, gayet kararında bir burun.

Belki de beni huzursuz eden bu "gayet kararında olan hal".

Gayet kararında olan her şeyi, çok sıkıcı buluyorum.

Gayet kararında bir kadına dönüşürsem bana haber verin, çünkü bence hayatta en fena durum bu.

Gayet kararında olduğu için orta kahveyi de sevmem mesela. O yüzden bazen sade isterim, bazen şekerli. Konuyu dağıttım gibi duruyorsam da değil aslında, ya da öyleyse hemen toparlayayım:

Ben erkekte en azından bir miktar orantısızlık seviyorum. Mesela burun, yumruk yemiş gibi olabilir. O yüzden hafif boksör suratlı adamlar hoşuma gidiyor. Yani hafifçe asimetrik, biraz hasarlı, kulaklar az kepçe, yamuk bir gülüş, gülünce kaybolan gözler, hatta çok hafif bir şaşılık, az biraz göbek bile olabilir. Ciddiyim. Tabii hepsinin aynı anda olması gerekmiyor, o zaman biraz fena olabilir...

Kimse sormuyor ama bana sorarsanız, Kevin Spacey, Al Pacino, John Malkovich, birkaç yıl evvelinin Jack Nicholson’ı, genç Marlon Brando, Chistopher Lambert, biraz kural dışı olmakla beraber özel torpille Richard Gere, Sean Penn, Gerard Depardieu, Jeremy Irons...

Bunlar hoş adamlar, seksi adamlar...

Benim için tabii.

Ve şimdi de Daniel Craig.

* * *

Bir önceki Bond Brosnan fazla İngilizdi mesela. Bu öyle değil. Salon adamı değil. Zaten takım elbise ve smokin içinde bence hiç de cazip durmuyor. Ama spor kıyafetlerin içinde olağanüstü görünüyor. Bir de diğer Bond’lardan farklı olarak, aşık oluyor, kadınlarla sadece sevişip, yoluna devam etmiyor, aşk acısı çekiyor, patronundan azar işitiyor, zaten kariyeri yeni başladı, çaylak daha, hatalar yapıyor, çuvallıyor, insanlara pata küte girişiyor...

Farklı bir 007 ile karşı karşıyayız.

Sevişirken memesi dikleşen bir 007.

Mesleğini, aşkı için elinin tersiyle iten bir 007.

Ağlayan bir 007.

Canı acıyan ve bedeni kanayan bir 007, o da dayak yiyor yani.

* * *

Filmin başlangıcı şahane.

Zınk diye koltuğa yapışıyorsun. Ekrandan gözünü alamıyorsun. Çekimler müthiş. Tenis topu gibi takip ediyorsun oradan oraya zıplayan adamları ve birbiri ardına gelişen olayları. Yeni Bond’da Bruce Willis’in bir zamanlarki cazibesi var. Zaten bana film, sevdiğim Die Hard’ları hatırlattı, çok iyi bir aksiyon. Tek hatası, biraz uzun olması, toplayabilirlerdi filmi. Bond’un tek hatası da dudaklarını öne ittirmesi. Dudakları ince diye öyle yapıyor galiba ya da çok az bir dolgu maddesi koymuşlar.

Olsun.

O kollar, o omuzlar, o bacaklar her şeyi affettiriyor. Bir yılda haftada 5 gün spor yaparak, vücudu o hale gelmiş. "5 milyon dolar alsam, ben de yaparım" diyor bazı erkekler, ama siz aldırmayın, kıskançlıktan öyle söylüyorlar. Sean Connery kadar karizmatik üstelik Roger Moore’dan daha komik. Arkasından konuşulacak tabii...

Hayatımda ilk defa internete girip, bir adamın eski fotoğraflarına baktım, baktırıyor yani.

Eskiden romantik şair rolü oynayan, öyle kendi halinde kavruk bir şeymiş.

Bir de şimdi görün.

Hadi ne duruyorsunuz, gidip görün...

HAMİŞ: Yaşı benden küçük bir kız arkadaşıma, seksi bulduğum erkekleri sıraladım. "Aman Allah’ım sen yaşlanmışsın. O adamların neredeyse hepsinin bir ayağı çukurda!" dedi. Ben de cevabı yapıştırdım: "Sen ne anlarsın erkekten. Onlar yaşı olmayan adamlar..." Sizce yanılıyor muyum?
Yazarın Tüm Yazıları