Enis Batur, seyyahlardan daha çok gezdi

ENİS BATUR'un hazırladığı Beş Kıtada Türk Seyyahları -XX. Yüzyıl Gezi Edebiyatımızdan Seçmeler kitabını okurken, onun seyyahlardan daha çok gezdiği kanaatine vardım.

Çünkü bunca kitabı okuyup tarayan, seçen biri káğıt üzerinde - ki benim meşrebime daha uygundur - onlardan çok daha fazla ülkeye uğramış, daha çok mesafe katetmiştir.

Zaten kendisi de kitap için şöyle diyor:

‘‘500'ü aşkın seyahatnameyi taradım. Bilinen yazıları almadım. Yazıları fotoğraflarken de, o dönemin fotoğrafları olmasına özen gösterdim.’’

47 yazarın yazıları 5 kıtayı kapsıyor.

Önünüzdeki dünya yuvarlağını döndürseniz ve coğrafya öğrenen çocuklar gibi, bir noktasına parmağınızı bassanız, mutlaka Enis Batur'un seçtiklerinde orayla ilgili bir seyyahımızın yazısına rastlarsınız.

Yazar; kitabın sunuşunda, yazıların seçimindeki anlayışı genel çizgileriyle özetliyor:

‘‘Beş Kıtada Türk Seyyahları, benim gözümde panoramik bir belgesel. İlerde hazırlanabilecek geniş oylumlu bir antolojinin çekirdek kadrolarını taşıyor.’’

Seyahat yazıları, bize bir ülkeye yaklaşımın da çeşitlerini gösteriyor.

Cenap Şahabettin'inKahire'siyle, Ara Güler'in Yemen'ini okuduğunuzda, şairle fotoğrafçının ülkeye şiir ve görsellik açısından bakışı arasındaki farkı görebilirsiniz.

Başka bir fark daha dikkatinizi çekecektir.

Kuşakların, dönemlerin seyahat olgusuna ilgi yönsemeleri.

Cenap Şahabettin, Kahire'de Ehramlara (piramitlere) bakarken, Ahmet Rasim, Sofya'daki Bulgar kadınlarının güzelliğini tasvire çalışıyor.

Artık bu çağda televizyonlar, gazeteler uzağı yakın ettiğinden, o dönemdeki seyyahların notlarıyla bugünü karşılaştırdığınızda, ülkenin tarih içindeki gelişimini, değişimini saptayabilirsiniz.

Hele siz de o ülkeleri gezdinizse, seyahat bilginize yeni ögeler katmayı bu kitap sağlayabilir.

A.Kemal İlkul, 1919 Çin'ini yazmış, Tahsin İybar da, 1919'un Afganistan'ını. Gündemdeki iki ülkeye tarihi perspektif içinde bakış bana ilgi çekici geldi.

1915'ten 1999'a kadar uzun bir zaman dilimindeki yazılar, değişik meslek mensuplarının seyahat yazısı üslubuna ışık tutuyor.

Yazılarıyla, fotoğraflarıyla bir baştan bir başa dünyayı dolaşmak. Bunu başarmış Enis Batur.


DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ


Pan Knut Hamsun/Çev.Behçet Necatigil Timaş

Bilgisayar Ne Sayar Georges Ifrah TÜBİTAK

Saraylarda Mecnunlar Fazlı Necib Berfin

Bıyık İzi Yalanları Attilá Şenkon Can

Akıntıya Kürek Ömer Madra Parantez


Camiler

Abdülhak Şinasi Hisar'dan 1934 Atina'sı

‘‘Otele girer girmez gördüğüm hal ile duyduğum zaman bana eski Atina günlerinin derhal bir sonrası, bir eki gibi geldi ve başladı. Odam bana dün bırakmışım kadar hazırdı. Sokağa çıkıp rasgele yürüdüm. Yoldakiler bizim Rumlara o kadar akraba Rumlar ve fizyonomiler o kadar bildiğimiz fizyonomilerdi ki ben onları tanıdıklarıma benzetirken, onlar da beni birbirine benzetip tanıyacaklar ve birden bire bana: Tikanete, kalá? diye hitap edecekler sanıyordum.’’

Yahya Kemal Beyatlı'dan 1921'lerin Balkan'ı

‘‘Bir Türk gönlünde nehir varsa Tuna'dır, dağ varsa Balkan'dır. Vakıá Tuna'nın kıyılarından ve Balkan'ın eteklerinden ayrılalı kırk üç sene oluyor. Lákin bilmem uzun asırlar bile o sularla kaplı tepeleri gönlümüzden silecek mi? Zanneder misiniz ki bu hasret yalnız Rumeli'nin çocuklarının yüreğindedir? Rumeli toprağına ömründe ayak basmamış bir Diyarbekirli Türk de aynı hasretle bu türküyü söylemiyor mu?

Gözde tüter dumanları

Bak Şıpka'nın Balkanları

Hálá sızar kanları

Ayrılmıştık otuz sene

İşte Şıpka geldik yine.

İstanbul'dan Sofya'ya kadar küçük bir seyáhat mázinin kalbimde kalan hayálini bilákis daha ziyáde alevlendirdi. Türklük Avrupa'ya doğru cezr ü meddi biten bir deniz gibi o dağlardan çekilmiş, lákin tuzunu bırakmış. Bütün o toprak Türklük kokuyor.’’

Füruzan, 1995 Üsküp'ünü anlatıyor

‘‘Camiler, hanlar, hamamlar, çarşılar. Dünyada ilk kez üstü kapalı, içinde çok değişik malın sunulduğu bu alım satım yerleri de Osmanlının buluşu sanıyorum.

Gezdiğimiz her noktada, geçmişten gelen özgün kültür anıtlarının bir süre daha korunmazsa yıkılıp bitecek örnekleri var. Bunlardan biri de caminin yanındaki saat kulesi. Zamanı gösteren bölümü, sökülüp çalınmış. Osmanlılar zamana çok değer veriyorlarmış belli ki. Rumeli'de bu saat kulelerinden çok yere yapmışlar, çünkü.

Ninemin servi kokulu sandığından çıkma, benzersiz bir güzelliğin nakışlandığı, manyaluka diye anılan seccadenin, çocukluğumun özel kurgu dünyasını nasıl zenginleştirdiğini açıklamaya heves edip, söylemekten hemen cayıyorum.’’
Yazarın Tüm Yazıları