Emin Çölaşan: Yüreği yananlar

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

SEVGİLİ okuyucularım, son birkaç gün içerisinde yaşanan cezaevi olaylarından ders almak zorundayız. Örgüt mensuplarının kendi arkadaşlarını koğuşlarda nasıl diri diri yaktıklarını gözlerimizle gördük. Dünyada böyle bir şey -Amerika'da bazı sapık tarikatların geçmişte yaptıkları dışında- herhalde hiç olmamıştır!

Dün Sirkeci postanesinden çekilmiş bir faks aldım. Kamuoyuna hitaben yazılmış iki sayfalık bir açık mektup. Altında ‘‘Bir Grup Tutuklu Ailesi’’ yazıyor. Metni aynen veriyorum:

***

‘‘Bu sese de kulak verin. Ölenler bizim çocuklarımız. Ateş bizim yüreğimizi yakıyor. Evlet acısı bilmeyenler, bu sese kulak verin.

Saltanatlarını sürdürmek için çocuklarımızı ölüme gönderenlere sesleniyoruz. Evlatlarımızın asıl katilleri sizlersiniz. Hayali amaçlar ve çıkarlarınız için onları harcayacak kadar acımasız ve sahtekársınız. Vebal altındasınız.

Barış için savaş, yaşamak için ölüm, artık çocuklarımızın dramı olmasın. Ölümü değil, yaşamı paylaşın. Diğer aileler de bizler gibi çocuklarının arkasından ağıt yakmasınlar artık.

‘Savaş, direniş' çığlıkları atan gözü dönmüş canavarlar olmayın. Yoksa bir gün mutlaka hesap vermek zorunda kalırsınız.

Faşist devlete ‘Kritik noktaya gelindi' diyerek kamuoyunu kandıran, operasyonlar için ortam hazırlayan tabiplere sesleniyoruz:

Hani kritik noktadan bahsediyordunuz! Böyle söyleyerek çocuklarımızın faşistlerce katledilmelerine alet ve ortak oldunuz.

Ve televizyon ekranlarında acılı ailelerin gözünün içine baka baka ölüm orucundaki evlatlarımıza müdahale edilmemesi gerektiğini savunarak çocuklarımızın ölüleri üzerinde siyaset yapmaya kalkışan, kendini doktorların başı olarak tanıtan, annelik duygusundan haberi olmayan kadına da sesleniyoruz:

Hangi etikten (doktorluk ahlakından) bahsediyorsun? Çocuklarımız ölüyor. Hangi demokrasi, hangi ideoloji, hangi sistem insanın göz göre göre ölmesine izin verir?

Çete devletiyle işbirliği yaparak ‘Arabulucuyuz' diye ortaya çıkan ve ‘Her şey bitti, anlaşma yok' diyerek görüşmelerin yolunu kapatan sahte aydın, yazar ve sanatçı bozuntularına da sesleniyoruz:

Evlatlarımızla görüşme imkánı buldunuz. Koğuşlarda evlatlarımızın örgüt yöneticilerinden neler çektiğini görmediniz mi? Ortamı gerginleştirmekten başka ne işe yaradınız? Ölen evlatlarımızı geri getirebilir misiniz? İnsaf, bari ailelerin yaşayan çocuklarının seslerinin duyulması için kime sözünüz geçiyorsa konuşun.

Ölümler adım adım yaklaşırken kılını kıpırdatmayan, çözüm yolları aramayıp devleti kışkırtmaktan başka işe yaramayan ‘İnsan hakları!' savunucusuyuz diye ortalıkta dolaşarak sahte devrimcilerin kuklası olmaktan öteye gitmeyen, çocuklarımızı kurban edecek kadar hissiyatlarını (duygularını) kaybeden İHD, TİHV, TMMOB ve bilmem hangi dernek yöneticilerine de sesleniyoruz:

Kurban seçilenler arasında hanginizin çocuğu var? İnsanlık dışı bu eylemleri destekleyerek yeni cinayetlere ortak olmayı sürdürecek misiniz? Ölüme götüren, eyleme hiç saygılı olur mu? Nerede insanın yaşama hakkı? Uşaklıktan vazgeçip çocuklarımızı kurtarın.

Yeter artık, ölümün çözüm olmadığını görün. Ölen evlatlarımızı istiyoruz. Geri getirebilir misiniz? Çocuklarımızın kullanılmasına izin vermeyeceğiz artık. Onları sevecek, onların hakları için mücadele edecek ve yanlarında olacağız.

Ölmeleri için değil, yaşamaları için. Ve mutlaka çocuklarımızın hesabını soracağız.

Tüm tutuklu ve hükümlü yakınlarını bu oyuna karşı uyanık olmaya ve mücadelemizi desteklemeye çağırıyoruz.

Bir grup tutuklu ailesi.’’

***

Bu açık mektup haksız mı? ‘‘Dışarıdaki’’ bazıları, ne yazık ki ‘‘içeridekileri’’ kışkırttılar ve en büyük zararı onlara verdiler.

Dikkat ediniz, son olaylarda ortaya bazıları çıktı. Kimi ‘‘insan hakları savunucusu’’, kimi ‘‘arabulucu’’, kimi ‘‘doktor’’ kisvesiyle!

Hepsinin tuzu kuruydu, hepsinin farklı amacı vardı. Ama en önde geleni, aykırı çıkışlarla medyada görünüp isimlerini duyurmaktı.

Onlar, mahkûmların sırtından kendi oyunlarını oynadılar ve içeridekilerin başını yaktılar.

Bazıları da sokaklarda gösteri yaptı, araç yaktı, polisi taşladı.

Göstericilerden pek çoğu ise kesinlikle inanıyorum, kendi yandaşlarına örgüt tarafından koğuşlarda uygulanan zulümden habersizdi. İnsanların zorla ölüme sürüklendiğini, içeride cayır cayır yakıldığını bilmiyorlardı.

Yazık oldu. Elbirliği ile içeridekilere yazık ettiler... Ve dışarıdaki yandaşların, cezaevinde yatmakta olanlardan çok daha tutarsız, ilkesiz ve bilinçsiz olduğu ortaya çıktı.

***

BBC gibi bazı dünya devi kuruluşlar bile ‘‘Türkiye düşmanlığını’’ yayınlarında yine çarpıtarak gündeme getirmekten utanmadılar. Onlara göre cezaevlerindeki mahkûmlar, koğuş yaşamı istemeyen, F tipine geçmek için ayaklanan ‘‘Kürt kökenli, PKK'lı’’ hükümlü ve tutuklulardı!..

BBC'yi de madara ettiler.

Yazarın Tüm Yazıları