Emin Çölaşan: Yalanın böylesi

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

MÜSLÜMANLIĞI ayaklar altına alan ‘‘dinci’’ gazete, rahmetli Güven Erkaya için yalan ve iftira uydurmaya ölümünden sonra da devam ediyor. 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekátı sırasında bizim uçaklarımız, Erkaya'nın komutanı olduğu Kocatepe muhribini yanlışlıkla bombalayıp batırmışlardı. Aynı yanlış sonucunda Adatepe ve Mareşal Çakmak muhriplerimiz de yara almıştı.

Ben bu konuyu geçmişte epeyce irdeledim. İşin içinde olan kişilerle konuştum ve söyleşilerim Hürriyet'te yayınlandı. Ayrıca bu konuda yazılar yazdım.

Din adına sahtekárlık yapan gazete, yalan ve iftira kampanyasına dün beni de bulaştırıyor ve rahmetli Erkaya'ya çamur atma uğruna aynen şunları yazıyor:

‘‘Gemi cayır cayır yanarken bir bota atlayarak gemiyi terk edenlerin başında geminin komutanı Güven Erkaya olduğunu Emin Çölaşan bile 20 Temmuz 1999 tarihli yazısında dile getirmişti.’’

O yazımı açıp yeniden okuyorum ve adamların nasıl utanmadan yalan söylediğini bir kez daha görüyorum. Kocatepe olayını anlattığım o yazımda Erkaya'nın ismi iki kez geçiyor:

‘‘Bu sırada (batarken) Kocatepe'nin komutanı, daha sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Albay Güven Erkaya...’’

İkinci cümle ise şöyle:

‘‘Kocatepe mürettebatından (battıktan sonra) kurtulanlar denizde sal üzerinde yaklaşık bir gün geçirdiler. Komutan Güven Erkaya ile personelini bir İsrail balıkçı gemisi kurtardı ve İsrail'e götürdü.’’

Görüyor musunuz, bu cümleleri bile nasıl çarpıtıp kendi pis amaçlarına göre kullanmaya kalkıştıklarını!

* * *

Yine dünkü nüshalarında soruyorlar:

‘‘20 Temmuz 1999'daki Hürriyet'teki köşesinde Emin Çölaşan ‘Kocatepe olayı hálá tartışmalıdır' demedi mi?..’’

Dedim. Elbette tartışmalıdır... Çünkü Kıbrıs Çıkarması başlamış, üç muhribimiz Baf açıklarında dolanıyor. O sırada Ankara’daki savaş karargáhına bir haber geliyor:

‘‘Rodos'tan çıkan bir Yunan konvoyu Baf'a yaklaşıyor, silah ve cephane getiriyor.’’

Bunun üzerine uçaklarımıza bu konvoyu vurma emri veriliyor. Deniz Kuvvetleri'ne o bölgede gemilerimiz olup olmadığı soruluyor. Olmadığı yanıtı veriliyor. Çeşitli üslerden kalkan jetlerimiz Kocatepe, Adatepe ve Mareşal Çakmak muhriplerine, Yunan gemisi zannederek bomba yağdırmaya başlıyor.

Kocatepe batıyor, yara alan Adatepe ve Mareşal Çakmak Türkiye sahillerine doğru zikzaklar çizerek kaçmaya başlıyor.

Yanlışlık daha sonra anlaşılıyor, uçaklar üslerine döndürülüyor ama artık iş işten geçmiştir. Bir gemimiz batmış, ikisi yara almıştır. 60 dolaylarında şehit, çok sayıda yaralı vardır.

Gemilerimizin niçin orada olduğu, yerlerinin niçin bilinmediği, Hava Kuvvetleri ile Deniz Kuvvetleri arasındaki yanlış anlamanın nedenleri, bu olayda hangi tarafın kusurlu olduğu, bugüne kadar ortaya çıkmadı.

Çıktıysa bile biz bilmiyoruz.

İşte 20 Temmuz 1999 tarihli yazımda sözünü ettiğim, yobaz takımının alıntı yapıp rahmetli Erkaya'ya karşı kullanmaya çalıştığı husus budur.

Gemisi Akdeniz'in ortasında, hem de kendi kusuru olmadan bizim uçaklarımız tarafından bombalanıp batırılan komutan ne yapacaktı? Oracıkta intihar mı edecekti? Ya da gemisiyle birlikte sulara mı gömülecekti?

Gemi batıyor, sağ kalan personelle birlikte geminin sallarına biniyorlar ve bir gün sonra bir İsrail balıkçı teknesi tarafından kurtarılıyorlar.

Bu üzücü olayı bile utanıp sıkılmadan ve tahrif ederek kullanıyorlar, ölmüş bir insana küfür malzemesi yapıyorlar.

Suçlayacaksan daha somut şeyler bul ki, hiç değilse seni okuyan inansın!

* * *

Bundan birkaç yıl önce yaptığım ve hepsi de Hürriyet'te yayınlanan söyleşilerde, bu olayın içindeki üç kişiyle konuşmuştum. (Bu çarpıcı söyleşilerin tamamı Sor Bakalım isimli kitabımda var). Şimdi onların sözlerinden çok kısa alıntılar veriyorum.

Adatepe muhribi ikinci komutanı Yarbay Mehmet Kolburan anlatıyor:

‘‘Uçaklar üzerimizde dolaşıyordu. Türk olduklarını tahmin ettik çünkü Yunan uçakları havada o kadar kalamazdı. Biz yara aldık, Kocatepe ileride batıyordu. Mareşal Çakmak Kocatepe'nin mürettebatını kurtarmak için yanına gitti. Fakat uçaklarımız onu da bombalamaya başladı. Çakmak kaçmak zorunda kaldı. Biz ertesi gün tek kazanla Mersin'e ulaştık. Sonra Mareşal Çakmak geldi, o da delik deşik olmuştu... Bence hata (Ankara'da) savaş karargáhına aittir. İki kuvvet arasında kopukluk olmuştur.’’

Bombalama yapanlardan pilot binbaşı Zeki Kılıç anlatıyor:

‘‘Baf bölgesini savaş sahası ilan etmiştik. Oraya dost veya düşman gemisi girmemesi gerekirdi. Ankara'dan havalandık. Bize verilen emir, orada görülen bütün yüzer cisimleri batırmaktı. Gemiyi batırdık ama içimize kuşku düşmüştü. İkinci kalkışta gerçeği öğrendik ama iş işten geçmişti. Dövündük. Bence hata, bize gemilerin yerini bildirmeyen ve ayrıca gemilerine hava irtibat subayı koymayan Deniz Kuvvetleri'ne aittir.’’

Ankara'da Savaş Harekat Merkezi'nde görevli hava Kurmay Albay Behçet Tamuroğlu anlatıyor:

‘‘Yapılan plan uyarınca bizim gemilerimiz Baf'a yaklaşmayacak ve uçaklar düşman gemilerini vuracaktı. Uçaklar kalktı, vuruş başladı... Maalesef bizim üç muhribimiz, kendilerine emir verilen yerde değildi. Yasak bölgeye girip hedefin tam ortasına oturmuşlar. Belki de amaçları o puslu havada Yunan konvoyuna baskın yapıp zaferi havacılara bırakmamaktı.’’

Kendilerine ‘‘Müslüman’’ yaftası takan sahtekárlar, şimdi bu karmaşık tablodan cımbızla rahmetli Güven Erkaya'yı çıkarıyorlar, onun ölüsüne söverek 28 Şubat'ın intikamını aldıklarını zannediyorlar!

Dirisinden alamadıkları intikamı ölüsünden almaya kalkışıyorlar!

Yazarın Tüm Yazıları