Emin Çölaşan: Türkiye'nin açmazı

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

DÜN, Türkiye için bir dönüm noktasıydı... Ve dün, çok önemli bir gündü. Bir günde çok geriye gittik, bir günde çok olumsuz olaylar yaşadık.

Aynen 12 Eylül öncesi gibiydi. Hatta bazı konularda daha da beterdi. Örneğin 12 Eylül öncesinde bile polislerin toplu yürüyüş yaptığına, slogan attığına tanık olmamıştık. Demek ki suçluların karşısında ezdirilen polisin de sabrı taşmıştı ve yasadışı iş yapıyordu.

Sağ-sol çatışmasını 20 yıldan beri yaşamamıştık. Dün Ankara'da ilk kez yaşadık. Başkentin göbeğinde iki taraf birbirine girdi.

İnşallah bu kadarla kalır. Aksi takdirde çok zor günlere gebeyiz demektir.

* * *

Peki biz bugünlere nasıl geldik? Sorunun yanıtı çok basit.

Ortalıkta devlet ciddiyeti kalmadığı için geldik.

Kriz üzerine kriz yaşıyoruz. Çok değil, sadece birkaç hafta geriye gidelim. Banka hortumlayanlardan bir bölümü içeri atıldı. Sonra ekonomik kriz patladı. Nedenini hükümet de çözemedi!

Avrupa Birliği karşısında ezildikçe ezildik, hep alttan aldık.

Ortada bir af konusu vardı. Koskoca Meclis, bu konuyu toplumun büyük tepkisine rağmen geçirdi. Gündeme ölüm oruçları geldi. Hükümet, devleti yönetenler korkuya kapıldı. Başta F tipi cezaevleri olmak üzere ödünler verildi.

MİT Müsteşarı konuştu, asker kızdı. Asker neredeyse haftada bir gün çıkış yaptı, muhtıralar verdi, görüş açıkladı. Hükümet umursar göründü!

Bir Kürtçe televizyon konusunda bile bunların hiçbir planı olmadığı ortaya çıktı. Bu konuda bürokratları konuşturdular, onları harcadılar.

Hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında uyum sağlanamadı. Cumhurbaşkanı ekonomi ve dış politika bilmiyor. Çankaya'da oturan dürüst, mazbut, yolsuzluğa bulaşmamış bir Anayasa Mahkemesi hákimi olarak kaldı. Dengeleri asla kuramadı.

Türk Silahlı Kuvvetleri ve kendisini seçtiren iktidar partileriyle yıldızı hiçbir zaman barışmadı. Şimdi onun görev süresini kısıtlamak için Anayasa değişikliği önerisi Meclis'te.

* * *

Ortada hükümet yok. Daha da açık söyleyeyim, Başbakan yok. Onun görevini Hüsamettin Özkan ve Rahşan Hanım yürütüyor. Başbakan yorgun ve güçsüz. Zorunlu olmadıkça makamında birkaç saat oturuyor, devlet işlerini yeterince yönetmeye sağlığı elvermiyor.

İşte bu yüzden hükümet boşluğu oluştu.

Ecevit, niçin Demirel'in süresi uzatılsın istiyordu? Gayet basit. Çünkü başbakanlık görevini de bir anlamda Demirel yürütüyor, Ecevit'in sorumluluğunu pek çok konuda üstleniyor, dengeleri kuruyordu. O gidince yükü arttı, tekleme ciddi boyuta ulaştı.

Şimdi Türkiye'nin durumuna bir bakalım.

İşçi, memur, esnaf, sanayici, işadamı, çiftçi, bütün kesimler rahatsız. Hükümet rahatsız, Türk Silahlı Kuvvetleri rahatsız.

İşsizlik feci boyutta. IMF tarafından söndürülen son kriz biter gibi oldu ama yeni ekonomik krizler her an kapıda.

Devletin kurumları çalışmıyor. Yargı tıkalı.

Yol göstermekle yükümlü olan medya derseniz, hiç değilse bir kesimi yanlış yolda. Son zamanlarda terör örgütlerine ve sokak olaylarına öylesine çanak tutuldu ki, inanılır gibi değil.

* * *

Dikkat ediniz, görevini tam anlamıyla yapan hiçbir kurum kalmadı. Meclis kendi derdinin peşinde. Görüşülecek Anayasa değişikliği önerilerinden biri, milletvekillerinin kıyak emekliliğini güvence altına almak için hazırlanan madde.

Bakanlıklar ve kamu bankaları dahil diğer bütün kamu kurumları, yıllardan siyasetçiye peşkeş çekilmiş. Bugün de öyle.

Torpil, rüşvet, avanta, yasa tanımazlık, her yeri sarmış.

Toplumda kimsenin kimseye güveni kalmamış. Daha vahimi, devlete güven kalmamış.

Ülkeyi yöneten hükümette inanç yok, ilke yok, birlik yok. Her kafadan farklı ses çıkıyor. Dün savunduğu görüşten bugün geri adım atan bakanlar karşımızda. Bu yüzden her şey tıkanmış.

* * *

Türkiye'de işlerin iyi gitmeyeceğine ilişkin iki somut örnek vereyim. ABD, İstanbul ve Adana konsolosluklarını terör gerekçesiyle kapadı. Amerika iyi koku alır.

Necmettin hocaefendi önceki gün, aylar sonra ilk kez Konya'da yeniden piyasaya çıktı ve ‘‘Kurtuluş Konya'dan başlayacaktır’’ diye 1.5 saat nutuk attı. O da iyi koku alır.

Bunlar boşuna olmuyor. Demek ki Türkiye güç kaybediyor. Bir şeyler olacak.

Dünkü polis yürüyüşü ile Ankara'da yaşanan sağ-sol çatışması bunun ilk göstergeleri değil mi? Yanılmayı dilerim.

* * *

İsmet Solak yazdı ‘‘Ecevit istifa’’ diye. Bunu İsmet'in yazması önemliydi. Dün konuşuyorduk. Gerçekten de başaramadı ama yerine kim gelecek? Var mı partisinde yetiştirdiği, yol verdiği biri?

Burada -hangi görüşten olursa olsun- milyonlarca okuyucuma soruyorum:

‘‘Şu anda Türkiye'de arkasından coşkuyla koşacağınız bir lider, bir parti var mı?..’’

Bu hükümet gitse yerine kim gelecek? Tansu mu, Fazilet mi?

Güldürmeyin canım!

Onların kim olduğunu, neye hizmet ettiğini ve geçmişini toplum unutmadı.

İşte açmazımız burada yatıyor.

İşbaşında beceriksizler var ama muhalefette olanların sicili onlardan da beter!

Yazarın Tüm Yazıları