Emin Çölaşan: Sorumsuz vatandaşlarız






Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

DEVLETİN sadece fatura ve fişten gelir kaybını elbirliği ile önleyelim, bakın Türkiye nasıl ihya oluyor. Şimdi bütün vatandaşlarımız haklı olarak ağlaşıyor, ek vergilerden yakınıyor.

Doğrudur ve her kesim haklıdır.

Öbür yanda ise devletin geliriyle gideri bir türlü tutmuyor. Gelir yetmiyor. Bu durumda yeni vergiler salınıyor, toplum daha da tedirgin oluyor.

Şimdi elimizi vicdanımıza koyup düşünelim. Bu durumdan bizler, vatandaş olarak -biraz olsun- sorumlu muyuz, değil miyiz?

Biz herhangi bir alışveriş yaptığımız zaman fatura-fiş ister miyiz?

Unutmayalım, almadığımız her fatura ve fiş, devletin hanesine iki kayıp yazıyor.

İlki gelir vergisi açısından. Diyelim ki l0 milyonluk bir alışveriş yaptınız. Bakkaldan bir şey aldınız, kebapçıda yemek yediniz, ya da manavdan sebze aldınız. Fatura veya fiş almayınca, işyeri sahibi o rakamı gelir vergisinden kaçırdı demektir.

İkinci kaçak KDV açısından. Siz, aldığınız mal için zaten belli bir yüzde KDV ödediniz. Bu rakam fiyata dahil. Ama fatura veya fiş almamakla, siz KDV'yi de doğrudan işyeri sahibine hibe ettiniz.

Devlete gitmesi gereken parayı ona bırakmış oldunuz.

***

Ağlaşan vatandaş acaba vatandaşlık bilincine hangi ölçüde sahip? Kendisi, üzerine düşen görevi yapıyor mu? Bizim toplumda, hele varlıklı kesimler arasında, alışveriş sonrasında fatura veya fiş istemek bir çeşit ‘‘küçüklük’’ sayılır! Ama bu ‘‘küçüklüğün’’ maliyetini hesaplamayız.

Şimdi size birkaç örnek vereyim, bu inanılmaz maliyetin ayrıntılarını yüzeysel de olsa göstermeye çalışayım. Tatil beldeleri şimdiden tıklım tıklım dolu.

Buralardaki oteller, barlar, diskolar, gece kulüpleri, lokantalar, kahveler ve diğer dükk*nlar büyük iş yapıyor.

Peki bu eğlence yerlerinde kaç kişi fatura-fiş istiyor? Sıfıra yakın!..

Çünkü böyle bir şey istemek küçüklüktür! İnsanı küçültür!

***

Buraları çalıştıran işyeri sahipleri ise ne fatura verir, ne de fiş! Her gece eğlence *leminde tomarla kazanılan paraların tamamına yakını vergisizdir. Ama ağlaşmaya gelince, sıraya girip ağlaşırlar!

Bunların vergi levhalarına bir bakınız. Komik, ciddiyetsiz rakamlar göreceksiniz. Kişi başına en az 40-50 milyon hesap ödersiniz ve tümüyle vergisiz kazanç yaratırsınız.

Burada çok iddialı söylüyorum. Bu devlet eğer sadece yaz aylarında turistik yörelerimizdeki eğlence yerlerinin fatura veya fiş vermesini sağlasa, vatandaş da istese, Türkiye gelir açığının büyük bölümünü kapatır.

Yapılacak iş gayet basittir. Vergi denetim elemanlarını önceden buralara gönderirsiniz. Kamuya ait dinlenme tesislerini onlara açarsınız. Aileleriyle birlikte kalırlar, geceleri denetim yaparlar.

Ama bu işlerin planlaması önceden yapılır. Yumurta kapıya geldikten sonra değil!

Şöyle batıdan doğuya doğru büyük merkezlere bakalım:

Alanya, Antalya, Kaş, Fethiye, Marmaris, Datça, Bodrum, Göcek, Çeşme, Ayvalık ve çevreleri...

Buna İstanbul ve çevresindeki eğlence yerlerini, gece *lemini de ekleyin.

Yani sadece turistik yerlerin ve İstanbul gibi büyük kentlerin eğlence *leminden elde edeceği vergiyle, Türkiye zıplama yapar.

Trilyonluk, katrilyonluk vergi kaçakları karşımızda duruyor ve biz hiçbir şey yapmıyoruz.

O tıklım tıklım dolu diskolardan, barlardan, gece kulüplerinden vergi almıyoruz, alamıyoruz. Mevsim bitiyor, patron 500 milyon, 1 milyar gibi komik ve göstermelik vergi ödeyip kulağının üzerine yatıyor!

***

Belki çok azı hariç, hiçbir işyeri sahibi size içinden gelerek fatura-fiş kesmez. Bunu siz istemek zorundasınız...

Ve büyük çoğunluk istemiyor. Ama en basit vatandaşlık görevini yerine getirmeyen aynı çoğunluk, yine de ağlaşmasını sürdürüyor.

Maliye ise bu alanlara bir türlü el atamıyor. Denetim elemanları eksik. Kadroların çoğu boş.

Turistik yörelerde yoğunlaşma yapılamıyor, etkin bir denetim ağı kurulamıyor ve sonuçta -sadece varlıklı kesime hitap eden eğlence sektöründe- korkunç bir vergi kaçağı ortaya çıkıyor.

Sonra ne oluyor? Vergi yükü yine fakir fukaraya, garibana bindiriliyor. Tüpgaza, ilaca, ekmeğe, sigaraya, çaya, şekere daya zamları, olsun bitsin!

İşin kolayını bulmuşuz, ne diye başka şeylerle uğraşalım!

Ne diye fatura-fiş isteyerek küçük düşelim!

TAYYİP'İN AÇIKLAMASI

Tayyip Erdoğan'ın avukatından gelen açıklama şöyle:

‘‘17.6.2001 tarihli yazınızda sözü geçen olayda kusurun tamamının merhum Sevim Tanürek'e ait olduğu saptanmış ve bu olguya göre Ahmet Burak Erdoğan'ın beraatine 2.6.2000 tarihinde karar verilmiştir. (Sevim Tanürek'in kocası) Ahmet Ürek ile oğlu Cavit Ürek, mahkemeye sundukları 8.1.1999 tarihli dilekçeleri ile şikáyet ve müdahaleden vazgeçmişlerdir. Yazınızda gerek ehliyet, gerek kaza anı ve sonrası ve gerekse yargılama aşamalarında iddia ettiğiniz şekilde bir durum hiçbir zaman olmamıştır.’’

Yazarın Tüm Yazıları