Emin Çölaşan: Öyle bir Türkiye ki!

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

*ÜÇ ortaktan oluşan hükümetin tadı iyice kaçtı. Dün ‘‘ak’’ dediğine bugün ‘‘kara’’ diyen, geri adım atan bakanlar... İlkesiz, inançsız, kararsız bakanlar...

Kimin ne yaptığı belli değil.

Dünkü yazımda da belirtmiştim, Ecevit'in olumsuz sağlık koşullarından kaynaklanan hükümet boşluğu var.

Bu boşluğu başkaları dolduruyor. Örneğin Hüsamettin Özkan, adeta bir başbakan gibi görev yapıyor.

Rahşan Hanım'ın da görev, yetki ve sorumluluğunu unutmamak gerekiyor!

***

İstediğiniz iddiaya girerim, Ecevit içinden Demirel'i çok özlüyor.

‘‘O benim elim ayağımdı. Birçok yükü üzerimden almıştı. Dış politikada, ekonomide, askerlerle ilişkiyi sürdürmede hep o vardı. O gidince ben zor durumda kaldım, işler benim üzerime kaldı’’ diyor.

Espri yapmıyorum, bu yazdıklarım gerçek.

Ama bunu Ecevit'e sorarsanız elbette ‘‘Hayır’’ diyecektir.

Şu tabloya bir bakalım:

Cumhurbaşkanı ile askerin arası sıcak değil.

Türkiye'de hiç alışkın olmadığımız olaylara tanık oluyoruz. Örneğin dinci gazetelerde cumhurbaşkanına övgüler düzen yazı dizileri yayınlanıyor.

Hükümetle askerin arası sıcak değil. Asker, hükümete güvenmiyor.

Asker o yüzden sık sık açıklama yapıyor, başbakanı ziyaret ediyor. Asker, özellikle Avrupa Birliği'ne verilmesi olası ödünler konusunda rahatsız. Hükümete güven duyulmuyor.

Eğer iş kendi haline bırakılsaydı, daha doğrusu Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz'a bırakılsaydı, AB karşısında hep alttan alacak ve ödün üstüne ödün verecektik.

***

Dikkat ediniz, Kürtçe televizyon Türkiye'de en duyarlı konulardan biridir... Ve bu konuda MHP'nin olumsuz görüşü nettir.

Ama DSP ve ANAP'ın görüşleri meçhuldür!

Daha da vahimi, bu konudaki son tartışmalar, MİT Müsteşarı tarafından yapılan açıklama, Ecevit'in ‘‘Onları benim onayımla söyledi’’ sözleri ve sonrasında askerin kesin tavır koyup MİT'i yalanlaması, Kürtçe televizyon gibi duyarlı bir konuda bile devlet politikası olmadığını gösterdi.

Oysa bu gibi duyarlı konular, dünyanın her ülkesinde devlet politikası olarak biçimlenir... Ve partiler, ona uyar.

Ben şahsen bir Türk insanı olarak bu komediyi izleyince utandım, sıkıldım, yüzüm kızardı.

Düşünün ki Kürtçe televizyon olayında bile MİT başka telden çalıyor, hükümet ortakları başta telden ve askerler bambaşka telden.

***

Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun en ciddi konulardan biri, hükümet otoritesinin elden kayıp gitmesidir. Biz şimdi bunu yaşıyoruz.

Sadece şimdi değil, yıllardan beri aynı duruma tanık oluyoruz.

Bir devlet düşünün ki, cezaevlerinde sözü geçmesin!

Cezaevleri çetelere ve terör örgütlerine terk edilmiş olsun!

Hükümet bu konuda aczini Adalet Bakanı'nın ağzından itiraf etmiş, F tipinde geri adım atmıştır.

Topluma rağmen Rahşan affı çıkarılmıştır.

Polis işte bu otorite boşluğu ve inanılmaz gafletler nedeniyle yürüyor ve kanunsuzluk yapıyor.

Ankara'da önceki gün uzun yıllar sonra ilk kez yaşadığımız sağ-sol çatışması, işte bu yüzden gündeme geliyor.

***

Parlamento işlevini yitirmiş. Milletvekillerinin çoğu kendi derdinde ve parasal çıkar peşinde.

Anayasa paketine bile kıyak emeklilik konusu sokuluyor ve kamuoyundan gelecek tepkiler düşünülerek dün bu maddenin geri çekilmesine karar veriliyor.

Hükümet ortakları burada akıllı davrandılar. Son af rezaleti sonrasında bir de kıyak emeklilik Anayasa'ya konulsaydı, Türkiye'de gerçekten kıyamet kopardı.

***

Toplumda değer yargılarının çoğunu yitirmişiz. Sokaklar, yine hükümet boşluğu nedeniyle cazgırlık yapan küçük azınlığa kalmış.

Türk ordusuna ve polisine sövmek, küçük azınlığın indinde moda olmuş.

Devlet düşmanlığı yapanlar ‘‘aydın’’ olmuş! Vay vay vay!

Medyamızın çoğu bu gibilerin denetimine girmiş!

Çoğunluğun sesi çıkmıyor, azınlık hep ortada.

Türk olduğunu söyleyenler, Türkiye'nin çıkarları için didinenler, neredeyse aforoz edilecek!

Ülkede hırsızlar, vurguncular kol geziyor. En muteber adam bunlar! Ekranları ve gazeteleri açıyorsunuz, karşınızda baldırbacak, vıcık vıcık magazin, ucuz mankenler, ‘‘artizler’’, sanatçı geçinenler ve arabesk takımı.

Valla çok sağlam ülkeymişiz. İçeriden bastırıyorlar yıkamıyorlar, Avrupa'dan bastırıyorlar yıkamıyorlar, milyarlarca doları bir kalemde bizim ceplerimizden götürüyorlar ve yine yıkamıyorlar.

Galiba sonuna kadar dayanıp bu vartaları da atlatacağız.

Yazarın Tüm Yazıları